Faruk Beşer’e Sosyal Medyada Tepkiler Çığ Gibi Büyüyor

Dün akşam Furkan Vakfı mensupları tarafından “FarukBeşer HadiLanetleşsene” adlı tag açıldı. Sabah'ın erken saatlerine kadar Türkiye gündeminde yer alan taga katılarak tepkilerini gösteren binlerce insan Faruk Beşer’i asılsız ithamlarından ve hareketlerinden dolayı eleştirerek kendisini yaptığı bu hatadan dönmeye davet ettiler.

Eklenme Tarihi: 05 Ağu 2016
9 dk okuma süresi
Güncelleme Tarihi: 26 Eyl 2024
 Faruk Beşer’e Sosyal Medyada Tepkiler Çığ Gibi Büyüyor

Alparslan Kuytul Hocaefendi'yi ve Furkan hareketi mensuplarını hedef alan tweetleri ile gündeme gelen Faruk Beşer’e sosyal medyada tepkiler çığ gibi büyüyor.

Furkan Hareketi lideri Alparslan Kuytul Hocaefendi 29.07.2016 tarihin de gerçekleştirdiği Form Programında kendisine ‘projenin ucu’ olduğunu söyleyip hedef gösteren Faruk Beşer’i lanetleşmeye davet etmişti.

Alparslan Kuytul Hocaefendi’nin kaleme aldığı “Alparslan Kuytul Hocaefendi’den Faruk Beşer’e Cevap ve Lanetleşmeye Davet” başlıklı yazısı furkanvakfi.net adresinden yayınlanmasının ardından dün akşam da Furkan Vakfı mensupları tarafından “FarukBeşer HadiLanetleşsene” adlı tag açıldı.

Sabah’ın erken saatlerine kadar Türkiye gündeminde yer alan taga katılarak tepkilerini gösteren binlerce insan Faruk Beşer’i asılsız ithamlarından ve hareketlerinden dolayı eleştirerek kendisi yaptığı bu hatadan dönmeye davet ettiler.

Tweetlerden bazıları;

Alparslan Kuytul Hocaefendi’nin kaleme aldığı “Alparslan Kuytul Hocaefendi’den Faruk Beşer’e Cevap ve Lanetleşmeye Davet” başlıklı yazısı;

Bulduğu her fırsatta şahsıma ve arkadaşlarıma ağır sözler söyleyen ve delilsiz ithamlarda bulunan Faruk Beşer’e İslam düşmanlarını sevindirmemek adına bugüne kadar sessiz kaldım. Ancak bu tutumunu arttırarak devam ettirip nereden kaynaklandığını anlayamadığım bir kin ve nefretle beni ‘darbecilerin bir ucu’ olarak gösterecek kadar ileri gidince cevap vermek gerekli oldu.

12 Nisan 2016 tarihinden 28 Temmuz 2016 tarihine kadar geçen sürede beni şunlarla itham etti:

- Ben; ‘sâdıka bir rüyada peygamberimizin miting alanında görüldüğünü’ anlattığım halde araştırmadan ve konuşmanın aslını izlemeden, kırpılmış ve çarpıtılmış videoya bakarak ‘peygamber şu anda miting alanımızda’ dediğimi iddia ederek sözümü çarpıttı ve ‘ben olsam mikrofonu ona verirdim’ diyerek alay etti.

- Kur’an ve Sünnete göre hareket etmeyip ‘sapık bâtinî mezhepler gibi rüyalara göre hareket etmekle’ ve pot kırmakla

- Arkadaşlarımı cahil olmakla beni de onları provoke edip yollara dökmekle

- Beni ve arkadaşlarımı beyinsiz olmakla

- Beni put olmakla, arkadaşlarımı ise putperest olmakla

- Tevhid deyip tefrik yapmakla

- Hükümetin kalemi kırılmıştır diyerek hükümete meydan okumakla

- Darbecilerin bir ucu olmakla

- Sağdan gelen şeytanlar gibi sağdan yaklaşıp insanları din ile aldatmakla

- Saldırgan, provakatif ve gençleri tahrik eden biri olmakla

- Üst perdeden racon kesen bir delikanlı (!) olmakla

- Arkadaşlarımı hayvan yerine koyup onları ‘sürü’ olmakla

- Beni ya (düşmanın) yeni bir projesi ya da darbe projesinin bir parçası olmakla itham ve iftira etti. Bu hakaret ve iftiralar aşağıdaki kendi paylaşımlarında mevcuttur.

Bunlara kısaca cevap verip asıl meseleye geleyim:

Rüya meselesinin ne olduğunu ve rüyalara göre değil Kur’an ve Sünnet’e göre hareket ettiğimizi, esas itibariyle görülen rüyanın amelî bir mesele ile ilgili olmadığını, sadece müjde verdiğini daha önce açıklamıştım. İsteyen sitemizden bulabilir. ‘Madem Peygamberimiz oradaymış o halde mikrofonu peygamberimize vermem gerekirmiş’ meselesine gelince, bu mantık doğruysa o halde “Her nerede olursanız olun Allah sizinle beraberdir” âyetine göre hiç kimsenin konuşmaması ve mikrofonu Allah’a vermesi (!) gerekmez mi?

Benimle ilgili; ‘saldırgan, arkadaşlarımı provoke ve tahrik eden’ biri olmakla ithamına gelince; O’nun üslubu ile benim üslubumu karşılaştıran ve tarafımdan kendisine hiçbir şey denmemiş olduğu halde üç buçuk aydır bütün bu saldırgan, hakaret ve iftira dolu ifadelerine rağmen kendisine cevap vermeyip sabredişimi düşünen kişi, kimin saldırgan olduğunu anlayacaktır. Binlerce dava kardeşlerim olduğu halde bu güne kadar hiçbirinin kötü bir olaya karışmadığını düşünen, kimseyi provoke ve tahrik etmediğimi de anlayabilir.

Tevhid deyip tefrik ettiğim iftirasına gelince biz Tevhid derken Allah’tan başka bir otoritenin olamayacağını, O’nun dünyasında O’nun dediğinin olması gerektiğini kastediyoruz. Anlaşılan bu zat Tevhid’in manasını da bilmeyip vahdet ile karıştırmakta ve Tevhid dememizden nedense rahatsız olmaktadır. AKP’nin doğrularını takdir ettiğimiz halde sadece İslam’a ve Müslümanlara zarar veren bazı iç ve dış politikalarını tenkid etmemizi ise parçalamak ve tefrik etmek olarak görmektedir. Allah rızası için ve yol göstermek maksadıyla tenkitte bulunan kimseler kendi partisini desteklemiyorlarsa bu zatın gözünde tefrikacıdırlar.

Arkadaşlarımı cahil, beyinsiz ve sürü olmakla itham eden bu zât kıyamet gününde bu kadar insanın elinden nasıl kurtulacak ve haklarını nasıl ödeyecektir?

Beni ‘şeytanın sağdan yaklaşması gibi insanları din ile aldatmakla suçlayan ve bununla ilgili en küçük bir delil sunamayan ve sanki kendisi 80, ben ise 25 yaşlarındaymışım gibi devamlı benim hakkımda ‘genç’ ve ‘racon kesen delikanlı’ diyerek aşağılamaya çalışan, yaşımı ve 35 yıldır bu dava için çektiğim çileyi ve konumumu hesaba katmayan Faruk Beşer bütün hakaret ve iftiralarından dolayı nasıl hesap verecektir?

Hükümetin kalemi kırılmıştır diyerek hükümete meydan okuduğum iftirasına gelince; O’nun bu ifadesini okuyan hükümetin kalemini benim kırdığımı zanneder. Hâlbuki ben o konuşmamda Hükümetin Amerika’ya ve Amerika’nın da AKP hükümetine gösterdiği tavra ve siyasi gelişmelere bakarakbu hadiselerin büyük güçlerin hükümetin kalemini kırdığını gösterdiğini’ ifade ediyor,siyasi bir analiz yapıyor ve hükümeti önlem almaya davet ediyorum. Konuşmamı bitirirken ‘Hükümet beni dinlerse kendilerinin hayrınadır, dinlemezlerse kendileri bilir’ demiş olmamdan da bu açıkça anlaşılmaktadır. Ama bu zat benim konuşmalarımı sürekli kırpan ve manasını bozan namert düşmanlarımın hazırladığı çarpıtma videolardan izlemekte, asıllarını izlememekte, araştırmadan yazmaya başlamaktadır. Fıkıhçı olmak bu mudur? Hem benim ne hükümetin kalemini kıracak bir düşmanlığım ne de böyle bir gücüm vardır. Yaptığım ikazın ne kadar yerinde olduğu ise o konuşmadan 14 gün sonra darbe girişiminin olmasından ve bunun arkasında Amerika’nın olduğunun iddia edilmesinden de anlaşılmaktadır. Bu zat gibiler beni takdir edeceğine AKP’ye oy vermiyorum ve bazen tenkit ediyorum diye sözlerimi çarpıtma ve iftira atma yoluna gitmektedirler. Böylelerini gördükçe aklıma Bediüzzaman’ın “şeytandan da siyasetten de Allah’a sığınırım” sözü gelmektedir. Bediüzzaman’ın kastettiği ‘haklı olsa bile kendi partisinden olmayanların aleyhinde, haksız olsa bile kendi partisinden olanların lehinde konuşmak şeklinde olan siyaset’ idi. Yani aslında o partizancılığı reddediyordu. Bugün cemaatleri reddedenler, cemaat mensuplarını akıllarını kiraya vermekle suçlayanlar onlardan daha büyük bir taassup içerisinde ve parti liderinin her yaptığını doğru gören, sorgulamayan kimseler haline gelmişlerdir.

AKP’nin gücü gözlerini kör etmiş, ülkenin ve AKP’nin geldiği durumu göremeyen, siyasi analiz yapma kabiliyeti olmayanlar, cemaatlerin mensuplarını ‘aklını kiraya vermekle’ itham etseler de aslında kendi akıllarını AKP’ye kiraya vermiş kişilerdir. Türkiye Rus uçağını düşürdüğünde biz ‘bu olmamalıydı, bu olay memleketimizin menfaatlerine zarar verecektir’ dediğimizde böyleleri yapılanın doğru olduğunu iddia etmiş ve bizi Rus taraftarı olmakla suçlayacak kadar alçalmışlardı. Bunlar, Cumhurbaşkanı ‘Bir daha olursa bir daha düşürürüz’ dediğinde de alkışlayan, Rusya’dan özür dilediğinde de alkışlayan, düşünemez hale gelmiş kimselerdir.

Kur’an-ı Kerim Hucurat Suresi 12. ayette “Ey iman edenler! Zandan çok kaçının. Muhakkak ki zannın bazısı büyük günahtır” buyurur. Nur suresi 13. ayette Hz. Aişe (R.A.)’ye zina iftirası atanlarla ilgili “Dört şahit getirmeleri gerekmez miydi? Şahitleri getirmediklerine göre artık onlar Allah katında yalancıların ta kendileridir” buyrulmuştur. Aynı surenin 4. ayetinde ise zina iddiasında bulunup şahit getiremeyenler hakkında “Onların şahitliklerini ebedi olarak kabul etmeyin. Onlar fâsıkların ta kendileridir” buyrulur.

Hz. Peygamber (S.A.V) ise; “Zandan kaçının, çünkü zan sözün en yalanıdır” (Buharî, Müslim, Tirmizî)ve “Delil getirmek iddia makamına düşer” buyurarak delilsiz bir şekilde önemli bir iddiada bulunulamayacağını bildirmiştir.

Nur suresindeki ayetlerden çıkan sonuç; namus gibi önemli bir konuda birine ithamda bulunan ve delil getiremeyenler yalancı, şahitliği ebedî olarak kabul edilmeyen ve fâsık kimselerdir.

Bu ayet ve hadislere rağmen F.Beşer hiçbir delile dayanmadan sadece altıncı hissine dayanarak beni zinadan bile daha ağır bir suçlama olan ihanet ile ve darbecilerle birlikte olmakla suçlamaktadır.

Darbelere karşı olduğuma 4 Haziran 2011’de 12 Eylül’ü değerlendirdiğim konuşmam (Video-1), 27 Aralık 2013’te cemaatin Hükümete karşı gerçekleştirdiği ve aslında bir darbe olan 17-25 Aralık operasyonunu değerlendirdiğim konuşmam (Video-2), Mısır’da yapılan darbe ile ilgili 5 Temmuz 2013 tarihli konuşmam (Video-3), darbe girişiminden sonra 21 Temmuz 2016’da düzenlediğimiz miting (Video-4) ve 22 Temmuz 2016’da ilgili soruya verdiğim cevap (Video-5) da şahittir.

Rüyalarla amel etmediğimiz halde bizi bununla itham eden F.Beşer hiçbir delile dayanmaksızın sadece altıncı hissine dayanarak beni darbe projesinin bir ucu olmakla itham etmiş, yetkililerin herkesten şüphelendiği şu günlerde böyle itham ederek beni hedef göstermiş ve tutuklanmamı sağlamaya çalışmıştır. Hâlbuki ben yaklaşık 30 yıldır o cemaati izledikleri metottan ve verdikleri tavizlerden dolayı şiddetle tenkit etmiş ve 29 Mayıs 1998’de yaptığım bir konuşmada onlara ‘bu tavizlerinizden ve dini bozmanızdan dolayı tokat yiyecek ve çökeceksiniz’ demiş birisiyim. (Video-6)Buna benzer bir konuşmayı 2010 (Video-7) ve 2013’te (Video-8) de tekrarlamış ve onlara tevbe etmedikleri takdirde çökeceklerini defalarca söylemiştim. Cemaatin en çok önem verdiği dinler arası diyaloğu (Video-9) ve Türkçe olimpiyatlarında genç kızların çıkarılıp şarkı söyletilmesini şiddetle tenkit etmiştim. (Video-10) Bu konuşmalarımın hepsi internette mevcuttur.

Ben o cemaatin en güçlü olduğu, herkesin Fethullah Gülen’i göklere çıkardığı, emniyet müdürleri, savcı ve hâkimlerin emrinde olduğu bir zamanda bu tenkitleri yaparak büyük bir riski göze alırkenbeni bugün ‘darbe projesinin ucu’ olmakla itham eden Faruk Beşer, ‘Fethullah Gülen Hocaefendi’nin Fıkhını Anlamak’ isminde bir kitap yazıyordu. Kitabında Fethullah Gülen’i; âlim, müctehid, müceddid, ‘zamanının ve asrının tek adamı’ olarak ilan ediyordu. F.Gülen hakkında yazdıklarını okumak isteyenler o kitabı bulsunlar. Böyle yazdı çünkü o zaman Fethullah Gülen güçlü idi. F. Gülen hükümetle karşı karşıya geldikten ve gücünü kaybettikten sonra Faruk Beşer yine güçlü olana yani hükümete yüzünü dönmüş ve ‘aldandık’ demiştir. Ancak o, bu kitabı yazdığında 20 yaşında bir genç değil yaklaşık 55 yaşında bir profesördür ve hiç aldanmayan altıncı hissi de kendisi ile birliktedir. Yanılmaz zannettiği altıncı hissi benim hakkımda büyük bir yanılgıya düştüğü gibi F. Gülen hakkında da korkunç bir yanlışa düşmüştür. Oysa ki Gülen hareketiyle ilgili gerçekleri görebilmek için altıncı hisse gerek yoktu. Kur’an ve Sünnet penceresinden bakılması yeterliydi.

Fıkıh hocası olduğu halde konuya Kur’an ve Sünnet açısından bakmayıp, işlenen haramları görmeyip, o yanılmaz zannettiği altıncı hissiyle Fethullah Gülen’i göklere çıkarıyordu. F. Gülen bir çok haramı helalleştirdiği ve bir fıkıhçı bile olmadığı halde F. Beşer, onu bir mezhep kurucusuymuş gibi görüyor, onun hakkında ancak bir mezhep kurucusu için kullanılabilecek bir ifade kullanıyor, ‘İmam-ı Azam’ın Fıkhını Anlamak’ der gibi ‘Fethullah Gülen Hocaefendi’nin Fıkhını Anlamak’ diye kitap yazıyordu. Benim 20 yaşlarında Kur’an’ın hareket metodu ve Kur’an’ın hükümleri sayesinde anladığım ve gördüğüm hataları o ancak 62 yaşında, büyük olaylar olduktan ve herkes gördükten sonra 2014 yılında görebildi. F. Gülen’e övgüler yağdırdığı kitaba rağmen ben Allah’tan korkup kendi hakkında ‘onların bir ucu olabilir’ demedim. Ama bu zat ne benim F. Gülen ile ilgili geçmişteki tenkitlerimi hesaba katıyor ne de kendinin Fethullah Gülen ile ilgili yazdığı ve onu göklere çıkaran ifadelerini düşünüyor ve şimdi kalkıp benim hakkımda projenin yani ‘darbenin bir ucudur’ ifadesini kullanabiliyor.

Sonuç: Bana ve arkadaşlarıma her türlü hakareti ve iftirayı yapan F.Beşer’e ve onun gibi hakaret eden ve bilir bilmez iftira atan başkalarına da hakkımı haram ettim.

Hiçbir delile dayanmadan sadece yanılmaz zannettiği altıncı hissiyle beni ‘ya düşmanların yeni bir projesi ya da mevcut projenin yani darbenin bir ucu olarak’ itham eden Faruk Beşer’i lanetleşmeye davet ediyor ve: ‘Ben Faruk Beşer’in dediği bu iki şeyden birisi isem Allah beni, karımı ve çocuklarımı kurutsun’ diyorum. Madem ki iddiasından emindir o halde Faruk Beşer de; ‘Alparslan Kuytul ile ilgili bu iddialarım yanlış ise Allah beni, karımı ve çocuklarımı kurutsun’ desin. Sonra hangimiz haksız ve iftiracı ise Allah’ın azabını beklesin… İddiasından emin olan bu duaya âmin der. Faruk Beşer bu duaya âmin diyemez ve lanetleşmeyi kabul etmezse kendisinin delilsiz, zanla konuşan, yalan söyleyen ve iftira atan biri olduğunu kabul etmiş demektir.

Ben artık Faruk Beşer’i Allah’a havale ediyorum. Tüm arkadaşlarımı da onu Allah’a havale etmeye davet ediyorum.