818 milyar TL zarar!

Taha Akyol yazdı… Bu rakam nedir? Bu rakam Merkez Bankası’nın 2023 yılı zararıdır. 1930’da kurulan Merkez Bankamızın tarihinde böyle bir zarar görülmemişti. İkinci Dünya Savaşı yıllarında bile… 1979, 1994 ve 2001 krizlerinde de görülmemişti! Kur Korumalı Mevduat (KKM) için mevduat sahiplerine ödenen kur farkının faturası bu. Cumhurbaşkanı ne diyecek acaba? Bu akıl almaz zarardan daha … 818 milyar TL zarar! Devamı »

Eklenme Tarihi: 17 Nis 2024
3 dk okuma süresi
Güncelleme Tarihi: 17 Nis 2024
818 milyar TL zarar!

Taha Akyol yazdı…

Bu rakam nedir? Bu rakam Merkez Bankası’nın 2023 yılı zararıdır. 1930’da kurulan Merkez Bankamızın tarihinde böyle bir zarar görülmemişti. İkinci Dünya Savaşı yıllarında bile…

1979, 1994 ve 2001 krizlerinde de görülmemişti!

Kur Korumalı Mevduat (KKM) için mevduat sahiplerine ödenen kur farkının faturası bu.

Cumhurbaşkanı ne diyecek acaba?

Bu akıl almaz zarardan daha önemlisi, zaman zaman dikkat çektiğim “zihniyet problemi”dir. Rasyonellik açısından yanlış olan politikalara “milliyerliİslami…” gibi manevi ve kültürel etiketler yapıştırılması… Yanlışı düzeltebilecek eleştirilerin ise “dış güçler, mandacılar” diye mahkûm edilmesi… Sonuçta o yanlışlar ülkemize zarar veriyor

MİLLİ PARA’YI KORUMAK

KKM icat edildiğinde birçok ortodoks iktisatçı bunu eleştirmiş, Demirel döneminin DÇM’lerine, Dövize Çevrilebilir Mevduat macerasını hatırlatarak uyarmışlardı. O zaman Erdoğan şöyle konuşmuştu:

Kur garantili milli paradan bahsediyoruz ama bunu hazmedemiyorlar. İktisatçıların bazıları sahiplerine yaranmak için programımızı kötülerken, bir kısmı cehaletleri sebebiyle bize kör düşmanlık yapıyor.” (15 Ağustos 2022)

Görüyor musunuz? Yerli ve milli iktidar “milli paramızı” korumak için ‘kur garantisi’ getiriyor ama bazı iktisatçılar “sahiplerine yaranmak” için karşı çıkıyorlardı. ‘Sahipleri’ denilerek “dış güçler” iması yapıldı açık. “Mandacı iktisatçılar” sözünde olduğu gibi.

Ama işte onlar haklı çıktı! Görülüyor ki mesele milli-gayri milli meselesi değildi, iktisat ilmine uygunluk-aykırılık meselesiydi.

Milli para”yı rasyonel bir dengede korumak veya “faizi indirmek” elbette iktisat ilminin de gereği. Önemli olan bunun yollarıdır. Yollar da uzun asırların tecrübesiyle ortodoks iktisatta tespit edilmiştir. Bu yolların aksine gideceksin ve üzerine “milli ve yerli” yahut “İslami” etiketi yapıştıracaksın… Bir süre oy getiriyor ama yanlış düzelmiyor faturayı ülke ödüyor.

Konuları kendi kavramlarıyla konuşmak, rasyonel düşünmenin temel şartıdır. İktisadi bir konuyu iktisadın kavramlarıyla konuşmayıp böyle hamasete boğunca sonuçları da böyle ağır oluyor.

DURMUŞ YILMAZ DİYOR Kİ

Merkez Bankası tarihimizin en başarılı isimlerinden Durmuş Yılmaz’a sordum, bu 818 milyar TL zararın içinde 6 Şubat deprem felaketine yapılan harcamalar var mı? Deprem harcamaları bütçeden yapılıyor ama yine de sordum. Cevabı:

Kesinlikle yok. Bu tamamen KKM’nin faturasıdır. Hatta KKM için hazine giderlerini, stopaj gibi giderleri katarsanız 1.5 trilyondur. Türkiye iktisat ilmine aykırı politika denemenin faturasını ödüyor. Altından kalkmak çok zor.”

Yılmaz “128 milyar dolar”ı hatırlattı, Merkez Bankası’nın ihtiyat akçelerinin bütçeye aktarıldığını hatırlattı… Kaynakların tüketildiğini söyledi.

Böyle birike birike bugünlere geldik…

Mehmet Şimşek’in, dün X’teki açıklamasında şu satırlarının altını çizdim:

Enflasyonu düşürmek, cari açığı azaltmak, bütçe disiplini tesis etmek ve yapısal sorunları çözmek konusunda kararlıyız…”

Şimşek’in bu sözleri, kendisinden önceki politikaların hasar bilançosudur: “Enflasyon, cari açık, bütçe açığı, yapısal sorunlar.”

KAVRAMLARLA DÜŞÜNMEK

2002’de, Kemal Derviş imzasıyla reforme edilmiş bir ekonomi devralınmıştı. Babacan ve Şimşek döneminde ortodoks politikalar uygulandığı için bu sorunlar ağır değildi. 2014’ gibi başlayan “faiz sebeptir” türü politikaların, 2024’te Türkiye’nin önüne yığdığı sorunlar bunlar.

Bütün milletlerin tarihlerinde ekonomik krizler vardır. Zaten modern iktisat, iktisatçıların kafadan uydurduğu soyut fikirler değildir. Modern iktisat, piyasadaki davranışların zaman içindeki sonuçlarını gözlemleyerek son iki yüz yılda oluşmuş bir “tecrübî ilim”dir.

Bugün özellikle CB sistemi döneminde uygulanan yanlış politikaların ağır sonuçlarını yaşıyoruz.

Artık “İktisat” diye uygulamalı bir bilim olduğunu, buna ters gidilirse vahim sonuçlarının olacağını anlamış olmalıyız. Yanlışın üstüne ister sağ, ister sol etiketler yapıştırmanın sonucu değiştirmeyeceğini de görmüş olmalıyız.

Özetle, iktisadı iktisat ilminin kavramlarıyla düşünmek ve konuşmak.

Elbette hukuku da hukukun kavramlarıyla düşünmek ve konuşmak.