Orta Afrika’da şiddetli Müslüman düşmanlığı

Orta Afrika Cumhuriyeti'nde üç güç unsurunun ortak birleştiği nokta, Müslümanlara karşı olmaları ve yüzyıllardır ülkenin başat unsuru Müslümanları yaşama hakkından mahrum bırakmak istemeleri...

Eklenme Tarihi: 06 Eki 2015
4 dk okuma süresi
Güncelleme Tarihi: 26 Eyl 2024
 Orta Afrika’da şiddetli Müslüman düşmanlığı

Orta Afrika Cumhuriyeti’nde geçici hükümetin sona ermesine ve seçimlere sayılı günler kalmasına rağmen son 10 günde Müslüman ve Hıristiyanlar arasındaki çatışmalar tekrar başladı. En az 45 kişi hayatını kaybederken 100’den fazla kişi de yaralandı. Çoğu Müslüman 30 bine yakın kişi ise Orta Afrika Cumhuriyeti’ni terk ederek komşu ülkelere sığındı. Geçiş hükümeti kurulduktan sonra bazı zamanlar şiddet ortamı yaşansa da, ilk defa bu süreç içerisinde dini gerginlik tekrar zirveye ulaştı.

Bu gerginliğin tekrar başlamasının nedeni, Müslüman bir motosiklet sürücüsünün başı kesilerek öldürülmesi ve maktulün cesedine” Kurban bayramınız kutlu olsun” yazısının asılmasıydı. Son üç yıl içinde gergin bir ortamda hayatta kalmak için mücadele eden Müslüman gruplar sokaklara çıkarak yapılan saldırıya tepki gösterdiler. Güvenlik güçleri, göstericilere sert müdahale de bulunarak olayların daha fazla büyümesinin önünü açtı. Sadece başkent Bangui’de 21 Müslüman katledildi. Evleri yakılan saldırıya uğrayan Müslümanlar da kendi can güvenliklerini sağlamak için saldırılarda bulundular. Geçici hükümet olayların sorumlusu olarak eski devlet başkanı Bozize taraftarlarını göstererek sorumluluğu üzerinden atmaya çalıştı.

Geçici hükümetin devlet başkanı Katherine Sampa-Panza’ya bu açıklamayı yaptıran, New York’a gittiği sırada eski devlet başkanı Bozize’ye bağlı askerlerin darbe yapma girişimiydi. Oysaki darbe girişimi çatışmalardan sonra meydana gelmiş ve saldırılardan faydalanmak isteyen askerler, hükümet boşluğunu darbe yaparak doldurmak istemişlerdi.

Orta Afrika Cumhuriyeti'nde son çatışmalar bize şunu gösterdi: Geçici hükümetin kurulmasından uzun bir süre geçmesine rağmen henüz istikrar ve güvenlik sağlanabilmiş değil. Ülkeye davet edilen BM askerleri, Müslüman ve Hıristiyan gruplar arasında çatışmalarını sona erdirmek yerine çocuklara yaptıkları cinsel tacizlerle gündeme gelirken, anti Balaka milis grubu, silah bakmak yerine daha fazla silah depolamaya devam etmiş görünüyor. Eski diktatör Bozize taraftarları ise gerek hükümet gerek askeriyede varlıklarını devam ettirmekteler. Bir de, ülkedeki barışı sağlamak yerine anti Balaka’nın faaliyetlerine göz yuman, hala Müslümanları korumaktan aciz Fransa destekli bir geçici hükümet söz konusu.

Her üç güç unsurunun ortak birleştiği nokta, Müslümanlara karşı olmaları ve yüzyıllardır ülkenin başat unsuru Müslümanları yaşama hakkından mahrum bırakmak istemeleri. Eğer Orta Afrika’da tek bir Müslüman kalmazsa sorunun kendi açılarından çözüleceğini düşünüyorlar. Çad ve Kamerunlu Müslümanları kendi ülkelerine gönderme de başarılı oldular fakat asıl istedikleri, Orta Afrika Cumhuriyetinde Müslüman kimliğini ortadan kaldırmak. Bunu defalarca anti Balaka milisleri ifade ettiler ve Müslümanlara yönelik saldırılarda 1984’de İnterehamwe’nın Ruanda’da Tutsi ve ılımlı Hutulara yaptıklarını Orta Afrika cumhuriyetinde tekrarladılar. Yaklaşık bir buçuk seneden fazla olan geçici hükümet zamanında Müslümanlara karşı şiddet daha da arttı. Geçici hükümetin Müslümanlar adına yaptığı tek şey ise, onları bir mahalleye hapsetmek ve ülke dışına kaçmalarını kolaylaştırmak oldu. SELEKA’nın çözülmesi, farklı Müslüman grupların ortaya çıkışı, dünya kamuoyunun Orta Afrika’da yaşananlara seyirci kalması, Müslümanları iyice yalnızlaştırıp çaresiz hale getirdi.

Şimdilerde, Geçici hükümet, Ekim’de yapılması gereken seçimlerin ertelenebileceğini ve görev süresi dolacak olan BM Barış Gücünün devam etmesini istiyor. Bu bir anlamda hükümetin de olaylar karşısında çaresiz olduğunu ve kendisinin kukla yönetimden başka bir şey olmadığının ispatı. Bir açıdan da, Orta Afrika’daki sorunları hala demokratik yollardan çözümüne yönelik kabiliyeti ve bir ajandasının bulunmayan geçici hükümetin seçim sonrasında oluşacak hükümette yerini sağlamlaştırmak istemesi. Çünkü onlar da kendilerinin bir sanal hükümet olduğunun farkında ve Angola, Demokratik Kongo Cumhuriyeti ve Fransa’dan gelen ekonomik, siyasi ve askeri destekle ayakta kalabileceklerini biliyorlar. Çözümün öncelikli yolu siyasi manevralar yapmak ve askeri operasyonlardan ziyade toplumsal bütünlüğünün sağlanabilmesidir. Son 3 yılda ortaya çıkan bu ötekileştirme, toplumsal reddiye sorununun aşılması tekrar toplumsal bütünlük ve beraberliğin sağlanması gerekmekte. Müslüman kimliği ve varlığı ülkede reddedilirse bunun adı sorunu çözmek olmaz; aksine derinleştirmek olur. Hükümet bu konuda iyi bir örnek gösteremedi şu zamana kadar. Müslüman ve Hristiyanlar arasında sorunları çözmek yerine, Hristiyanları özellikle de anti Balaka taraftarlarını memnun etmeye yönelik bir politikalar izledi. Ülkenin en iyi korunan hapishanesinden 500 anti Balaka üyesinin elini kolunu sallayarak çıkması bunun bir göstergesi değil mi?

Fakat henüz bu şiddete, saldırılara rağmen vakit geç değil. Hala, hükümet Müslümanların öldürülmesinin önüne geçmek için bazı şeyler yapabilir. Ruanda, Çad, Burundi de de benzer sorunlar daha önceki yıllar yaşandı; bu ülkelerin uyguladıkları etnik ve dini gruplar arasındaki sorunların çözülmesine yönelik uzlaşma modelleri devreye sokulabilir. Yalnız, geçici hükümetin sorunu çözmede samimi ve kararlı olduğunu göstermesi de gerekli. Bugün Müslümanlara yönelik saldırılar yarın kendileri için de geçerli olabileceğini görmeliler. Güney Sudan’da rakip gruplar ve hükümet arasında yaşanan çatışmalar bu durumun örneklerinden biri.

Özelde Orta Afrika Cumhuriyeti, genelde ise Afrika kıtasında son yıllarda belirli kesimler tarafından pompalanan bir Müslüman düşmanlığı var. Oysa ki, Müslümanlar yıllarca bu kara kıta da barış ve huzurun öncüsü oldular. Müslümanların yönettiği yıllarda hiçbir zaman bu denli saldırlar gerçekleşmedi farklı din gruplarına karşı. Toplumsal ve siyasi barışı sağlama potansiyeli ve tecrübesi Müslümanlarda var. Yapılması gereken bu tecrübeyi yok etmek değil, onun tekrar hayata geçmesi için imkan tanımaktır. Eğer bu imkan göz ardı edilirse, sadece Orta Afrika değil; kıtanın geneli şiddet sarmalından bir türlü kurtarılamaz ve toplumsal barış bir rüya olarak ancak zihinlerde kalır.