Leyl Suresi 1-10. Ayetlerin Tefsiri (Fizilal´il Kur´an):
1- Örttüğü zaman geceye andolsun,
2- Ortaya çıkıp göründüğü zaman gündüze andolsun,
3- Erkeği ve dişiyi yaratana andolsun.
Yüce Allah, bu iki mucizenin, yani gece ve gündüz delilinin üstüne yemin etmektedir. Hem de bunların her ikisini tabloyu canlandıran niteliği ile anlatarak yemin etmekte ve and içmektedir."Örttüğü zaman geceye andolsun." ... "Ortaya çıkıp göründüğü zaman gündüze andolsun." Yeryüzünü bürüyüp örttüğü ve görünmez hale getirdiği zaman geceye, aydınlanıp ortaya çıktığı zaman gündüze andolsun. Gündüzün aydınlanması ile herşey ortaya çıkar ve görülür. Gece ve gündüz yer yuvarlağının yörüngesinde dönmesi ile ortaya çıkan birbirine karşıt iki mucizedir. Hem biçim açısından, hem özellik bakımından ve hem de sonuçları açısından karşılıklı iki mucizedirler.
Yine yüce Allah, surenin atmosferindeki ve tümü ile içindeki gerçeklerdeki "birbirine karşılıklı olma" görüntüsünü tamamlamak için, canlı türleri karşılıklı iki cins olarak yaratmasına yemin ediyor."Erkeği ve dişiyi yaratana andolsun."
Gece ile gündüz kapsamlı iki olaydır. Her ikisinin insan kalbine ilham ettiği özel anlamları vardır. Yine gece ile gündüzün, kendileri ve barındırdığı gizli gerçekler düşünüldüğünde ve detaylıca incelendiğinde özel etkileri vardır. insan ruhu gece ile gündüzün ard arda gelerek değişmesi ile doğrudan doğruya etkilenir. Herşeyi kaplayıp bürüdüğü zaman gece aydınlanıp açıldığı zaman gündüz. Bu değişimin hem açık bir sözü ve hem de dolaylı bir imajı vardır. Sırları bilinmez şu kainattan ve insanlığın, oluşumuna asla müdahale edemediği şu olaylardan söz eder. Bu değişim, Kainatta zamanı tıpkı basit bir çarkın döndürülmesi gibi, döndürülen bir gücün varlığını, ve kainatta sürekli bir değişim ve bir durumdan diğerine geçiş olduğunu, kainatın asla Aynı durumda değişmez olarak kalmadığı mesajını verir.
Üzerlerinde inceden inceye düşünüldüğünde ve araştırıldığında gece ile gündüz yeryuvarlağını döndüren ve gece ile gündüzü bu düzenlilikte, bu ahenkte ve bu hassasiyette peşi peşine getiren başka bir elin olduğunu kesin bir dil ile ifade ederler. Yeryuvarlağını bu biçimde idare eden gücün insanlığın hayatını idare ettiğini, onları boşuna yaratmadığı gibi başıboş da bırakmayacağını kuşkuya yer bırakmayan bir dil ile ifade ederler.
İnkarcılar ve saptırıcılar bu gerçeği ne kadar çürütmeye çalışırlarsa çalışsınlar, dikkatleri bundan çevirmek için ne kadar uğraşırlarsa uğraşsınlar, insan kalbi her zaman bu kainata bağlı kalacak ve onun mesajlarını almaya devam edecek, kainatta olan değişiklikleri görecek, düşünüp araştırdıktan ve iyice inceledikten sonra anlaşılacağı gibi doğrudan doğruya herşeyi idare eden çekip çeviren bir yaratıcının olduğunu kavrayacaktır. insanoğlunu bu yaratıcıyı hissetmekten ve bunca boş sözlere, yakışıksız varsayımlara, bunca inkar ve kabul etmemelere rağmen yaratıcının varlığını itiraf etmekten Alıkoyacak hiçbir güç yoktur.
Erkeğin ve dişinin yaratılışı da böyledir... Bu yaratılış insanlarda ve memeli hayvanlarda rahime yerleşen bir sperm aracılığı ile başlar. Spermdeki hücreler yumurtacıkla birleşir, ve canlı oluşur. Peki sonuç ta bu ayrılık nereden çıkmaktadır? Şu hücreye erkek ol, şuna da dişi ol diyen kimdir? Bu bir damla spermi erkek veya dişi kılan genetik faktörlerin bilimsel olarak açığa çıkarılması, bu konunun esrarından hiçbir şeyi eksiltmez. Çünkü o zaman da şu soru gündeme gelir. Neden şu genetik faktörler burada bulunup erkeği oluştururken, öbür faktörler de orada bir araya gelerek dişiyi oluşturmaktadır? Nasıl oluyor da şu dişinin rahmindeki hücre erkeğe, öteki dişinin rahmindeki hücre dişiye dönüşmektedir? Bütün hayatın akış çizgisi ile uyumlu olan ve yaşamın doğum olayı ile bir kez daha sürmesini sağlayan bu olay nasıl meydana gelmektedir?
Tesadüf ile mi? Ama rastlantının da bir kanunu vardır. Bu kanuna göre, o canlının oluşması için gerekli bunca elementlerin tesadüf kabilinden bir arada bulunması olanaksızdır. Bu durumda geriye sadece, erkeği ve dişiyi planlanmış bir hikmete ve belli bir hedefe göre yaratan bir idare edicinin (yaratıcının) varlığını kabul etmek kalır. Bu varlık aleminin sisteminde ve düzeninde kör tesadüfün ve kendi kendine oluşun asla yeri yoktur.
Bundan da öte erkeklik ve dişilik memelilerin dışındaki tüm canlı türler için de geçerlidir. Bu durum bitkiler dahil olmak üzere tüm canlılarda, yaratma konusunda değişmez, istisnası olmayan bir kuraldır. Bu kuraldan ancak ve ancak kendisine hiçbir şeyin benzemediği yüce Allah müstesnadır.
Bunlar, anlamlarındaki kuşatıcılık ve etkilerindeki derinlik yüzünden yüce Allah'ın üstüne yemin ettiği şu evren manzaralarının ve insan gerçeğinin vermiş olduğu ilhamlardır. Zaten Kur'an ifadeleri evren manzaralarını ve insan gerçeğini davranışlar ile bunun dünya ve ahiretteki karşılığını gözler önüne sermek için anlatmaktadır.
Yüce Allah kainattaki ve insanlardaki bu karşılıklı simetrik gerçeklerin ve durumun üstüne yemin ederek insanların çalışmasının ve gittikleri yolların çeşitli olduğunu belirtmektedir. Dolayısı ile alacakları karşılığın da çeşitli olacağını ifade etmektedir. Buna göre, iyilik ile kötülük, doğruluk ile sapıklık, dürüstlük ile kaypaklık bir olmayacaktır. Allah'tan korkup verenle şımarık cimri bir değildir. Tasdik edip iman edenle, yalanlayıp itaat. etmekten yüz çeviren Aynı değildir. Her birinin bir yolu, bir akıbeti ve kendine uygun bir cezası vardır.
4- Sizin işiniz çeşit çeşittir,
5- Kim verir korunursa,
6- ve en güzel sözü doğrularsa,
7- Onu en kolay başarıya ulaştırırız.
8- Fakat kim cimrilik eder, kendini zengin görüp kendisini Allah'tan müstağni sayarsa,
9- Ve en güzel sözü de yalanlarsa,
10- Biz de onu en zora yöneltiriz.
Gerçekten sizin uğraşılarınız değişik değişiktir. Gerçek yapısı açısından birbirinden ayrıdır. Nedenleri değişik, yönleri değişiktir. Ve sonuçları da değişiktir... Yeryüzünde insanların karakterleri ve huyları değişik değişiktir. Eğilim ve arzuları, düşünce yapıları, değer verdikleri şeyler hep ayrı ayrıdır. Hatta insanların herbiri özel bir gezegen de yaşayan apayrı bir alemdir sanki...
Bu bir gerçektir. Ama bir başka gerçek daha vardır. Bütün insan topluluklarını kuşatan, birbirinden farklı dünyalara sahip şu insanların tümünü kucaklayan, onları iki demette toplayan ve iki genel sancak altında, karşıt iki safta bir araya getiren kısa bir gerçek daha vardır. Bunlar, "Kim verir korunursa, ve en güzel sözü doğrularsa." ... "Kim cimrilik eder, kendini zengin görüp kendisini Allah'tan müstağni sayarsa ve en güzel sözü de yalanlarsa." dır.
Kim de malını ve canını vermez cimrilik ederse, yüce Allah'tan ve O'nun getirmiş olduğu doğru yoldan yüz çevirir kabul etmezse ve bu "en güzel"i yalanlarsa...
İşte çeşit çeşit insanların, değişik değişik eğilimlerin, çeşit çeşit sistemlerin birbirine benzemeyen hedeflerin buluştuğu iki ayrı dizidir bunlar. Bu dizilerden her birinin bu dünya hayatında izlediği bir yol vardır. Herbirinin gittiği yolda kendine ait başarısı vardır. "Kim verir korunursa, ve en güzel sözü doğrularsa onu en kolay başarıya ulaştırırız."
Veren, korkup sakınan, en güzeli doğrulayan kimse ruhunu temizlemek ve onu doğru yola iletmek için yapabileceğini sonuna kadar yapmış demektir. İşte bu kişi o zaman yüce Allah'ın yardımını kendi iradesi ve dilemesi ile üstüne almış olduğu ve nasib edeceği başarısını hak eder. Bu başarı olmazsa insan bir hiçtir ve hiçbir şeyi yapamaz.
Yüce Allah'ın en kolayı elde etmeye başarılı kıldığı kimse, hedefe ulaşmış demektir. Kolaylıkla, yumuşaklıkla ve sükunetle ulaşmış demektir... Henüz şu yeryüzünde iken ve kolaylık içinde yaşarken ulaşmış demektir. Kolaylık bu kişinin içinden kaynar çevresinde neler varsa, kimler varsa tümünün üzerine seller gibi boşalır. Adımlarını kolay atar, yolunda kolay yürür, tüm işleri ele almasında bir kolaylık vardır. Gerek toplu gerek parça parça tüm işlerin de sakin ve güvenli bir başarı vardır. Bu içinde herşeyi bulunduran bir derecedir. Çünkü bunu elde eden kişi, Rabbinin Resulüne verdiği söze onunla birlikte katılır. "Ve seni kolay olana başarılı kılarız." (A`la 8)
"Fakat kim cimrilik eder, kendini zengin görüp kendisini Allah'tan müstağni sayarsa ve en güzel sözü de yalanlarsa, biz de onu en zora yöneltiriz. Çukura düştüğü zaman malı ona hiçbir fayda sağlamaz."
Canını ve malını vermeyip cimrilik eden, Rabbinden ve onun doğru yolundan yüz çeviren, Rabbinin çağrısını ve öğretisini yalanlayan kimse kendini sapıklığa atma konusunda yapabileceğini en sonuna kadar yapmış demektir. Böyle birisi yüce Allah'ın her şeyi kendisine zorlaştırmasını hak etmiştir, dolayısı ile yüce Allah onu en zora yöneltir. Ona güçsüzlük ve eksiklik verir, her türlü kolaylıktan mahrum eder. Attığı her adımı zorluk ve sıkıntı kaynağı kılar. Bu yüzden her ne kadar kurtuluş yolunda yürüdüğünü zannetse de o doğru yoldan sapmış ve bedbahtlık yolunu tutmuş demektir. Ayağı sürçer, bu sürçmeden kendisini yüce Allah'ın yolundan ve O'nun hoşnutluğundan uzaklaştıran başka bir sürçme ile korunmaya çalışır. Sürçmelerin ve sapmaların sonunda ayağı kayıp düştüğü ve yere yıkıldığı zaman cimrilik edip vermediği, kendisini Allah'tan ve O'nun doğru yolundan uzaklaştırdığı malı ona bir yarar sağlamayacaktır. "Çukura düştüğü zaman malı ona hiçbir fayda sağlamaz." Kötülüğün ve günahın kolayca işleyebilmesi, bu kişinin dünyada kurtuluşa erse de başarı sağlasa da, ona zorluğun sağlanması anlamına gelir... Cehennemden daha zor bir şey olur mu hiç? Cehennem, zorluğun ta kendisidir.