Türkiye siyasi tarihi incelendiğinde yapılan darbelerin korku/kaygı sonucunda yapıldığı görülmektedir. Kimi zaman “şeriat-irtica” korkusu, kimi zaman sağ/sol iktidarlarının yükselişinden kaynaklanmıştır. Fakat bunun ötesinde darbelerin asıl nedeni “elde edilmiş statüyü kaybetme” kaygısından kaynaklandığı görülmektedir. 28 Şubat Postmodern Darbesi de bu kaygıların neticesinde gerçekleştirildi. Devlet içerisindeki sermayedarların sermayeyi kaybetme korkusu ile birlikte, Siyasal İslam’ın yükselişi ve darbeye destek veren medya gruplarının laikliği pompalaması sonucunda Postmodern darbe gerçekleşti.
Darbenin Ayak Sesleri
Refah Partisi 1995 genel seçimlerinde birinci parti olarak çıktı. 8 Temmuz 1996’da Refah Partisi (RP) ve Demokrat Yol Partisi (DYP) arasında koalisyon oluştu. Necmettin Erbakan başbakan, Tansu Çiller ise başbakan yardımcısı oldu.
Erbakan Hoca daha hükümeti kurar kurmaz Ağustos 1996’da dönemin Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Güven Erkaya’nın, “İrtica ile mücadele en az PKK ile mücadele kadar önemlidir” açıklamaları ve dönemin Genelkurmay Başkanı İsmail Hakkı Karadayı’nın, “Her türlü bağnazlık ve gericiliğin karşısındayız” açıklaması, seçilmiş meşru hükümete karşı postmodern bir darbe sürecinin başladığının işaretleriydi. Demirel, 4 Şubat 1997 tarihli mektubunda, “Devrim kanunları uygulanmalıdır. Devletin kurumlarına ‘köktendinci cereyanın’ sızması, kesinlikle önlenmelidir” demektedir. Hükümetin izlediği politikalar, laik çevreleri ve sistem üzerinden servetlerine servet katan birtakım odakları rahatsız ediyordu. Hükümetin kapitalist ve laik sisteme karşı olan faaliyetleri tepkilere neden oluyordu. Aleni tehditler savruluyor, basın toplantıları düzenleniyor, ültimatomlar veriliyordu. Genelkurmay Başkanlığının, siyasilerin ve sivil toplum kuruluşlarının hükümet aleyhindeki açıklamaları ve medyanın provake eden yayınlarıyla, seçilmişler istifaya zorlanıyordu. Toplumun inancına savaş açan ve milletin iradesinin beğenmeyen, kendini devlet yerine koyan bir güruhun rahatsız oldukları faaliyetleri şöyle sıralamak mümkündür;
Erbakan Hoca’nın faizsiz ve üretime dayalı ekonomiden bahsetti ve ‘havuz tek hesabını’ kurdu. Erbakan ‘faiz dünya gerçeği’ gibi söylemleri reddetti ve rantiyecilerin rant musluklarını kesecek adımlar attı.
Emekliye, işçiye, memura, Bağ-Kur’luya, çiftçiye, esnafa en büyük desteği ve zammı tek bir vergi kaleminde artışa gitmeden yaparak ilk denk bütçeyi kurdu.
Erbakan’ın Başbakanlık’ta cemaat ve dini önderlere vermiş olduğu iftar programı çok dikkat çekti.
Laikliğin pompaladığı bir dönemde Başbakan Erbakan’ın ilk yurt dışı ziyaretini İran’a daha sonra sırasıyla Mısır, Libya ve Nijerya’yı ziyaret etmesi, ‘ilk ziyaretini Batı’ya yapan bir Türkiye gerçeğinde’ tepki ile karşılandı.
Erbakan, İslam Birliği’ni kurmak için D-8 projesini hayata geçirdi. D-8’leri kurarak Erbakan Hoca G-8’lere ham madde ve enerji sağlayan ülkeleri bir araya getirerek G-8’leri zor durumda bırakmıştır.
Çokça gündem olan Aczimendiler, 6 Ekim 1996’da Ankara Kocatepe Camisi’nde “Şeriat isteriz” sloganlarıyla gösteriler yaptı.
Hükümet, dönemin faili meçhullerine ve buna karşılık yapılan eylemlere “istenilen tepkileri” vermedikleri için gerekçesiyle çokça eleştirildi.
Refah Partili Kayseri Belediye Başkanı Şükrü Karatepe’nin il divan toplantısında var olan sistemi eleştiren ve kendi çizgilerini belirten bir konuşma yaptı. Bu konuşma laik kesimi rahatsız etti ve Karatepe 1 yıl sonra DGM’de yargılanarak 1 yıl hapisle birlikte 420.000 lira para cezasına çarptırıldı.
Taksim de cami yapılacağına dair vaatler verildi.
1997 yılında Ramazan ayında mesai saatlerinin iftar saatlerine göre düzenlenmesi tepkilere neden oldu.
KAYGILAR MGK KURULUNDA
Korku, kaygı ve “ümitlerin” sonucunda varılan noktada büyük değişiklikler ve dönüşümler yaşanacaktır. Nitekim 28 Şubat 1997 Cuma günü Çankaya Köşkü’nde rutin olarak yapılan aylık toplantılardan birini gerçekleştiriyordu. Ayrıca bu toplantı, Türk siyasi hayatında bir sınava dönüşmüştür. Milli Güvenlik Kurulu’ndaki 18 maddelik karar darbenin habercisi olmuştur. Toplantıda daha çok laiklik vurgusu yapılmış ve alınan kararların laiklik çerçevesinde uygulanması gerektiği vurgulanmıştır. Toplantıda alınan bazı kararları şu şekilde sıralayabiliriz;
28 Şubat ve ertesinde bu kararları uygulama konusunda hükümet karşı çıktı. Bunun üzerine TSK İç Hizmetler Kanunun “gerektiğinde görev silah kullanılarak yapılacaktır” ibaresi müdahaleye dayanak oluşturmuştur. Tüm tepkiler ve askeri açıklamaları sonucunda Refah Yol hükümeti Haziran 1997 yılında sona erdi. Fakat Milli Görüş Hareketi, darbe sonrası çeşitli isimler (Fazilet, Saadet Partisi) altında varlığı devam etmiştir.