Zulme Boyun Eğmeyen Yiğit Alim: İmam-ı Âzam Ebu Hanife

Peygamberler, gerçekleri ilân ederken çilelerle karşılaştıkları gibi; peygamber yolunu takip eden âlimlerin de bu tür çileler hayatlarından eksik olmamıştır. İşte her şeyi göze alıp Hakk’ın ve mazlumun taraftarı olan, gerçekleri konuşmanın bedelini hapishaneye atılarak ödeyen yiğit âlimlerden İmam-ı Âzam Ebu Hanife Rahimehullah...

Zulme Boyun Eğmeyen Yiğit Alim: İmam-ı Âzam Ebu Hanife
14 Haz 2020 13:08:49

Ebû Hanîfe Nu‘mân b. Sâbit b. Zûtâ b. Mâh (ö. 150/767)

HANEFÎ MEZHEBİNİN İMAMI, BÜYÜK MÜCTEHİD

İslâm’da hukukî düşüncenin ve içtihad anlayışının gelişmesinde önemli payı olup daha çok Ebû Hanîfe veya İmâm-ı Âzam diye şöhret bulmuştur. Onun öncülüğünde başlayan ve talebelerinin gayretiyle gelişip yaygınlaşan Irak fıkıh ekolü de imamın bu künyesine nispetle “Hanefî mezhebi” adını almıştır. “Büyük imam” anlamına gelen İmâm-ı Âzam sıfatının verilmesi de çağdaşları arasında seçkin bir yere sahip bulunması, hukukî düşünce ve ictihad metodunda belli bir çığır açması, döneminden itibaren birçok fakihin onun görüşleri ve metodu etrafında kümelenmiş olması gibi sebeplerle açıklanabilir.

HAYATI VE ŞAHSİYETİ

80 (699) yılında Kûfe’de doğdu. Ebû Hanîfe ticaretle uğraşan varlıklı bir ailenin çocuğudur. Kendisi de ilim öğrenmeye başlamadan önce kumaş tüccarlığı yapmıştır. Küçük yaşlarda Kur’an’ı ezberlediği tahmin edilir. Aslında Ebû Hanîfe’nin doğup büyüdüğü Kûfe ile bölgenin ikinci büyük şehri olan Basra, diğer milletler ve eski medeniyetlerle irtibatı bulunan, yeni Müslüman olanlara İslâm’ın ve Arapça’nın öğretildiği, siyasî faaliyetlerin yoğun olduğu önemli yerleşim birimleriydi. Aynı zamanda buralar birçok fakih, dilci, edip, şair ve filozofun da bulunduğu birer ilim merkeziydi. Böyle bir ortamda ticaretle uğraşan, parlak bir zekâya sahip Ebû Hanîfe’ye çevresindeki âlimler yakın ilgi gösterdiler ve onu ilme yönelttiler. Önce akaid ve cedel ilmini öğrenmeye başlayan, giderek bu ilimde belli bir mesafe alan Ebû Hanîfe, dönemindeki inkârcı ve bid‘atçılarla münakaşa etmiş, farklı itikadî düşünceye sahip kimselerin ve mezheplerin bulunduğu Basra’ya zaman zaman yaptığı seyahatlerinde de bu tavrını sürdürmüştür. Onun bu alandaki görüşleri, zamanla daha belirgin hale gelecek olan Ehl-i sünnet anlayışının şekillenmesine önemli ölçüde yardımcı olmuştur. Ebû Hanîfe, Hammâd’ın öğrencisi olduktan sonra amelî fıkıh alanında iyice derinleşmiş ve ağırlıklı olarak bu alanda otorite sahibi olmuştur.

Devrinin seçkin âlimlerinin pek çoğu ile görüşme ve onlardan ilmî yönden faydalanma imkânı bulan Ebû Hanîfe’nin asıl hocası, döneminde Kûfe rey ekolünün üstadı kabul edilen Hammâd b. Ebû Süleyman’dır. 18 yıl eğitim aldıktan sonra, Hammâd’ın 120 (738) yılında ölümü üzerine, kırk yaşlarında iken arkadaşları ve öğrencilerin ısrarları üzerine hocasının yerine geçerek ders okutmaya başlamış, bu hocalığı bazı aralıklarla ölümüne kadar sürmüştür. Son derece vakarlı, mütevazı ve üstün anlayış sahibi olan Ebû Hanîfe’nin derslerine o günkü İslâm ülkesinin her tarafından öğrenciler katılmış ve etrafında geniş bir ders halkası oluşmuştur. Yetiştirdiği öğrencilerin sayısının birkaç bini bulduğu, bunlardan kırkının ictihad edecek dereceye ulaştığı belirtilir (Bezzâzî, s. 218-246). Onun Basra, Kûfe ve Irak bölgesinin ileri gelen üstatlarının hadis ve fıkıh meclislerine zaman zaman iştirak ettiği, 100’e yakın tâbiîn âlimiyle görüştüğü ve birçok kimseden hadis dinlediği rivayet edilir. Seyahatleri sırasında bizzat Atâ b. Ebû Rebâh, İkrime ve Nâfi‘den hadis dinlemiş, onlar vasıtasıyla Mekke ve Medine ilmini, özellikle Hz. Ömer, Abdullah b. Abbas gibi fakih sahâbîlerin görüş ve fetvalarını öğrenme imkânı bulmuştur. Hac münasebetiyle gittiği Mekke’de döneminin seçkin ilim adamlarıyla karşılaşarak görüş ve fetvalarını onlarla tartışma imkânı bulmuştur. Bütün bu temasların, Ebû Hanîfe’nin bilgi birikimine ve fıkhî meselelere bakış açısına önemli ölçüde katkısının bulunduğu açıktır.

Kaynaklar Ebû Hanîfe’nin kanaatkâr, cömert, güvenilir, âbid ve zâhid bir kişi olduğunda, bütün ticarî işlem ve beşerî ilişkilerinde bu özelliklerinin açıkça görüldüğünde görüş birliği içindedir. Kazancına haram ve şüpheli gelir karıştırmamaya özen gösterirdi. Dış görünüşe önem verir, temiz giyinir ve çevresindekileri de temiz giyinmeye teşvik ederdi.

ZULME BOYUN EĞMEDİ!

Ebû Hanîfe derin fıkıh bilgisinin yanı sıra, inandığını ve doğru bildiğini söylemekten ve onun mücadelesini vermekten çekinmeyen güçlü bir ideal ve cesarete de sahipti. Hayatı bu yönüyle de mücadele içinde geçmiş, bu uğurda birçok sıkıntı ve mahrumiyete katlanmıştır. Gerek Emevîler gerekse Abbâsîler devrinde halife ve valilerin yaptığı zulümlere açıkça karşı çıkmış, onların yanlış ve haksız tutumlarını tasvip etmiş olmamak ve halk nazarında onlara meşruiyet kazandırmamak için halifelerden gelen hediyelerin, yapılan görev tekliflerinin hiçbirini kabul etmemiş, işkenceye ve hapse katlanmayı tercih etmiştir.

Emevi idaresi halk nezdinde yitirdiği itibarını yeniden kazanmak için başta Ebû Hanîfe olmak üzere birçok Rabbani ulemayı susturmak gayesiyle onlara devlet görevleri teklif ettiklerinde bu tuzak görev teklifini Ebû Hanîfe şiddetle reddederek şöyle demiştir: “(Değil kadı olmak) Bana Vâsıt mescidin kapılarını say dese, onu bile kabul etmem.” Bunun üzerine Ebu Hanife hapsedilmiş ve şiddetli şekilde dövülerek işkence edilmiştir. Zindan sorumlusu “Bu adam kırbaçtan ölecek” diye valiye gider. Bütün yolları denemesine rağmen Ebû Hanîfe’yi ikna edemeyen vali, onu arkadaş ve dostlarıyla istişare etmesi için salıverir. İmam da bir fırsatını bulup Mekke’ye hicret eder. Bu olay o elli yaşlarındayken hicri 130 yıllarında gerçekleşir. İmam Azam hazretleri yönetim Emevilerden Abbasilere geçinceye kadar Mekke’de kalır. İkinci Abbasi halifesi el-Mansûr (ö.158/773) döneminde 136 h.’de altı senelik Mekke hayatından sonra Kûfe’ye geri döner. Emeviler yıkılmış, yerine Ehl-i Beyt taraftarı olduğunu iddia eden Abbasiler gelmiştir. Ancak Ehli Beyt mensuplarına yapılan zulümler ortadan kalkmamıştır. Abbasiler, Ehl-i Beyt mensuplarını siyasi takibe tabi tutarak işkence etmeye başlayınca Ebû Hanîfe de açıkça halifeyi hedef alan eleştiriler yapmaya başlamıştır.

Hanefi mezhebinin ve İslam tarihinin muhteşem mütefekkiri Ebû Hanife, ne Emevî zulmüne ortak oldu, ne Abbasî baskısına boyun eğdi; ama bu onurlu duruşunu özgürlüğüyle, canıyla ödedi. Ebu Hanife bir rivayete göre hapiste iken, diğerine göre hapisten çıktıktan sonra gördüğü ağır işkencelerin şiddetiyle vefat etmiştir

Fıkhî kanaatlerine katılsın katılmasın çağdaşı olan âlimler Ebû Hanîfe’nin ilim, takvâ, cömertlik, edep, tevazu, cesaret gibi vasıflar bakımından eşine ender rastlanan bir İslâm âlimi olduğunu belirtirler.

Ebû Hanîfe’nin fıkhî düşüncenin gelişmesine olan büyük katkısı, diğer mezhep imamları ve İslâm âlimlerince de değişik üslûplarda ifade edilmiştir. İmam Şâfiî’nin, fıkıhla meşgul olan bütün âlimlerin Ebû Hanîfe’ye teşekkür borçlu olduğunu dile getiren meşhur sözü (“İnsanlar fıkıhta Ebû Hanîfe’nin iyâlidir”, İbn Abdülber, s. 136) onun fakihler nezdindeki itibarını anlatmaya kâfidir.

ESERLERİ

1- El- Müsned : İçtihadlarında istifade ettiği hadisleri ihtiva eden eseridir.


2- El- Fıkhü’l-Ekber : Ehli sünnetin görüşlerini ihtiva eden bir eseridir.


3- El- Fıkhü’l-Ebsat : Akidelerle ilgili olup, oğlu Hammad ve talebelerinden Ebu Yusuf ve Ebu Muti el-Belhi tarafındanrivayet edilen eserdir.


4- El- Alim ve’l-müte’allim : Ehli sü nnet akidesini soru-cevap şeklinde işleyen eseridir.


5- Er-Risale : Akideler konusunda kendisine yöneltilen eleştirileri ve ithamları cevaplandırdığı ve Basra KadısıOsman el-Betti’ye hitaben yazdığı eseridir.


6- El-Vasiyye : Akide konularını kısaca ele alan bir risalesidir.




0 Yorum

Yorum Yaz