Atvan'ın yazısında şunları yazdı:
Türkiye'deki seçim sonuçları şüphesiz Recep Tayyip Erdoğan'ın şahsı adına büyük bir başarı ve Erdoğan'ın halkını nasıl yönetmesi gerektiğini, partisinin oylarını nasıl arttırabileceğini, kendisine veya partisine muhaliflere olan teveccühü nasıl azaltabileceğini bilen bir lider olduğunu gösteriyor. Bu büyük başarı, Adalet ve Kalkınma Partisi'nin büyük bir düşüş yaşadığı Haziran seçimlerinden bu yana beş aylık süreçte ortaya atılan Erdoğan'ın ve partisinin sonunun geldiğine dair spekülasyonların yersiz olduğunu gösteriyor. Seçim sonuçları da bunu kanıtlamış bulunuyor. Seçimin ardından Türkiye borsası yükselişe geçti ve Türk Lirası %3 oranında değer kazandı. Nihai sonuçlar Erdoğan-Davutoğlu ikilisinin seçmenlere yönelik kullandıkları dilin en azından şimdilik meyvesini verdiğini gösteriyor. Seçim sürecinde zekice atılan adımlar ve alınan bu başarılı sonuç bundan sonrasında anayasal değişiklik ve başkanlık sistemine geçiş için Fransa ve Abd örnekliğinde olduğu gibi daha çok yetki sahibi olma yolunda Erdoğan'ın elini oldukça güçlendirdi. Ancak bu yönde atılacak adımlar çok büyük riskler taşıyan bir kumar niteliğinde. Türkiye'de halk tarafından seçilerek başa gelen ilk cumhurbaşkanı olan Erdoğan "Hayır" kelimesini bilmiyor. Kimsenin beklemediği bu büyük başarı Türk siyasi tarihi boyunca da, ortadoğuda da ulaşılması oldukça zor olan bir oy oranıyla kazanıldı. Bu sonuçlar şüphesiz Erdoğan'ın başkanlık yolunda çok önemli oranda destek bulduğunu gösterdi. Fakat Erdoğan aldığı bu yüksek oyun ve bulduğu desteğin karşıtlarını öfkelendirdiğini, kendisine içeride ve dışarıda yeni düşmanlar yarattığını gözardı etmemeli. Türk muhalefeti ise bu inatçı rakiplerinin zaferiyle büyük bir yara aldı. Fakat bazı gazetelerin manşetlerine attığı "Korkunun Zaferi" başlıkları gerçeklik taşıyor. Suruç'taki patlama, Güneydoğu'da yaşanan olaylar ve son olarak seçime üç hafta kala Ankara tren garında yüzü aşkın insanın ölümüne sebep olan büyük patlama seçim süreci ve sonuçlar üzerinde oldukça etkili oldu. Güvenlik ve mali güç talebinde bulunan seçmen bu taleplerini yerine getirebilecek güçlü bir hükümet istedi. Dolayısıyla halk 13 yıldır iktidarda bulunan Adalet ve Kalkınma Partisine yöneldi. İşte gerçek sürpriz bu gerçeğin altında yatıyor. Haziran seçimlerinde umduğunu bulamayan Erdoğan istediği çoğunluğa ulaşabilmek için erken seçim istedi. Fakat bu durum çok sayıda risk taşıyordu. Nitekim ilerleyen günlerde gittikçe derinleşen etnik ve mezhepsel ayrışma tırmanışa geçti ve Türkiye Kürtlerle yeniden kanlı bir savaşa döndü. Bundan sonrası için Erdoğan liderliğindeki Adalet ve Kalkınma Partisi Hükümetinin karşılaşacağı olası savaş çift tarafa karşı ve daha şiddetli olacak gibi gözüküyor. Birbirine karşı da düşman olan iki örgüt Kürdistan İşçi Partisi (PKK) ve Irak Şam İslam Devleti (IŞİD). Erdoğan'ın siyasi zekasına rağmen bu iki düşmana karşı aynı anda savaşabilmesi çok zor gözüküyor. Dolayısıyla ikisi arasında bir tercih yapmak zorunda kalıp, birisiyle mücadele edip diğeriyle mücadeleyi erteleyebilir. Böyle bir savaş güvenlik ve istikrarı sarsacağı gibi, kaos ortamını arttıracak ve yeni bombalı saldırılar gibi kaçınılmaz sonuçlar doğuracaktır. PKK ile mücadelede tecrübeli olan ve saldırılarını önceden tespit edebilen Türkiye uzun yıllar süren savaşta bu düşmana karşı nasıl mücadele etmesi gerektiğini öğrenmiş bulunuyor fakat Türkiye sınırları içinde de ciddi bir karşılığı olan ve gerçekleştirdiği Ankara saldırısı gibi olası yeni saldırılar düzenleyebilecek IŞİD ile nasıl mücadele edebileceği, bu düşmanla ne ölçüde başa çıkabileceği büyük bir soru işareti.