"Allah'tan gelen öğütlerin ve O'nun indirdiği gerçeğin etkisi ile müminlerin kalplerinin yumuşayacağı, ürpereceği gün halâ gelmedi mi? Müminler daha önce kendilerine kutsal kitap verilenler gibi olmasınlar. Uzun zaman geçince onların kalpleri katılaştı ve çoğu yoldan çıkmış kimseler oldu. Biliniz ki, Allah, ölmüş toprağa hayat verir. Size ayetlerimizi açıkladık ki, üzerlerinde düşünesiniz."
(Hadid - 16)
İlk ayette yüce Allah'ın müminlere yönelttiği bir sitemle karşılaşıyoruz. Bu sitemin gerekçesi müminlerin, Allah'ın istediği tam anlamlı arınmışlık düzeyine ulaşmada geç kalmaları, bu yoldaki çabalarını ağırdan almalarıdır. Oysa Allah bu kalplere lütfunu gürül gürül akıtmış, onlara kendilerini Rabb'lerine imana çağıran Peygamberini göndermiş, bu Peygambere karanlıklardan aydınlığa çıkarmayı amaçlayan açık ayetler indirmiş, bunların yanısıra onlara evrendeki ve yaratıklar alemindeki göz açıcı ve uyarıcı bazı ayetlerini sunmuştur.
Fakat bu sitemde sevgi vardır, özendirme vardır, yüce Allah'ın ululuğunun bilincine varmayı kamçılama vardır. Sitemin gölgesi altında müminlerden Allah'ı saygı ile anmaları isteniyor; indirmiş olduğu "hak" içerikli mesajı, bu niteliğe yaraşır bir saygı, bir ürperti, bir itaat ve teslimiyet yaklaşımı ile algılamaları bekleniyor. Ama ayetin soru üslubundan paylama ve geç kalınmış olmayı yadırgama kokusunu almamak mümkün değildir. Şimdi ayeti okuyalım:
"Allah'tan gelen öğütlerin ve O'nun indirdiği gerçeğin etkisi ile müminlerin kalplerinin yumuşayacağı, ürpereceği gün halâ gelmedi mi?"
Görülüyor ki, bu ayette, müminlere bir yandan geç kaldılar diye sitem edilerek tempolarını hızlandırmaları istenirken bir yandan da geç kalmanın, görevi ağırdan almanın akibeti konusunda uyarı yöneltiliyor. Orada anlatılmak isteniyor ki, eğer kalplerini uzun süre silmez, parlatmaya çalışmazlarsa pas bağlarlar; eğer Allah'ı anma görevini ihmal ederler, hakka saygı ile sarılma titizliklerini yitirirlerse vaktiyle yumuşak olan kalpleri zamanla katılaşarak taş kesilir.
"Müminler, daha önce kendilerine kutsal kitap verilenler gibi olmasınlar. Uzun zaman geçince onların kalpleri katılaştı ve çoğu yoldan çıkmış kimseler oldu."
Kalp katılaşmasını, mutlaka davranış bozukluğunun ve yoldan çıkmışlığın izleyeceğini iyi bilmek gerekir.
Gerçek şu ki, insan kalbi çok çabuk değişir, çabuk unutur. Daha şimdi şeffaf, parlak ve ışıkla dolup taşarken, ışınlar gibi havada süzülürken hatırlatmasız ve hatırlamasız geçen uzun bir zamanın sonunda bir de bakarsınız ki, körelmiş, kaskatı kesilmiş, ışığı sönmüş, kararmıştır. Bu kalbi mutlaka uyarmalı ki, hatırlasın ve ürpersin. Bir yolunu bulup içine girmek gerekir ki, incelsin, şeffaflaşsın. Körelmemesi için, katılaşmaması için sürekli biçimde uyanık tutulması gerekir.
Fakat kalbin ışığı söndü, dondu, karardı ve köreldi diye umutsuzluğa kapılmak doğru değildir. Çünkü içine yeniden hayatı kımıldatmak, ışığını yeniden yakmak yüce Allah'ı anarak onun ürperme yeteneğini tazelemek mümkündür. Çünkü yüce Allah ölü toprağı diriltiyor, bağrına can üflüyor da bitkiler ve çiçekler filizlendirmesini, ekinler ve meyvalar yetiştirmesini sağlıyor. Eğer dilerse uyuşmuş kalbe de yeniden hayat verir."Biliniz ki, Allah ölmüş toprağa hayat verir." Toprak nasıl yeniden canlanıyorsa şu Kur'an da kalplere hayat verir; onlara besin, su ve ısı sağlar. Devam ediyoruz:
"Size ayetlerimizi açıkladık ki, üzerlerinde düşünesiniz."
Bu duygulandırıcı vurguyu, o utandırıcı sitemi, şu hatırlatmayı ve uyarıcı Allah yolunda mal harcamaya ve fedakârlık yapmaya yönelik yeni bir özendirme izliyor.
Fizilal'il Kuran / Seyyid KUTUB