AB… Çok kolay çok zor bir süreç

Uzun süredir uzak kaldığımız ve fikir ayrılığı makasının bir hayli açıldığı Avrupa Birliği sürecine yeniden dönme ihtimali belirince “Nerede kalmıştık?” sorusuna cevap vermek bile zorlaşıyor. Öyle çalkantılı bir on yıl yaşandı ki hafızalarda en son nerede kaldığımıza dair bilgi kırıntısı kalmadı. Hem Türkiye hem AB bu dönemde olup bitenleri kendi hanesine kazanç saydı. Cumhurbaşkanı Erdoğan için anti-AB yıllar “yerli-milli propaganda … AB… Çok kolay çok zor bir süreç Devamı »

Eklenme Tarihi: 15 Tem 2023
3 dk okuma süresi
Güncelleme Tarihi: 15 Tem 2023
AB… Çok kolay çok zor bir süreç

Uzun süredir uzak kaldığımız ve fikir ayrılığı makasının bir hayli açıldığı Avrupa Birliği sürecine yeniden dönme ihtimali belirince “Nerede kalmıştık?” sorusuna cevap vermek bile zorlaşıyor. Öyle çalkantılı bir on yıl yaşandı ki hafızalarda en son nerede kaldığımıza dair bilgi kırıntısı kalmadı. Hem Türkiye hem AB bu dönemde olup bitenleri kendi hanesine kazanç saydı. Cumhurbaşkanı Erdoğan için anti-AB yıllar “yerli-milli propaganda konsepti” için zaruretti. Bütün seçimlerini bunun üzerine oturttu ve kazandı. Avrupa için de bu propaganda zaten üyeliğini istemedikleri Türkiye için “ne kadar uzak o kadar iyi” demeye yaradı.

Çok sayıda sıkıntılı konu varken, üzerine Suriye meselesi ve buna bağlı göçmen problemi eklenince üyelik sürecinde söz etmek anlamını yitirdi. Böylelikle, Avrupa’nın zihninde AB sınırlarının Türkiye’yi içermesi fikri iyice zayıfladı.

Bu açıdan Erdoğan’ın AB’ye üyelik üzerinden yeni bir çağrı yapması son derece isabetlidir. Sürecin aksamasında, gerilemesinde ve buzdolabına kaldırılmasında Türkiye’nin de eksikleri olduğu gerçeğini ıskalanamaz ama bu, karşı tarafın isteksiz ve dünden razı olduğu gerçeğini değiştirmiyor.

Türkiye, birçok açıdan Avrupa Birliği üyeliğine hazır değil ama birçok açından da kriterlere uygunluğu yakalamış durumda. Eğer iyi niyet varsa ve birliğe son katılan ülkelere gösterilen sempatik tutum esirgenmezse Türkiye de pekala eksikleri tamamlayıp üye olabilir. Karşılıklı siyasi irade varsa, bu süreçlerin ne kadar hızlı ve kolay aşıldığını son katılan ülkelerden biliyoruz. Elbette Türkiye’nin katılımı birliğe kolayca dahil edilen küçük ülkeler kadar rahat ve sorunsuz olmayacaktır ama kıtanın sınırında giderek büyüyen Rusya tehdidi ile zaten büyümüş olan sığınmacı meselesi bazı adımların geciktirilmemesi gerektiğini söylüyor. Türkiye’nin üyeliği on yıl öncesine kadar iki tarafa birçok açıdan imkan sunuyordu, şimdi daha fazla sunuyor. Böylelikle, hem güvenlik hem de ekonomik işbirliği ünitelerinde kapasite artırımı vaadeden bir alan açılabilir. İlk aşama olarak, zaten 2016 yılında tamamlanması gereken “vizesiz Avrupa” adımı atıldıktan sonra geri kalan takvimi işletmek düşündüğümüzden kolay olabilir.

Bu, sürecin “eğer istenirse” yürüyecek tarafı… Gelelim öteki tarafa.

Türkiye’nin üyelik sürecinin bugün, öncelikle AB’nin politik/psikolojik açıdan dahil edilmesi karakterine bürünmüştür.

Son derece gergin bir yakın tarihi olan Türkiye’nin üyelik sürecinde kilidin açılması iki taraf liderlerinin göstereceği cesarete bağlıdır. Erdoğan, NATO Zirvesi’nde ve devamında dün, “Beklentimiz AB’den istediğimiz cevabı almak” demekle niyet belirtiyor ama bu kadarının yeterli olmadığını mutlaka biliyor. Türkiye’nin sadece AB ile değil, bütün Batı dünyasıyla aşılması gereken problemleri bulunuyor. Doğal ittifak düzenindeyiz ama işler pek doğal gitmiyor. “Biz söylediğimizi söyledik artık top sizde” demek kilidi açmaya yetmeyecek. Çünkü söylemek değil ertelenen adımları atmak gerekiyor. Zira öte yanda, Türkiye’nin AB üyeliği ihtimalini zihninden silmiş bir Avrupa var. İçten içe, Ankara’nın Brüksel’den uzaklaşmasından memnun ama kritik konular gündeme geldiğinde de suçu Türkiye’ye yükleyen bir Avrupa… Ayrıca, müzakerelerin izlerinin dahi silindiği son on yıla eşlik eden süreçte bütün Avrupa’yı etkisi altına alan göçmen, İslam ve öteki karşıtlığı siyasetin de etki gücü var. Türkiye, AB yolunda ilerlerken destek olan vizyoner Avrupalı liderlerin yerinde bugün aşırı sağın tehdidi altında yol bulmaya çalışan yeni kuşak isimler oturuyor. Yani, Avrupa içinde yıllardır Türkiye’nin üyeliğe karşı dile getirilen “hazmetme kapasitesi” tezinin şimdi daha çok taraftarı bulunuyor. Bunlara ilaveten Türkiye’ye karşı sempatisi büyük ölçüde kaybolmuş bir Avrupa kamuoyu gerçeği de var.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, süreci yeniden başlatmak; Türkiye’yi hak ettiği ve geciktiği AB yoluna sokmak niyetinde kararlıysa muhataplarının isteksizliğini kıracak adımlardan geri durmamalıdır. Cevap beklemek veya Avrupa’nın samimiyetini sınamak asıl o zaman anlamlı olacaktır.