Sosyal Medyada Linç Konusunda Rumeysa Sarısaçlı İle Röportaj

Sosyal medyada linç ve linç kültürünü nedir? Eğitimci Yazar Rumeysa Sarısaçlı Hocahanım sosyal medyada linç ile yapılmak istenenleri Furkan Haber'e anlattı.

Sosyal Medyada Linç Konusunda Rumeysa Sarısaçlı İle Röportaj
20 Ara 2020 12:46:14

Sosyal medyada linç ve linç kültürünü nedir?  " Sosyal medyada linç " kavramına açıklık getiren Rumeysa Sarısaçlı Hocahanım, Furkan Haber'e verdiği röportajda sosyal medyada linç kavramı üzerinden yapılan algı ve manipülasyonlara değindi. İlahiyatçıların İslam hakkındaki yorumlarını çarpıcı ifadelerle yorumlayan Eğitimci Yazar, muhabirimizin yönelttiği birçok soruya samimiyetle verdiği cevaplar sonrası, “İlahiyatların din öğrenme yeri olmadığı” hakkındaki görüşlerini, yakın zamanda Furkan Haber’e yazacağı köşe yazısıyla anlatacağı müjdesini de ekledi.

rumeysa sarisaclı sosyal medyada linc

Eğitimci Yazar Rumeysa Sarısaçlı Kimdir?

Furkan Nesli Dergisinin kalemi kuvvetli yazarlarından Eğitimci Yazar Rumeysa Sarısaçlı Hocahanım, anlattığı özgeçmişinde, hayatının dönüm noktalarına değindiği. Bir dönem devlet memuru olarak da görev yaptığı söyleyen Hocahanım, 28 Şubat’ı derinden hissedenlerden biri olduğunu belirterek şu ifadeleri kaydetti:

“Yaklaşık 25 yıldır İslami hizmetlerin içerisindeyim, 18 yaşında devlet memuru oldum, laborant olarak görev yapmaya başladım, 28 Şubat'ı yaşadım. Hayatımda en önemli safhası Alparslan Kuytul Hoca'dan ders ve eğitimler oldu. Bu da 1998 yılından sonraki 5 yıldır, bu dönemden sonra hayatım şekil aldı. Allah’tan böyle bir eğitimi çok niyaz ettim ve Rabbim de çağının hem aydın, hem alim insanından çeşitli dersler alabilmemi nasip etti. Daha sonra hocalık dönemim başladı, yıllardır anlatmaya ve okumaya devam ediyorum ve bu deveran ömrüm boyunca devam etsin istiyorum.

‘Davam, Peygamberlerin Mücadelesi…’

Uzun yıllardır sürdürdüğü hizmet hayatından ve yaşam gayesinden bahseden Hocahanım, “Dava” kavramına şu ifadelerle açıklık getirdi:

“Davam, peygamberlerin davası, La İlahe İllallah davası, Allah Resulü bu dava için yola çıkmıştı, biz de bunun için yaşıyoruz, mücadele veriyoruz. Bu dava bize, ömrümüzü vereceğimiz emanet olarak bırakılmıştır. ‘Dava’ kelimesi çok yıpratıldı, aslında. Birçok insan; ‘Dava diyerek yola çıkanlar adaletsizlikler, zulümler yapabiliyor, gayrı meşru işler yapıyor’ deyip bu kelimeyi kullanmamızdan haz etmiyor. Biz birileri ‘Dava’ kelimesini kirletti diye ondan vazgeçecek değiliz. Çünkü bu mühim bir kavramdır; uğruna ömrünü vereceğin şeyin adıdır ve İslam’ın da bir davası vardır. İslam’ın davası, Tevhid’dir.

Tevhid bize; ‘Allah’ın dediği gibi yaşayın, Allah’ın dünyasına, onun dediği gibi yön verin. Ondan başka otorite olmasın hayatınızda, insanları, insanlara kul yapmaya çalışanları da değiştirin’ diyor. Yani sadece kendi hayatını değil, diğer insanlarında hayatları için mücadele edin, değiştirmek bize nasip olur mu onu bilemeyiz ama Allah Azze ve Celle’nin bizden bunu istediğini bilmeliyiz. Şunu da bilmeliyiz ki; Allah, gerçekleştiremeyeceğimiz şeyi söylemez, gerçekleştiremeyeceğimiz şeyin adı ütopyadır, gerçekleşecek şeyin adı ise idealdir.

Tevhid davasının mensupları bu idealin peşinden gitmelidir. İslam, bu çağda gayri fıtri hangi durum varsa düzeltmeye geldiğini, döndürmeye geldiğini söyler. Bizim cemaatimizin de sloganıdır; ‘Biz medeniyetimize dönüyoruz’ yani; siz yönünüzü nereye dönerseniz dönün, biz medeniyetimize, fıtratımıza, özümüze, dönüyoruz ve insanlığı da buna döndürmeye çalışacağız. Mücadelemiz başta kendimizi değiştirmek ve insanları değiştirmek. Allah'ın dünyasında onun dediği olsun diye mücadele etmezsen, sen de değişirsin..."

‘Medya Tamamen İktidar Yanlısı!’

Sosyal medyayı oldukça etkin kullanan ve hatırı sayılır bir takipçi kitlesine sahip olan Eğitimci Yazar, medyaya olan bakış açısını şu ifadelerle aktardı:

“Sosyal medya insanı çok meşgul eden bir mecra, insanın otokontrolünü sağlayabilmesi gerekir. Öte yandan sosyal medya haklı olanın da, haksız olanın da orada bağırabildiği bir mecra. Mahkemelerde hakkını arayamayacağını düşünen insanlar, burada kamuoyu oluşturmak, birilerine baskı aracı yapmak ve hakkını almak için kullananlar da yok değil.

Bir taraftan davamızı anlatmak, konuşabilmek, mağdurların kendisini anlatabilmesi için iyi bir alan. Mağdurlar ve muhalifler, ulusal medyada söz söyleyebilecek bir alan bulamıyor. Bundan dolayı herkes sosyal medyayı nefes alabileceği bir alan, kurtarıcı olarak görüyor. ‘21. asrın ilk çeyreğine ne damga vurdu?’ derseniz sosyal medya derim. 20. Asrın sonunda internet bizim hayatımıza girdi, sosyal mecraların da çıkmasıyla bu alanlar daha farklı amaçla kullanılmaya başladı, internetle bir insan bir an da tanınabiliyor, bir gece linç edilip yok edilebiliyor, cezaevine girebiliyor ya da çıkabiliyor. Doğru kullanırsan önemli bir alan, yanlış kullanımda insanları perişan edebilecek bir alan.”

‘ Sosyal medyada linç ettiğimizi söyleyenler, tepkileri azaltmak istiyor!’

Sosyal medyada linç, tepki ve eleştiri kavramlarına açıklık getiren Eğitimci Yazar, bu kavramlar üzerinden yapılmak istenen algıya dikkat çekti:
"Sosyal medyada linç ve tepkinin birbirine karıştırılabildiğini çok net görebiliyorum. Linç; bir insan hakkında adil yargılama yapmadan hüküm vermektir. Hiçbir şekilde iddiası, fikri, reddiyelerle ortaya konmadan topyekun üstüne gitmektir. Birileri bunu başlatmışsa, birileri bunu devam ettiriyorsa evet bu fitne ateşini yakmaktır ve devam ettirenler içinde fitne ateşine odun taşımaktır. Özellikle İlahiyatçı Mustafa Öztürk olayında bu ortaya çıktı. Mustafa Öztürk'ün videolarıyla gündeme geldi, zaten daha önceleri de buna benzer şeyler söylemişti ancak bu kadar açık söylememişti. Ortaya çıkan videolarında İslam’ın temelleri açısından çok fecaat ifadeler kullanılmış. Bu kim sessiz kalabilir? Bir adam çıkıyor, Müslüman olduğunu söylüyor, Kur'an'ı anlatan bir profesör, Kur’an’ın başlangıç suresi Fatiha hakkında olmadık ifadeler sarf ediyor.

Biz çocukluğumuzdan beri şuna inanmaz mıyız; Bu Kitabullah'tır, Allah'ın kitabıdır ve bunun bir harfine dahi beşer kelamı karışmamıştır. Ancak adam bu temeli sarsmak istiyor. Buna nasıl tepki gösterilmez? Açıkçası ben Müslümanların gerekli tepkileri verdiğini de düşünmüyorum, buna da hayret ediyorum. İslami kesim Peygamber Efendimize yapılan karikatürlere tepki gösterdiği kadar Kur’an’a yapılan saygısızlığa tepki göstermedi. Onu yapan bir gayrı müslimdir. Böyle bir duruma tepki gösteriyor, bir Müslüman Kur’an’a hakaret ediyor, ona tepki gösterilmiyor! Bu adam birkaç Arapça ayet okuduğu için allame-i cihan mı zannediliyor? ‘Bu ayeti peygamber söylemiştir, Allah kimseye soysuz diyecek, küfür edecek değil’ diyor! Bu meseleye Alparslan Hocamız da açıklık getirmişti. Maalesef halkımız bu meseleleri anlayamıyor, bazıları şunu söylüyor; ‘Kimse Kur’an’ı, Allah’ı müdafaa etmeye çalışmasın, zaten onlar kendilerini aklayabilecek güçtedir.’ Yani meseleyi nasıl anlıyorlar, anlamıyorum. Allah dinini Müslümanlar aracılığıyla korur, insan Allah’ın halifesidir.”

‘İlahiyatları, Genelleyecek Derecede Problemli Görüyorum!’

Mustafa Öztürk tartışması üzerinden doğan “İlahiyatlar din öğrenme yeri değildir” tartışmalarına cevap veren Hocahanım, ilerleyen günler bu konuda Furkan Haber’e detaylı bir demeç vereceğinin de müjdesini vererek şu ifadeleri kaydetti:

“İlahiyatlardaki din eğitimi konusunda akıllarda büyük bir soru işareti oluştu. Birçok ilahiyatçı bu son yaşanan olay sonrası ilahiyatların dini öğrenme yeri değil, dinin tartışıldığı yerler olduğu, ilahiyatların yaz kuran kursu olmadığını, daha çok dinin felsefesinin, tarihinin öğretildiği yerler olduğunu açıkladı. Dini öğretmeden dinin tartışmasını öğretmek ilahiyatlarda okuyan talebeler açısından ciddi sorun üretir. Öncelikle dini tam olarak öğrenmeliler ki, işin tartışmalı konularını da öğrenebilsinler.

Bu konuda ilahiyatları genelleyecek derecede bir problem olduğu düşünüyorum. Birçok ilahiyat talebesi gördük, girerken ne hayallerle girdiler, ilme dalma, daha muttaki olma, usul, fıkıh, tefsir açısından daha derinleşebilme gibi… Tartışmaktan dini öğrenemediler. Bu durum, genellemeyi kaçınılmaz kılıyor. Belki bazı istisnalar vardır, diyebiliriz ancak genel durum böyledir.

Mustafa Öztürk şöyle bir hayra vesile oldu. ‘İlahiyatlar dini öğrenme yeri değildir’ diyorlar, öte yandan cemaatlerin de kökünü kazımaya devam ediyorlar! O halde bu gençler dini nerede öğrenecek? Kocaman bir soru işaretidir bu! Bu konuya ilerleyen günlerde Furkan Haber’e yazacağım köşe yazısında değineceğim, arkadaşlarımız detayları oradan takip edebilirler.”



0 Yorum

Yorum Yaz