Gülru Gezer yazdı…
İnsani krizin insani felakete dönüştüğü Gazze’de çatışmalar tüm hızıyla sürüyor.
Gazzelilerin yüzde 85’i yerlerinden edilmiş durumda ve büyük bir çoğunluğunun geri dönecekleri bir evi dahi yok.
Halkın yüzde 71’i ise akut açlıkla karşı karşıya. Bu da eğer bombardıman sırasında hayatlarını kaybetmeyeceklerse açıklıktan öleceklerine işaret ediyor.
Şu ana kadar çatışmalarda ölen Gazzelilerin sayısı 20 bini aşmış durumda, yaralıların sayısı ise 60 bine yaklaştı. 8 bin kadar kişi ise kayıp.
Hayatını kaybeden Birleşmiş Milletler çalışanlarının sayısı 130’ı, sağlık çalışanlarının sayısı 300’ü geçti, ölen gazetecilerin sayısı ise 100’ü aştı.
Bu korkunç tablo karşısında savaşın seyrinin ne yöne evrileceği belirsiz.
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu her gün ve hatta aynı gün içerisinde birbirinden farklı açıklamalarda bulunuyor.
Netanyahu’dan başka kimse büyük ihtimalle Gazze’deki savaşın ne şekilde sona ereceğini kestiremiyor.
İsrail’de halkın Netanyahu’ya güveni sarsılmış durumda. İsrail toplumu Hamas’ın yok edilmesini istiyor ama aynı zamanda rehinelerin kurtarılmasının da öncelikler arasında yeralması gerektiğini savunuyor.
Gazze’deki katliam sürdükçe ABD ile İsrail arasında savaşın yürütülüş şekli konusundaki fikir ayrılığı daha da belirgin hale geliyor.
Ancak başta Netanyahu’ya koşulsuz destek veren Biden yönetiminin battığı balçıktan nasıl çıkacağı meçhul.
Zira son iki haftada ABD üst düzey yetkililerinin İsrail’e adeta bir çıkartma yapmalarına ve sivil kayıpların artmaması için İsrail’e defaatle telkinde bulunmalarına rağmen İsrail durdurulamıyor.
Zira, Netanyahu savaşın başında açıkladığı ve sonrasında sayısız kereler tekrarladığı her üç hedeften (Hamas’ın yok edilmesi, rehinelerin kurtarılması ve bir daha İsrail’e yönelik bir tehdidin gelmemesi için Gazze’nin silahsızlandırılması) birine dahi ulaşamadı.
Bu nedenle kariyerini İsrail’in güvenliğini sağlamak üzerine kurmuş olan Netanyahu artık yolun sonuna geldiğinin bilinciyle savaştan ne pahasına olursa olsun bir zafer elde etmeye çalışıyor. Ancak İsrail de ABD gibi balçığa batmış vaziyette.
ABD bundan sonra İsrail-Filistin ihtilafının çözümünde bir rol oynayabilecek mi?
İki hafta önce İsrail Savunma Kuvvetleri’nin (IDF) üç İsrailli rehineyi öldürmeleri sonrasında halktan gelen büyük tepki nedeniyle İsrail Cumhurbaşkanı Isaac Herzog insani araya hazır olduklarını açıkladı.
Sahada İsrail’in istediği başarıyı elde edememesinin verdiği özgüvenle Hamas öncelikle İsrail’in askeri operasyonunu durdurmasını ve bazı siyasi tutukluların serbest bırakılması da dahil İsrail’in karşılaması güç taleplerde bulundu.
İsrail Kerem Abu Salim kapısının açılarak yardım TIR’larının girişine müsaade edilmesi gibi bazı adımlar atsa da sahada Gazze’nin neredeyse tamamını güçlü bir şekilde vurmaya devam etti.
Müzakerelerde bir ilerleme kaydedilemedi. Konu hakkında açıklama yapan ABD Başkanı Joe Biden da yakın zamanda bir mutabakata varılmasından pek ümitli olmadığını dile getirdi.
2024’te Gazze’yi neler bekliyor?
Sahada ve diplomatik olarak çok hızlı bir şekilde değişkenlik gösteren Gazze savaşı hakkında tahminlerde bulunmak zor.
Ancak esas zor süreç savaş sonrasında Gazze’nin kaderinin tayini sürecinde yaşanacak.
Zira Netanyahu bir daha 7 Ekim saldırısı gibi bir saldırının yaşanmaması için İsrail’in Gazze’deki askeri mevcudiyetini sürdüreceğini ve ne Hamas’ın ne el-Fetih’in Gazze’nin geleceğinde söz sahibi olmasına izin vermeyeceklerini ısrarla vurguluyor.
Esasında Netanyahu’nun geçmişten bu yana bağımsız bir Filistin Devletini desteklemediği de biliniyor.
Nitekim, Oslo Anlaşmaları’nın bir hata olduğu ve bir daha tekrarlanmasına izin vermeyeceği yönünde ahiren yaptığı açıklama da bu hususu teyit eder nitelikte.
Bu noktada üzerinde durulması gereken bir husus, İsrail halkının ezici çoğunluğunun Netanyahu’ya güvenmemekle birlikte, Hamas’ın etkisiz hale getirilmesi için savaşı destekliyor olması.
Hamas ise silah bırakabileceğini açıklamış olsa da Hamas’in Siyasi Büro Başkanı İsmail Heniyye “Gazze’nin geleceğine ilişkin içinde Hamas ve Filistin direniş gruplarının olmadığı her türlü senaryo vehimdir, hayaldir” demesi Hamas’ın Gazze’deki varlığını sürdürmekte kararlı olduğuna işaret ediyor.
Öte yandan, Filistin topraklarında geçtiğimiz hafta yapılan bir ankette halkın yüzde 90’ının 87 yaşındaki Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas’ı istemediği, Hamas’ın popülaritesinin ise arttığı sonucu çıktı.
Netanyahu’nun Hamas’ın yok edilmesi hedefinin gerçekçi olmadığı düşünüldüğünde, Hamas’ın silahlarını bırakarak münhasıran siyasi bir oluşum olarak varlığını devam ettirmesi ve Filistin topraklarında seçim yapılması halinde yönetimde yer alması ihtimaller dahilindedir.
Tabiatıyla buna İsrail’in ve ABD’nin müsaade edip etmeyeceği ve nasıl bir yol izleyeceği önemlidir.
Gazze savaşının seyri Netanyahu’nun iktidarda kalıp kalmayacağı, hükümetin küçük partilerinin tutumu, daha fazla rehine ölümleri karşısında İsrail halkından gelecek tepkiler, Filistinlilerin kendi aralarında bir uzlaşıya varıp varamayacakları ve ABD’nin tutumu da dahil birçok faktöre göre değişkenlik gösterebilir.
Ayrıca, savaşın ne zaman sona ereceği ve Gazze’de o anda hem askeri hem de insani açıdan ortaya çıkan tablo da Gazze’nin geleceğinde belirleyici olacaktır.
Her hal ve karda, mevcut gelişmeler ışığında 2024’te Gazze’ye ilişkin öne çıkan bazı senaryoları iyimserden kötümsere genel hatlarıyla sıralayacak olursak:
Netanyahu’nun savaş esnasında Başbakanlıktan ayrılarak yerine savaşın sona ermesi yönünde kararlar alacak ve iki devletli çözüm için müzakere masasına dönmeyi kabul edecek bir kişinin seçilmesi, Filistinlilerarası uzlaşının sağlanması ve halkın talepleri doğrultusunda Filistin topraklarını yönetecek yeni bir liderliğin ortaya çıkması, tarafların kalıcı barış için irade göstermesi, uluslararası toplumun barış müzakerelerine tek ses halinde destek vermesi, Gazze’nin yeniden imarına bir an evvel başlanması için uluslararası toplumun kayda değer bir destek sağlaması.
Bu senaryo Ortadoğu’da sürdürülebilir bir barışın tesisi için en ideal unsurları içeriyor, ancak tüm bu hususların bir arada gerçekleşmesi pek mümkün görünmüyor.
Netanyahu’nun savaş boyunca iktidarda kalmaya devam etmesi, ancak içeriden ve dışarıdan gelen baskılar ile hedeflerine ulaşamayacağını anlayarak IDF’in Gazze’den tedrici olarak çekilmesi talimatını vermesi, esir/tutuklu takası yapılarak İsrailli rehinelerin serbest bırakılmasına karşılık Hamas’ın talep ettiği bazı siyasi tutuklular da dahil İsrail hapishanelerinde bulunan yüzlerce/binlerce Filistinlinin serbest bırakılması, insani yardımın Gazze’ye kesintisiz şekilde sokularak açlık ve bulaşıcı hastalıkların can almasının önüne geçilmesi, ancak IDF’in Gazze’deki mevcudiyetini sürdürmesi ve çatışmaların düşük yoğunlukta sürmesi, bunun neticesinde de sivil kayıpların artmaya devam etmesi.
Bu senaryoda Hamas silah bırakmadığı takdirde-ki şu ana kadar bu yönde bir işaret yok-savaşın haftalar değil aylar sürmesi söz konusu olabilir.
Savaşın sona ermesini müteakip Gazze’nin geleceği konusunda nasıl bir yol izleneceği ise o anda sahadaki üstünlüğün kimde olduğuna, Filistinliler arasında bir mutabakata varılıp varılmadığına, İsrail’deki iç siyasi dinamiklere göre değişkenlik gösterecektir. Bu senaryoda da yine de kalıcı barış için müzakerelere başlanması mümkündür.
İsrail İstihbarat Bakanlığı tarafından Aksa Tufanı Operasyonu’ndan bir gün sonra sızdırılan Gazze raporunda bölgenin insansızlaştırılması için atılması gereken adımlar yer alıyordu. Halihazırda İsrail ordusu halkın şeridin güneyindeki Refah ve güneybatısındaki el-Mavasi bölgesine toplanması yönünde çağrılarda bulunuyor. Bu çerçevede, savaşın tüm şiddetiyle devam etmesi, İsrail’in katliamlarını sürdürmesi neticesinde çaresiz Gazze halkının Mısır’a ya da el-Mavasi’den gemilerle tahliye edilerek üçüncü ülkelere gitmek zorunda kalması ise en kötü senaryo olarak ortaya çıkıyor.
Bu durum İsrail’in Gazze’yi işgali ile sonuçlanır. Ancak böylesi bir gelişme hiçbir surette İsrail’in uzun dönemli istikrarını olumlu etkilemez.
Aksine bu senaryo, Batı Şeria ile bölge ülkelerdeki Filistinlilerin, Lübnan Hizbullah’ının ve Husilerin çatışmaları bölgesel bir boyuta taşımasına neden olabilir.
İkinci ve üçüncü senaryolarda uluslararası toplumdan nasıl bir tepki geleceği, İsrail’e yönelik yaptırımlar uygulanıp uygulanmayacağı ve en önemlisi ABD’nin tutumu belirleyici olacaktır.
Ancak, bugüne kadar kınamanın ötesine gidemeyen ve ateşkes dahi diyemeyen bir Batı ve kendi içerisinde birlik olamayan İslam dünyası Netanyahu’yu durdurmakta yetersiz kalabilir.
Geçen hafta açıklamalarda bulunan İsrail eski Başbakanlarından Ehud Olmert’in, Netanyahu’nun İsrail için değil kendisi için savaştığı yönündeki ifadesi de İsrail Başbakanının durdurulmasının neden zor olduğunu net bir şekilde ortaya koyuyor.