Danimarka Göçmenler Bürosuna

Yazar: Alparslan Kuytul Hocaefendi Tarih: 11 Nis 2018

Alparslan Kuytul Hocaefendi’nin konferans yapmak için Mart 2017’de Danimarka’ya gerçekleştirdiği vize başvurusu, dört sebep gösterilerek “Kamu düzenini tehdit edecek davranışlar gösterecek kişi”(!) gerekçesi ile reddedilmişti. Bu suçlamaya cevap verme hakkını kullanan Alparslan Kuytul Hocaefendi, Danimarka Göçmenler Bürosuna bir savunma metni gönderdi.

Furkan Nesli Dergisinin 83. Sayısında Alparslan Kuytul Hocaefendi'nin tutukluluğunun devam etmesi sebebiyle başyazı olarak paylaştığı savunma metni;

Mart 2017 tarihinde Danimarka’ya yaptığım vize başvurusu “kamu düzenini tehdit edecek davranışlar gösterecek kişi” olduğum iddiası ile Ulusal Yaptırım Listesi’ne dâhil edildiğim söylenilerek reddedildi. Yaptığımız itiraz neticesinde Danimarka Göçmenler Bürosu tarafından şahsıma gönderilen belgede dört sebepten dolayı iki yıl giriş yasağının konulduğu belirtilmiştir. Yapılan yanlışlığın düzeltilmesi için bunlara cevap vermek istiyorum.

Belirttiğiniz dört meseleden birincisine cevabım:

Türkiye’de yıllar önce gerçekleştirdiğim bir konferansta, “Recm ve el kesme cezalarından dolayı İslam’ın insana değer vermediğini düşünenlere neler söylemek istersiniz?” şeklinde sorulan bir soruya ben; İslam’da bu ve buna benzer cezaların insana değer vermemekten değil bilakis insana ve topluma büyük önem vermesinden kaynaklandığını, İslam’ın bu cezalar ile suç işleme oranını olabildiğince azaltarak toplum huzurunu ve kamu düzenini korumayı amaçladığını ifade ettim. Bugün dünyada hırsızlığın, uyuşturucu kullanımının ve cinayetlerin çoğaldığı bir gerçek değil mi? İnsanlara verilen eğitimin ve kamu düzenini korumak için konulan kanunların yeterli olmadığı apaçık bir gerçek değil mi?

Ayrıca açık bir şekilde bu cezaların ancak İslam Devleti’nde uygulanabilecek hükümler olduğunu belirttim. Dolayısıyla bu hükümler İslam devleti olmadığında geçerli hükümler değildir. O halde laik ya da Hristiyan bir devlet neden bundan rahatsız olmaktadır?

İfade ettiğim hususların hiçbirisi benim şahsi görüşüm değil onlar bizzat Kur’an’ın ayetleri ve İslam’ın hükümleridir. Dolayısıyla bir Müslüman olarak Kur’an-ı Kerim’in ayetlerini ve İslam’ın hükümlerini söylememden daha doğal ne olabilir? Üstelik ben bu konuşmaları sizin ülkenizde de değil Türkiye’de yaptım ve bu hükümlerin Türkiye’de veya Danimarka’da tatbik edilmesini savunmadım. Hatta tam tersini söyleyip bunların İslam’ın hükümleri olduğunu ve İslam Devleti olmayan ülkelerde bu cezaların tatbik edilmesinin mümkün olmadığını söyledim.

Şayet siz, sorulan bir soruya verdiğim cevapta Kur’an’ın ayetlerini ve İslam’ın hükümlerini söylememden dolayı bana giriş yasağı getiriyor ve ülkenize girişimi engelliyorsanız o halde bu uygulamayı ülkenize girmek isteyen tüm Müslümanlara da yapmanız gerekmez mi? Hatta ülkenizdeki Müslümanların tamamını da sınır dışı etmeniz gerekmez mi? Çünkü onlar da aynı kitaba inanmaktadırlar.

Hristiyan, Yahudi veya Hindu olan bir kimse kendi dininin hükümlerini söylese ve bu hükümler Danimarka’daki kanun ve prensiplere uymuyor olsa, o insanlara da ülkenize giriş yasağı koyuyor musunuz? Ya da o kişiler vatandaşınızsa onları sınır dışı ediyor musunuz? Elbette hukukun ve özgürlüğün olduğu hiçbir ülke böyle bir şey yapmaz.

Ayrıca; hırsızlığa veya cinayete dair insanların ceza tayin edebilme hakkı var da Allah’ın ceza tayin etme hakkı yok mu? Biz Müslümanlar olarak insanlara adalet ve huzur sağlayacak olan kanunların ancak insanı yaratan ve onu en iyi tanıyan Yüce Allah’ın tayin ettiği hükümler olduğuna inanıyoruz.
İslam’a göre, ihtiyacı olmadığı halde hırsızlık yapanlar için el kesme, evliyken zina edenlere ise recmedilme cezası tayin edilmiştir. Ancak yukarıda da ifade ettiğim gibi bu hükümler ancak İslam devletinde uygulanabilir.

Üstelik buna benzer cezalar Yahudilerin kitabı Tevrat’ta da vardır. Bu hususta birkaç misal vermek istiyorum:

● Zina eden her adam mutlaka öldürülecektir, memleket halkı onu taşla taşlayacaklardır. (Levililer 20/2)

● Başka birisinin karısı ile zina eden veya komşusunun karısı ile zina eden erkek ve kadın mutlaka öldürülecektir. Üvey annesi ile zina eden kişi ve kadın mutlaka öldürülecektir. Kendi gelini ile zina eden kişi ve gelin öldürülecektir. Erkek erkekle yatarsa ikisi de öldürüleceklerdir. Bir adam karısı ile birlikte annesini de alırsa o ve kadınlar ateşle yakılacaktır. Bir hayvanla cinsi münasebette bulunan, kendisi de hayvan da öldürülecektir. Bir kadın bir hayvanla cinsi münasebette bulunursa kadını ve hayvanı öldüreceksin. (Levililer 21/10-16)

● Din adamları, fahişeleri ve boşanmış kadınları almayacaklar. (Levililer 21/7)

● Bir din adamının kızı fahişelik yaparsa ateşle yakılacaktır. (Levililer 21/9)

● Bir adam öküz çalar ya da onu boğazlarsa bir öküz yerine beş öküz ödeyecektir. (Çıkış 22/1)

● Bir adamı vuran, vurduğu ölürse mutlaka öldürülecektir. (Çıkış 21/12)

● Anasına veya babasına vuran öldürülecektir. (Çıkış 21/15)

● İnsan kaçıran, onu satmış olsun veya kendi elinde bulunsun mutlaka öldürülecektir. Babasına yahut anasına lanet eden mutlaka öldürülecektir. (Çıkış 21/16-17)

● Cana can, göze göz, dişe diş, ele karşılık el, ayağa karşılık ayak, yanağa karşılık yanak, yaraya karşılık yara yapacaksın. (Çıkış 21/23-25)

● Öküz bir insanı öldürürse, öküz mutlaka taşlanarak öldürülecek ve onun eti yenilmeyecektir. Sahibi onun saldırgan bir hayvan olduğunu bildiği halde onu zapt etmedi ise sahibi de öldürülecektir. (Çıkış 21/28-29)

● Efsuncu kadını yaşatmayacaksın. Hayvanla münasebette bulunan mutlaka öldürülecektir. (Çıkış 22/18-19)

● Allah’a küfredeni bütün insanlar taşlasınlar. (Levililer 25/14)

● Allah’a küfreden mutlaka öldürülecektir. (Levililer 25/16)

● Cumartesi günü çölde odun toplayarak cumartesi günü çalışma yasağını çiğneyen kişi hakkında Allah, Musa’ya dedi ki: o adam mutlaka taşlanarak öldürülecektir. (Sayılar 15/32-36)

● Kim masum bir insanın kanını dökerse, kendi kanı da insanlar tarafından dökülecektir. (Tekvin 9/6)

● Etrafınızda olan milletlerden köle ve cariye satın alacaksınız. Ve onlar sizin malınız olacaktır. (Levililer 25/44-45)

● (Yeşu Peygamberin emriyle) Kadın erkek, genç yaşlı, küçük-büyük baş hayvanlardan eşeklere dek kentte ne kadar canlı varsa hepsini kılıçtan geçirip yok ettiler (Yeşu 6/21)

● Gidin Yaveş-Gilat kadın, çoluk-çocuk demeden kılıçtan geçirin. (Hakimler 21/10)

● (Musa dedi ki:)Şimdi bütün erkek çocukları ve erkekle yatmış bütün kadınları öldürün. Yalnız erkekle yatmamış genç kızları kendiniz için sağ bırakın. (Sayılar 31/17-18)

● Yaşlıyı, genci, genç kızı, kadını, çocukları öldürün. (Hezekiel 9/6)

Tevrat’ta geçen bu gibi ayetleri çoğaltmak mümkündür. Kendi kutsal kitaplarında yukarıda bahsi geçen cezaları ifade eden veya bunların doğruluğunu savunan Yahudilerin de ülkenize giriş yapmasına müsaade etmiyor musunuz veya böyle düşünen Yahudi vatandaşlarınızı sınır dışı mı ediyorsunuz? İnsanlar inandıkları dinin temel prensiplerini veya kendince doğru gördükleri fikirleri konuşamayacaklarsa, konuştuklarında da cezalandırılacaklarsa orada din hürriyeti ve düşünce özgürlüğünden bahsedilebilir mi?

İkinci meseleye cevabım:

Yaklaşık 2-3 sene kadar önce yine Türkiye’de yaptığım bir tefsir sohbeti esnasında, insanlığı bir vücuda benzeterek bazı Yahudilerin de vücutta biriken bir kist gibi olduğunu, kesilip atılmaları gerektiğini ifade etmiştim. Bu sözlerimle kesinlikle tüm Yahudileri kastetmedim. İslam, Yahudiler de dâhil tüm insanlığa karşı hoşgörülüdür. Böyle olduğuna bizim tarihimiz şahittir. Osmanlı İmparatorluğu’nda, Yahudiler ve Hristiyanlar gayet rahat bir şekilde yaşamışlardır. Sözlerim Yahudi ırkını hedef alan ırkçı sözler değildir. Çünkü İslam ırkçılığı reddeder ve tüm insanları ırk yönünden eşit görür. Yahudilerle ilgili sözlerim ile kastettiğim şudur:

1- Ben bu sözleri Hz. Musa’nın kıssasının anlatıldığı ayetleri tefsir ederken söylemiştim. Dolayısıyla kastettiğim; Hz. Musa döneminde yaşamış ve ona sürekli karşı gelen, ona itaat etmeyen Yahudilerdir. Hz. Musa onlar hakkında: “Ya Rabbi, bizimle bu zalim kavmin arasını ayır, onları bizden uzaklaştır” demiştir. Görüldüğü gibi Hz. Musa da Yahudilerden olup da kendisine karşı gelen ve sürekli sorun çıkartanları bir kist gibi görmüş, Allah’ın onları kesip atmasını ve kendinden uzaklaştırmasını istemiştir.

2- Kendileri dışındaki diğer tüm ırkları Yahudilere köle olmak için yaratılmış varlıklar olarak gören ırkçı Yahudiler.

3- Hz. Meryem’e zina iftirası atan ve Hz. İsa’yı öldürmek isteyen Yahudiler.

4- Hz. Muhammed Sallallahu Aleyhi ve Sellem’e düşmanlık yapıp ona suikast düzenleyen Yahudiler.

5- Yeryüzünde fitne ve fesat çıkartan, toplumların ahlakını bozan, haksız yere kan döken, terörü destekleyen, içlerinde kadın ve çocukların da bulunduğu masum insanları öldüren radikal ve terörist Yahudiler.

Tefsir sohbetinde yaptığım bu konuşma yaklaşık 3000 sene öncesini, Hz. Musa dönemini anlatan Kur’an ayetlerinin açıklamasıdır. Dolayısıyla bu ifadelerim o dönemde yaşayan ve yukarıda saydığım ahlaka sahip olan Yahudilerle ilgilidir. Zira o dönemde yaşayan birtakım Yahudiler, Hz. Musa’ya isyan edip Tevrat’ı tahrif ettiler ve kendilerine gelen yüzlerce peygamberi de öldürdüler.

Şu an bizim ülkemizde de belki on binlerce Yahudi yaşıyor. Bugüne kadar ne benim ülkemizde yaşayan Yahudilere karşı en küçük olumsuz bir eylemim olmuştur ne de kurucusu olduğum Furkan Vakfı mensuplarının böyle bir eylemi olmuştur.

Kadınların dövülmesi meselesine cevabım:

Müslümanların kutsal kitabı Kur’an’ı Kerim; kadınların geçimsiz olması, vazifelerini yapmamaları ve kocalarına karşı saygısız davranmaları durumunda kocalarının onlara önce nasihat etmelerini, nasihat sonuç vermezse bir müddet yataklarını ayırmalarını, bu da sonuç vermezse boşanma yoluna gitmeden önce başvurulacak son çare olarak erkeklerin, kadınların yüzüne vurmamak şartıyla hafifçe dövebileceklerini ifade eder. Bu, benim şahsi görüşüm değil İslam’ın görüşüdür. Bahsi geçen videomda, Peygamberimiz Hz. Muhammed Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in hanımlarından hiçbirisine tek bir tokat dahi atmadığını açıkça belirttim. 15 yıllık evli biri olarak ben de bir defa bile hanımımı dövmüş değilim. Üstelik dinimin ve ahlakımın gereği olarak erkeklerin hanımlarına zulmetmesini şiddetle kınıyorum.

Her ne kadar bugün insanların bir kısmı bunu kabul etmiyor olsa da bilinmelidir ki, dün doğru görülen birçok şey bugün yanlış olarak değerlendirilirken, bugün yanlış olarak görülen birçok şeyin de yarın doğru olarak görülmesi muhtemeldir. Ayrıca her dinin ve milletin kendi kural ve prensipleri olur. İnsanlar kendi dinlerinin kural ve değerlerini rahatça söyleyebilmeli ve bundan dolayı cezalandırılmamalıdırlar.

Şahsıma vize yasağı koymanızın sebebi bu ise; o zaman sizin kanun ve prensiplerinize uymayan bir söz söyleyen herkesi ülkenize almamanız ya da o kişi vatandaşınızsa onu sınır dışı etmeniz gerekir. Siz ülkenizde karısını döven erkek vatandaşlarınızı sınır dışı mı ediyorsunuz ki, bu gerekçeyle bana ülkenize giriş yasağı koydunuz? Kendi inandığı kanun ve prensiplerin insanlığa daha çok fayda sağlayacağını düşünen ve bunu ifade eden insanların ülkenize girişini engelleyerek kendi inandığınız demokrasiye zıt davranmış olmuyor musunuz? 
Giriş yasağının gerçek sebebi bu ise bundan sonra tarafınıza vize başvurusunda bulunan kişilere inancı ve fikirleriyle alakalı yüzlerce soru sormanız, o soruların tamamına sizin kanun ve düşüncelerinize uygun cevaplar vermemesi durumunda o kişilere vize vermemeniz gerekmez mi?

Peygamberimiz Hz. Muhammed’in, erkeklerin hanımlarına karşı nasıl davranmaları gerektiğini ifade eden yüzlerce sözünden iki tanesi şöyledir:
“Ahlakı en güzel olanınız hanımlarına en güzel davrananınızdır.”
“Kadınlarınızın hakkını gözetmenizi ve bu hususta Allah’tan korkmanızı tavsiye ederim. Kadınlarınız size Allah’ın bir emanetidir.”

İslam’ın karı koca arasında gözettiği en temel esaslar; sevgi, şefkat ve hoşgörüdür. Kadının hafifçe dövülmesi meselesi ise sadece kocalarına karşı saygısız, görevlerini yapmayan ve geçimsiz kadınlar ile ilgilidir. Bu, onların düzelmeleri için ve boşanmayı engellemek amacıyla başvurulan son çaredir. Siz her ne kadar ideali arzu ediyor olsanız da hayatın gerçeklerini de dikkate almak zorundasınız.

Çocukların dövülmesi meselesindeki cevabım:

Diğer üç meselede olduğu gibi bu meseledeki ifadelerim de benim şahsi görüşlerim değil bizzat Peygamberimiz Hz. Muhammed’in sözüdür. İslam, yaramaz olan ve söz dinlemeyen çocukların eğitimi ve terbiyesinde hafif bir dayağı onları kötü şeylerden uzak tutmak, vazifelerini öğretmek ve disiplinli bir birey olarak yetiştirmekte pedagojik bir metot olarak değerlendirir. Bu şekilde davranılmasıyla aslında iyi insanların çoğalması ve huzurlu bir toplum oluşturmayı amaç edinmiştir.

Bugün nasıl ki yetişkinler için de devletlerin koyduğu ceza yasaları ve okullarda çocuklar için tayin edilmiş birtakım cezalar varsa bu da aynen öyle bir cezadır. Devletin ve okulun ceza verme yetkisi olur da anne babanın böyle bir hakkı olmaz mı? Çocukların eğitiminde sevgi ve şefkatin önemi büyük olduğu gibi gerektiği durumlarda korkunun da önemi inkâr edilemez.

Bugün birçok Psikolog yaramaz ve söz dinlemeyen çocukların hafifçe korkutulması ve hafifçe dövülmesinin faydalarından bahsetmektedir. Yetişkinlerden suç işlemeye meyli olanlar cezalarla korkutuluyor, suç işleyenler ise bizzat cezalandırılıyor ise çocuklardan yanlış yapmaya meyli olan ya da suç işleyenlerin terbiye edilmesi için makul ölçüde korkutulması veya hafifçe dövülmesi neden yanlış bir şey olsun? Bugün bunu savunan birçok Pedagogun varlığı bilinmektedir. Ülkenize vize talebinde bulunmaları durumunda bu uzmanların da mı ülkenize girişini engelleyecek ya da bunlar ülkeniz vatandaşı ise onları sınır dışı mı edeceksiniz?

İslam hayırlı bir toplumun meydana gelmesi için güzel ahlaklı bireylerin yetişmesini esas alır. Bunun için ebeveynlerin ve öğretmenlerin çocuklarla en güzel şekilde ilgilenmesinin öneminden bahseder. Hz. Muhammed Sallallahu Aleyhi ve Sellem bir hadisinde: “Anne ve babanın çocuğuna bırakacağı en güzel miras güzel ahlaktır” buyurur. Yine Peygamberimiz başka bir hadisinde: “Muhakkak ki çocuklarına merhametli olmayana Allah da merhamet etmez” buyurmaktadır.

Disiplinsizliğin ve şiddetin önüne geçemeyen İngiltere’de; okullarda, öğretmenlere öğrencilerini makul ölçüde dövebilmeleri hakkını veren yönetmelik çıkartıldı. Öğretmen Sendikası Başkanı Charlie Taylor: “Öğretmenler dersleri bölünmeden rahatça görevlerini yapabilecekler. Öğretmenler okullarda artık kötü davranışların, disiplinsizliğin ve şiddetin önüne geçebilmek için yönetmelik maddesinden güç alacaklar” şeklinde konuştu. İngiltere Eğitim Bakanı Nick Gibb de: “Yeni yönetmelikle öğretmenler kendilerine olan güvenlerini arttıracağını ve ilgili maddenin okullarda düzen ve disiplinin sağlanmasına katkı sağlayacağını” ifade etti.

Aynı şekilde Japonya Başbakanı Şinzo Abe’nin isteği üzerine hazırlanan raporda “okullarda belirli ölçülerde fiziksel cezaların uygulanması” tavsiye edilmektedir. Rapor, okullarda disiplinsizlik ve şiddet olaylarının önüne geçebilmek için hafif fiziksel ceza uygulamasını hayata geçirmeyi planlıyor. Başbakanlık yetkilisi Masaharu Kuba, bu uygulamanın öğrencilere ayakta durma ve başlarına hafifçe tokat atma cezalarını kapsadığını ifade etmiştir.

Fransa’da ise anne ve babalara çocuklarına disiplin kuralları uygulama hakkı tanınmaktadır. Ayrıca Fransız Haber Ajansının yaptığı kamuoyu yoklamasında şiddet olaylarını engelleme, disiplini sağlama hususunda çocuklara makul ölçülerde dayak atma konusunda geniş bir destek olduğu da ortaya çıkmıştır.
Amerika’nın 21 eyaletinde fiziksel cezalandırma özellikle de öğretmen ve yöneticilerin tahta bir levhayla çocuğun poposuna tekrarlı şekilde vurması yasaldır.

Kanun ve prensiplerinizde bugün sizin ulaştığınız nokta, son nokta mıdır ve mutlak doğru mudur? 20-30 sene önce doğru olarak kabul edilen şeylerin bugün yanlış olduğu ortaya çıkmamış mıdır? Bugün doğru zannedilenlerin de yarın yanlış ya da eksik olduğu ortaya çıkma ihtimali yok mudur? Farklı değer ve fikirlerin konuşulmasına müsaade etmezseniz hiçbir bilim dalı gelişemez. İnsan, kendi aklıyla vardığı sonucu son nokta ve mutlak doğru gibi görmemelidir. Kabul edilenin dışında farklı bir şey söylenmesini yasaklarsanız düşünceyi dondurmuş olursunuz. Düşüncenin gelişmesini engellediğiniz taktirde de insanlığa en büyük kötülüğü yapmış olursunuz.

Danimarka’da, ülkenizin kanunlarına veya eğitim metotlarına uymayan hiçbir şey söylenmesine müsaade edilmiyor mu? Ülkenizde farklı inanç ve fikirlere sahip yetkilileri, düşünce insanlarını, siyaset ve bilim insanlarını misafir edip konuşma imkânı vermiyor musunuz? Ülkeler farklı fikirlere açık olmalı, bunların konuşulmasına ve tartışılmasına müsaade etmeli değil mi? Bu şekilde davranılması durumunda inanç ve fikir özgürlüğünden bahsedilebilir mi?

Ben daha önceki yıllarda ülkenize 4 defa geldim ve konferanslar yaptım. Bu konferanslarımda, iddianamenizde ifade ettiğiniz konuların hiçbirisine temas etmedim. Ayrıca yaptığım konferanslarda toplum huzurunu bozacak en ufak bir hadise olmadı. Aynı şey Türkiye’de ve diğer bazı Avrupa ülkelerinde gerçekleştirdiğim tüm konferanslarım için de geçerlidir.

Bu yasaktaki sebep, gerçekten iddianamede bahsi geçen konuşmalarımsa ülkenize girişimi engellemek yerine vize başvurusu yaptığımda bana, “şu konulara temas etmeyin” diyebilirdiniz. Şahsıma giriş yasağı koyarak konferans yapma özgürlüğümü engellemiş oldunuz. Demokrasinin olmadığı hatta belki diktatörlüğün olduğu birçok ülkede bile bu kadarcık farklı görüşlere müsaade edilmektedir.

Dolayısıyla şahsıma bunlardan dolayı giriş yasağı koymanızı kabul etmiyorum. Bu yanlış ve haksız karardan dönüleceğini umuyorum. Yasağımın devam etmesi durumunda bu durum kamu vicdanını yaralayacak ve Danimarka’nın, demokratik bir ülke olup olmadığı sorgulanmaya başlanacaktır.

Danimarka kanunlarında farklı inanç ve fikirlere sahip insanların ülkenize girişine müsaade etmeyen bir kanun maddesi olduğunu da sanmıyorum. Gönderdiğiniz yazıda bu giriş yasağını hangi kanuna göre koyduğunuzu belirtmiyorsunuz. Ancak anladığım kadarıyla bu söylemlerin resmi düzeni bozacak söylemler olduğunu düşünerek bu yasağı koyuyorsunuz. Halbuki benim söylediklerim bir soru üzerine İslam’ın görüşlerini anlatmaktan ibarettir. Danimarka ile alakalı değildir.

Yazdığınız dört meselenin de tamamı ya Kur’an’ın ayetleri ya da Hz. Peygamber’in sözlerinden ibaret olduğu için şahsıma koyduğunuz giriş yasağını aslında tüm Müslümanlara koymuş oluyorsunuz. O halde sizin, kanun ve değerlerinize uymayan kimselerin tamamı hakkında ülkenize giriş yasağı koymanız gerekir.

Dinimden dolayı giriş yasağı koymuyorsunuz da detaylardaki farklardan dolayı mı giriş yasağı koyuyorsunuz? Dinimin inanç esasları sizinkinden tamamen farklı olduğu halde onu hoş görüyorsunuz da bu konulardaki farkı mı hoş görmüyorsunuz? Siz Hz. İsa’yı Tanrı olarak görürken biz onu bir insan ve bir peygamber olarak görüyoruz, siz Kutsal Ruh diye bir tanrıya inanırken biz öyle bir tanrıya inanmıyoruz.

Biz Hz. Muhammed’in Peygamber olduğuna inanırken siz inanmıyorsunuz. Biz Kur’an’ın Allah’ın kitabı olduğuna inanırken siz inanmıyorsunuz. Sizin helal gördüğünüz bazı şeyleri biz haram olarak görüyoruz. Bunlar sizin söylediğiniz sebeplerden çok daha önemli değil mi? Belirttiğiniz basit meselelerden dolayı iki sene giriş yasağı veriyorsanız yukarıda ifade ettiğim çok daha önemli inanç farklılıklarından dolayı ya ömür boyu giriş yasağı ya da müebbet hapis cezası vermeniz gerekmez mi?

SONUÇ OLARAK; İddianamenizde ele aldığınız sebeplerin hiçbirisi, bana vize vermemenizi ve ülkenize girişimi yasaklamanızı gerektirecek nitelikte sebepler değildir. Bu ve buna benzer konularda insanlar arasında düşünce farklılığı olması gayet doğaldır.

Beni suçladığınız ifadelerin hiçbirisi benim şahsi görüşüm değildir. Yukarıda da ifade ettiğim gibi onlar, Kur’an’ın ayetleri ve İslam’ın görüşleridir. Üstelik bu hükümlerin İslam Medeniyeti’nde uygulanabilecek şeyler olduğunu da söyledim. Ne Laik ne de Hristiyan hiçbir devletin bu hükümlere uyması gerektiğini söylemedim. Dolayısıyla yaptığım açıklamalar düşünce özgürlüğü kapsamında değerlendirilmelidir.

Bugüne kadar yaklaşık 25 yıldır 200 civarında konferans gerçekleştirdim ve binlerce sohbet yaptım. Türkiye’den daha demokratik bir ülke olduğunuzu söylüyorsunuz fakat bilmelisiniz ki, yaptığım konferans ve sohbetlerden dolayı Türkiye’de en ufak bir soruşturma dahi geçirmemişken siz benim vize almamı, ülkenize girişimi ve konferans yapma özgürlüğümü engellediniz. Bu durumda demokrasiden, inanç ve fikir özgürlüğünden nasıl bahsedebilirsiniz?

Ülkenize misafir olarak gelecek tüm insanların Danimarka kanunlarına göre düşünmesini ve konuşmasını zorunlu mu görüyorsunuz? Böyle davranmakla, ülkenize vize başvurusunda bulunanları tüm inançlarını ve fikirlerini bırakmaya ya da hiç konuşmamaya zorlamış olmuyor musunuz? Konferans veren birçok konuşmacının gittiği devletin kanun ve prensiplerine aykırı düşünceleri olduğu bir gerçek değil midir? O zaman ülkenizde hiç kimseyi konuşturmamalı ve hiçbir konferansa müsaade etmemelisiniz.

Bu sebeplerden dolayı giriş yasağı koyuyorsanız bu yasağı iki sene değil ömür boyu koymalısınız. Çünkü koyduğunuz iki senelik vize yasağı bittiğinde inancım ve söylemlerim değişmeyecektir. Çünkü bunlar benim düşüncelerim değil, dinimin hükümleridir ve biz dinimizin hükümlerini değiştirme yetkisine sahip değiliz. 
Sizi temel prensibiniz olan Demokrasiye, din ve fikir özgürlüğüne izin veren Evrensel İnsan Hakları Beyannamesinin 9 ve 10.maddesine ve Danimarka anayasasının 71 ve 77.maddesine uymaya davet ediyorum. Din ve fikir özgürlüğü, dinin hükümlerinin ve muhalif fikirlerin konuşulmasını da içerir.

Şahsıma konulan ve yanlış olan iki yıl giriş yasağının kalkmasını yetkili makamlardan talep ediyorum. Saygılarımla.

Paylaş:  
Alparslan Kuytul Hocaefendi
Alparslan Kuytul Hocaefendi
Alparslan Kuytul Hocaefendi 1965 yılında Adana’da dünyaya geldi Ailesi ve çevresinden aldığı dini eğitim ve terbiye ile İslam’ı seven bir çocuk olarak yetişti Henüz ortaokul tahsili esnasında dinini öğrenme ve anlatma gayreti içerisindeydi Lise yıllarına geldiğinde milletinin içerisinde bulunduğu durumu onu daha çok çalışmaya ve İslam’ı tebliğ etmeye yöneltti Yaptığı ...
Yazar Sayfasına Git