Yerel seçimlerin ardından Türkiye’nin büyük şehirlerinde yaşayan sığınmacılara yönelik denetimlerin arttırılmasıyla birlikte sınır dışı etme işlemleri de hız kazandı.
Göç İdaresi yetkilileri Independent Türkçe’ye, suça karışanlar ve kaydı olmayanların sınır dışı edildiğini, ikamet izinlerini farklı şehirlerde alıp da başka şehirlere gelen sığınmacıların ise hangi şehirlere kayıtlıysa oraya gönderildiğini söylüyor.
Ancak bu durum her vaka için aynı değil.
Sığınmacılar için çalışma izni alabilmek çok zor şartlara bağlı. Son aylarda çalışma izni alabilen sığınmacı sayısı yok denecek kadar az.
Kaçak olarak çalışan Suriyelilerin tespiti için çalışmalar yoğunlaşmış durumda. Bu durum suç olarak kabul edildiği için yasal oturum hakkı varsa bile çalışma izni olmadan bir işte çalıştığı için sınır dışı edilen sığınmacılar bulunuyor.
İstanbul Aksaray'da yapılan bir kimlik kontrolü. Göçmenler kimliklerini polise göstermek için polis kordonu içinde bekliyor.
İlk etapta, uygulanacak cezalarla işverenin, çalışma izni olmayan sığınmacıları istihdam etmemesi sağlanacak. Bu durumun geri dönüşleri arttıracağı düşünülüyor.
Suça karışan Suriyelilerin sınır dışı işlemleri zaten bir süredir devam ediyor. Ancak çalışma izni olmadığı halde çalıştığı tespit edilen veya ikamete kayıtlı şehrini izinsiz terk eden Suriyelilerin bazılarına “gönüllü geri dönüş” yazısı imzalatıldığı da biliniyor.
Neye imza attığını bilmeyen sığınmacılar imzadan sonra kendini sınır dışı edilmek üzere Göç İdaresi’nin misafirhanesinde buluyor.
İlerleyen aylarda bu yöntemlerle on binlerce sığınmacının geri gönderilmesi planlanıyor. Yetkililer, sınır dışı edilen kişilerin Afrin gibi “güvenli bölgelere” gönderildiğini söylese de İdlib gibi aktif savaş bölgesine gönderilen sığınmacılar da bulunuyor.
Suriye Muhalif ve Devrimci Güçler Ulusal Koalisyonu (SMDK) eski Başkanı Halid Hoca, dün 400 sığınmacının İdlib’e gönderildiğini ve bu gün Suriye ve Rusya uçaklarının tekrar İdlib’i bombalamaya başladığını söyledi.
Sığınmacılar ilk gelmeye başladığı zaman Suriye dışındaki siyasi muhalefetin merkez ismi olan Hoca o süreçte yaşananları Independent Türkçe’ye anlattı.
“O zamanlar muhalifler yeni yeni kurumsallaşıyordu. Türkiye, muhalefeti resmi bir şekilde tanımıştı. ‘Sığınmacı alırken işbirliği yapılsın, bir masa kurulsun, masanın başında MİT’ten, gümrükten, jandarmadan, İçişleri ve Dışişleri bakanlıklarından temsilciler olsun. Bu masa gelen ihbar ve şikayetleri değerlendirsin' diye talepte bulunduk. Çünkü tarihi eser kaçakçılığı olabilir, terör faaliyeti yapmak için gelenler olabilir, hiçbir sıkıntısı olmayan, sığınmacı olarak kabul edilemeyecek kişiler de olabilir. Bunlar değerlendirilsin istedik. Ama konu güvenlik bazlı bir konu olduğu için öneriler kabul edilmedi. Kapılar ağzına kadar açıldı. 100 bin göçmen derken 3,5 milyona kadar ulaştı.”
BM sığınmacılara mülteci statüsü vermek istedi
2012 yılında Birleşmiş Milletler (BM) yetkililerinin kampları ziyaret ettiğini ve sığınmacılara mülteci statüsü vermek için bir süreç başlatmak istediğini belirten Hoca, o günlerde Türkiye makamlarının güvenlik endişesiyle bunu kabul etmediğini vurguladı. O günden bu yana Türkiye'deki sığınmacılar mülteci statüsünde bulunmadığı için mülteci haklarından da mahrum olduklarını belirten Hoca, bu nedenle bir dizi sorunun yaşandığını anlattı.
Sığınmacıların genel profili gölgelendi
Rejimden veya ülkede faaliyet gösteren bazı örgütlerden kaçan işadamlarının Türkiye’ye gelerek İstanbul’a veya farklı şehirlere yerleştiğini ifade eden Halid Hoca, “Oturumunu almış insanlar var. Kimisi pasaportu olmadığı için geçici kimlikle iş yapmaya başladı. Şam’dan, Halep’ten kopup gelen insanlar ve hepsi Türkiye’ye gönül vermiş. Bunlar gölgelendi. Sanki hepsi dilenci, entariyle gezen ya da sürekli kavga eden insanlar olarak yansıtıldı ve seçimlerde malzeme olarak kullanıldı” şeklinde konuştu.
“İlk dönemler tüm Suriyelileri alalım diye bir yaklaşım varken şu anda gerçekten mağdur olan Suriyeliler de kovuluyor” diyen Hoca şunları söyledi:
“Hatay’da oturumu olan, yasal olarak işyeri açan, çalışma izni de olan bir esnaf, çevresinde bir arbede yaşandıktan sonra tüm o bölgedeki tüm Suriyelilerle birlikte alınıp sınır dışı edildi. Bu kişi El-Nusra tarafından aranıyor. Sınır dışı edilecek olanlar Cilvegözü Sınır Kapısı’ndan El-Nusra tarafından kontrol edilen bölgeye teslim ediliyor. El-Nusra da gelenleri kontrol ediyor ve kendileri tarafından aranan insanlar varsa onları da tutukluyor. Başta ifrat varken şimdi tefrite kaçılıyor.”
Uygulamanın alileri birbirinden kopardığını öne süren Hoca bunu bir örnekle şu şekilde açıklıyor: Polis kontrolü sırasında aile kimliklerini polise gösteriyor ama bir çocuk kimliğini evde unutmuş. ‘Karakolda tutun, gidip getirelim’ diye rica etmişler ama polis bu ricayı kabul etmemiş. Tuzla’da toplama merkezine götürülüp oradan İdlib’e gönderildi. Bunun örnekleri çok.
Şu ana kadar toplamda kaç kişinin sınır dışı edildiğini veya sınır dışı edilmek üzere gözetim altına alındığını bilmediğini dile getiren Hoca, İçişleri Bakanlığı'nın geçen hafta kim hangi şehirde oturum aldıysa o şehre gönderileceğini, kaydı olmayan Suriyelilerin de kaydının yapılıp kimlik verileceğini söylediğini anlattı.
Ancak sadece bir gün sonra toplu gözaltılar gerçekleştirildiğini belirten Hoca, "Yasal oturumları olan insanlar da toplandı. Süre de verilebilirdi ama verilmedi. Bunun düzeltilmesi gerekiyor çünkü rejim medyası artık dalga geçmeye başladı. Burada sadece Suriyeli olup da farklı ülkelere çalışan hücreler de var onlar tarafından da bu durum kullanılıyor. Bu durum böyle devam ederse Türkiye’nin 8 yıl içinde yaptığı büyük fedakarlıklar gölgelenebilir” dedi.