Karar Gazetesi köşe yazarı Ahmet Taşgetiren, bugünkü yazısında Adana olaylarının AKP-MHP ittifakında bir turnusola döndüğünü yazdı. Taşgetiren, Miliyetçi Hareket Partisi'nin Ak Parti içinde paralel bir yapıya döndüğünü ifade etti. Yazının tamamı şöyle:
Yeni bir paralel yapı mı?
Ak Parti iktidarını çok önemseyen dostlarımız Adana’da yaşayan hadiselere çok şaşırdılar. Tepki de gösterdiler eksik olmasınlar.
Nerden çıktı bu görüntüler? “İşkenceye sıfır tolerans” denildiği ve karakolların gizli odalarında işkence aleti arandığı günlerden sokak ortasında insanlara işkence edilmesine nasıl gelindi 20 yıl sonra?
Hele o başörtülü polisin başörtülü kadının kafasına inen copu! Uğruna “hak mücadelesi” verdiğimiz başörtülü kamu görevlimiz böyle mi olacaktı?
Evet, vahim bir şey var ortada.
Peki nasıl oldu ki bu? Bu, bir feveran mıdır gelip geçici? Yoksa çok daha derinde bir hastalık mı var da, bunlar o hastalığın gün yüzüne çıkan semptomları mı?
Bu işler öyle bir anlık patlamayla olmaz dostlar. Patlama, potansiyel varsa, birikim oluşmuşsa gerçekleşir.
Bir soru şu: Bu tür bir patlama sadece Adana Emniyetine mi hastır?
İkinci soru: Bu tür hukuk dışı refleksler sadece Emniyet bünyesinde midir?
Bir başka soru: Bunlar devlet bünyesinde kimi sakat yapılanmaların ürünü ise, nasıl oluştu bu sakat yapılanmalar?
20 yılı bulan Ak Parti iktidarlarının kötü bir tecrübesi var. Kendi tercihleri ile oluşmuş bir kötü tecrübe bu. Bir cemaatle ilişkinin Frankeştaynlaşmayla sonuçlandığı bir tecrübe. Evet, Devlet bünyesinde oluşmaya yönelen illegal yapılanmalarla mücadele etmek için, Emniyet’in ve Yargı’nın hukuk dışı uygulamalara yönelmesine zemin hazırlayan bir tecrübe.
İlginç bir tespit: Ak Parti evet 20 yıldır tek başına iktidarda görünüyor ama iktidarını adı konmuş - konmamış koalisyonlarla yürütüyor. Bir dönem liberallerle – Batıcı kesimlerle ittifak, bir dönem Gülen grubu ile… son dönemde de MHP ile…
Ak Parti’nin hukuk duyarlılığını önde tuttuğu, insan haklarını önde tuttuğu geçmiş dönemlerine yönelik en çetin muhalefeti MHP’nin yaptığı biliniyor.
Ak Parti’nin hukuk hassasiyetinin yerlerde süründüğü ve insanların en çok feveran ettiği şu dönemin en keskin destekçisinin MHP olduğu da biliniyor.
Şu Adana hadiselerinde Ak Parti sözcüleri ile MHP liderinin ayrışmasını dikkatle tahlil etmek gerekiyor.
Kanaatime göre, Adana’daki şiddet gösterilerine Ak Partili siyasilerin ve parti çevresindeki dindar kanaat önderlerinin tepkileri kendilerinden beklenen, refleksif bir tepkidir. Yani onlar kendilerini kısıtlamazlarsa böyle tepki verirlerdi, o tepki verildi.
Yakın geçmişte “Yıkın, hukuk arkadan gelsin” yaklaşımına tanık olduğumuz İçişleri Bakanı Soylu arada kalmış bir tepki verdi, bir yandan “orantısız güç kullanma bizim yöntemimiz değil” derken, diğer yandan da sanki ortada bu tarz müdahaleyi haklı kılan durum varmış gibi hareket etti.
MHP lideri Bahçeli ise hem Soylu’yu “soyadı gibi soylu” ilan etti hem de sokak ortasında şiddet kullanan polisin alnından öptü.
Bu ortamda Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ise dikkat çekici bir sessizliği tercih etmesi ilginçtir.
Bugün azıcık siyaseti takip eden herkes, İçişleri Bakanı Soylu’nun iktidar bünyesinde MHP’li bakan gibi hareket ettiği düşüncesini paylaşacaktır.
Bence bugün sorulması gereken en önemli soru şudur: MHP ile iktidar iş birliğinin devlet bünyesindeki gerçek boyutları nedir?
İçişleri Bakanlığı gibi devlet güvenliğinin en önemli ayaklarından birisinde, mesela, Soylu’ya yönelik “Bahçeli garantörlüğü” ne anlama gelmektedir?
Ak Parti’nin kimi mecburiyetlerle geliştirdiği iş birliklerinin devlet içinde “paralel yapılar” oluşturma gibi problemli bir yapısı, bir özrü var, bu çok açık.
Bu yapılar nereye kadar kontrolde hareket ediyor, nerede kontrolden çıkıyor, bunu tespit ayrı bir hadise, ama sonunda ülkeye çok ağır bedeller ödetiyor.
Sayın Cumhurbaşkanı Adana olayları için sessizliği tercih etti. Bundan henüz ortada “Göz yumulacak” bir olgu olduğu izlenimini mi edinmemiz gerekiyor?
Yani gerçekten emin mi sayın Cumhurbaşkanı Soylu’nun icraatlarından? Bahçeli kadar emin mi?
Mesela şu Cumhur İttifakı süresince devletin özellikle güvenlik birimlerinde nasıl bir kadrolaşma gerçekleştiğine dair bir gözleme, araştırmaya ihtiyaç var mı?
Hani diyorum, bir de bakmışsınız polis güpegündüz sokak ortasında işkence yapacak kadar pervasızlaşmış. Ve daha vahimi, iktidar ortağı bir zat onları alnından öpmüş!