Diyarbakır’da mesleki faaliyetleri nedeniyle tutuklanan ve 13 ay sonra ilk kez dün hakim karşısına çıkan 15’i tutuklu 18 gazetecinin davasına devam ediliyor.
8 Haziran 2022’de gözaltına alınan ve 16 Haziran’da tutuklanan Dicle Fırat Gazeteciler Derneği (DFG) Eşbaşkanı Serdar Altan, Mezopotamya Ajansı (MA) editörü Aziz Oruç, Xwebûn gazetesi Yazı İşleri Müdürü Mehmet Ali Ertaş, gazeteciler Zeynel Abidin Bulut, Ömer Çelik, Mazlum Doğan Güler, İbrahim Koyuncu, Neşe Toprak, Elif Üngür, Abdurrahman Öncü, Suat Doğuhan, Remziye Temel, Ramazan Geciken, Lezgin Akdeniz ve Mehmet Şahin ile tutuksuz Esmer Tunç, İbrahim Bayram ve Mehmet Yalçın hakkında açılan davanın duruşması ikinci günde Diyarbakır 4’üncü Ağır Ceza Mahkemesi’nde başladı.
Duruşmaya, tutuklu gazeteciler, avukatlar ile basın meslek örgütlerinin temsilcileri katıldı.
Duruşmada savunma yapan gazeteci Aziz Oruç, 400 gündür tutukluluk süreçlerinde kendilerini yalnız bırakmayan meslektaşlarına teşekkür etti.
Oruç, 2011 yılında 15 ay cezaevinde kaldığını ve beraat aldığını, 2020’de yeniden tutuklanıp beraat ettiğini anımsattı. 6 ay önce de yine gazetecilik faaliyetleri nedeniyle yargılandığı başka bir davadan beraat ettiğini hatırlatan Oruç, yaptığı haberlerin, çektiği programların suçlama konusu yapıldığını belirtti. Oruç, “Yaptığım haberleri neden yaptığımı, programları nerede çektiğimi soruyorlar. İddianame haberle dolu, bu kadar haberle dolu bir iddianame ilk kez görüyorum” dedi.
“Hakikati yazmadan olmaz”
AKP döneminde siyasetçiden fırıncısına kadar herkesin “terörist” olarak damgalandığını söyleyen Oruç, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın AYM üyelerini dahi “terörist” olarak nitelediğini kaydetti. Oruç, “Bir AYM üyesi dahi böyle suçlama ile karşı karşıyaysa gerisini siz düşünün. Böyle bir sistemde Anayasa’ya uygun karar nasıl çıkacak? 400 gün sonra gelip bir mahkeme salonunda yargılanmak başlı başına skandal. Suç işlediğimiz için 400 gündür cezaevinde olduğumuza da inanmıyoruz. Bize ‘Neden magazin ve spor haberleri yapmıyorsunuz’ diyorlar. Yapabilirdik ancak bir hakikat varken ondan vazgeçmek, onu yazmadan, onu sormadan olmaz” diye konuştu.
2012 yılından bu yana binlerce haber yaptığını belirten Oruç, “Bu kadar özensiz bir iddianame görmedim. Suçlama ne, delil ne, belli değil. Delil uymuyor, suç uymuyor, kişi uymuyor, tarih uymuyor” dedi. Yaptığı 11 programın seçilerek iddianameye eklendiğini ve suçlama konusu yapıldığını belirten Oruç, “Haberlerimizi, programlarımızı savunmaktan vazgeçmeyeceğiz” ifadelerini kullandı.
Tahliyeden çok hakkaniyetin bu duruşmada ortaya çıkmasını beklediklerini dile getiren Oruç, “400 günün hesabını kim verecek. Maalesef kimse vermeyecek” dedi.
“’Nudem Durak’a verilen gitar’ haberi suç değil”
Gazeteci Elif Üngür de suçlamaları kabul etmeyerek, programını yaptığı “Hezâ belgeseli ve Nudem Durak’a verilen gitar” haberlerinin suç teşkil etmediğini belirtti. Üngür, “Türkiye’de basın özgürlüğü baskı altındadır” dedi.
Suat Doğuhan, “Adil yargılanmanın koşulu hızlı yargılama yapılmasıdır. Ama 13 ay sonra mahkeme yüzü gördük. Kendi işyerimde çalışmam örgüt çalışması gösterilmiş. Pia’nın ortağı olmam sır değil. Resmi olarak kurulmuş, vergisini veren bir iş yeridir. Kurumların yan yana olması örgütsel bir faaliyet olarak gösterilmiştir” dedi.
Kameraman Ramazan Geciken, “Telefon tapelerinde iş arkadaşlarıyla yaptığım görüşmeler olağandır. Görüşme olmasaydı olağanüstü olurdu. Tutukluluğumuz cezaya dönüştü. Tahliyemizi talep ediyoruz” dedi.
“İddianamede ‘iktidara uyum sağlamazsanız gazetecilik yapmanıza izin yok’ denilmiş”
Kürtçe savunma yapan gazeteci Lezgin Akdeniz, uzun tutukluluklarına tepki gösterdi. İddianamede dikkat çeken hususunun 800 sayfada, savcının gazetecilik faaliyetlerini anlatmasına rağmen “gazeteci” ve “basın” dememesi olduğunu belirten Akdeniz, “Savcı iddianamede bir kere ‘basın’ ya da ‘gazeteci’ deseydi domino taşları gibi tek tek iddianame düşecekti. O nedenle oldukça zorlanmış. İddianamede ‘eğer siz mesleğinizi yapmak istiyorsanız iktidarın belirlediği çerçevede olmalısınız, iktidara uyum sağlamazsanız gazetecilik yapmanıza izin yok’ denilmiş. Bana göre ve onlara göre gazetecilik yoktur. Gazeteciliğin evrensel ilkeleri vardır. Bunlar temel ilkelerdir. Gazeteci yaşanan olaylara sessiz kalamaz” diye konuştu.
Musa Anter anmasına katılmasının da suçlama konusu yapıldığını hatırlatan Akdeniz, “Apê Musa vahşice katledildi. Bir daha bu ülkede kimsenin bu yöntemlerle katledilmemesi için anma yapıyoruz. Apê Musa’nın anması değil burada mahkûm edilmesi gereken o vahşettir. Savcının tavrı burada insan haklarının yargılanmasıdır” dedi.
Akdeniz, “Savcı iddianamede gazetecilik faaliyetlerini talimat olarak değerlendirmiş. Benim sanki örgüt ile ilişkim varmış gibi beyan belirtmiş. Savcıya soruyorum; Sayın savcı bunu neden dayandırıyorsunuz? Bir yıldır hukuk dışı uygulamalara maruz kalıyoruz. Bu hukuksuzluğun bu duruşmada sonlanmasını istiyoruz” diye konuştu.
Diğer gazeteciler de savunmalarında suçlamaları kabul etmezken, uzun tutukluluklarına dikkat çekti.
Duruşmada tanık olarak dinlenen Mehmet Çelik, Ari yapım şirketinin yanında akşam 18.00’den gece 22.00’ye kadar nöbetçi olarak çalıştığını, “herhangi bir suç işlendiğini” görmediğini söyledi. Şirket çalışanlarını tanımadığını belirten Çelik, sadece yargılananların belgesel ve gazetecilik yaptıklarını bildiğini ifade etti. Çelik, daha önceki ifadelerinin hatırlatılması üzerine, “Ben öyle bir şey demedim” dedi.
Gizli tanık: Diyarbakır’daki eylem ve etkinliklerden tanıyorum
Gizli tanık, duruşmaya Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS) ile katıldı. Sesi ve görüntüsü değiştirilen tanık, ismi okunan gazetecilerin tümünü tanıdığını iddia etti. Tanık, “Nereden tanıyorsun?” diye soran mahkeme başkanına, “Diyarbakır’da gerçekleşen eylem ve etkinliklerden tanıyorum” dedi.
Gizli tanığa gazeteci Aziz Oruç soruldu. Gizli tanık, “Örgütün basın alanında faaliyet düzenliyor ve görev alıyordu. Daha önce nerede eğitim aldığını ve başka alanlarda görev aldığını da kendisi bana söyledi. Aldığı talimatla örgütün propagandasını içeren yayınlar yaptığını ve Avrupa’da yayın yapan kanala aktarıldığını biliyorum” iddiasında bulundu.
Açık tanık Kezban Kuday, daha önceki ifadesini redderken, PEL prodüksiyonun röportaj ve programlar çekerek legal bir şekilde herkese açık paylaştığını söyledi.
Savcı tutukluluğun devamını istedi
Tanıkların dinlenmesinin ardından mütalaasını açıklayan savcı, “mevcut delil durumu, atılı suçun vasıf ve mahiyeti, delillerin toplanmamış olması” gerekçeleriyle gazetecilerin tutukluluğunun devamını istedi.