Akbelen ağlıyor

Ekonomi için gerekli olan, düzenin oluşturulması için yaşam imkanlarının arttırılması gerektiğine göre, insanların su ve yiyeceklerinin sağlanması için, toprağın ürün vermesi, ağacın meyve vermesi gerektiğini kim bilemez? Termik santraller (yörede üç santral) karbondioksit sıkmakta havaya; zehir salmakta atmosfere. Termik santrallerin getirdiği kirlenmenin bedelinin engellenmesi için tam da ormanların korunması gerekmez mi? Bu soruyu çocuklara sorsalar … Akbelen ağlıyor Devamı »

Eklenme Tarihi: 31 Tem 2023
4 dk okuma süresi
Güncelleme Tarihi: 31 Tem 2023
Akbelen ağlıyor

Ekonomi için gerekli olan, düzenin oluşturulması için yaşam imkanlarının arttırılması gerektiğine göre, insanların su ve yiyeceklerinin sağlanması için, toprağın ürün vermesi, ağacın meyve vermesi gerektiğini kim bilemez?

Termik santraller (yörede üç santral) karbondioksit sıkmakta havaya; zehir salmakta atmosfere. Termik santrallerin getirdiği kirlenmenin bedelinin engellenmesi için tam da ormanların korunması gerekmez mi? Bu soruyu çocuklara sorsalar cevabını bilecekler artık. Fakat eğitimin çocukların bilgisinden daha da düşük, bilimin daha değersiz bir seviyeye indirildiği, okumanın işe yaramaz, para kazandırmaz olarak kabul edildiği bir yerde bu felaketlere dur demenin zorlukları vardır. Kim ağacı, kuşu ve orman hayvanlarını düşünür? Kim orada olan türlerin bir gün kalmayacağını aklına getirir, o kişi insan sevgisine bağlıdır. İnsanı sevmek, ona yardım elini uzatmak demek, bugün hava alma imkanlarını çoğaltmak demektir: İmkansızlıklara karşı atmosferdeki oksijenin çoğaltılması ancak bu canlıların yaşadığı ormanların var olmasıyla mümkün olacaktır, dünyanın her yerinde.

Ekonomi için gerekli olan, düzenin oluşturulması için yaşam imkanlarının arttırılması gerektiğine göre, insanların su ve yiyeceklerinin sağlanması için, toprağın ürün vermesi, ağacın meyve vermesi gerektiğini kim bilemez? Hangi aklı evvel oturduğu yerden, havadaki nemlenmenin baş sorumlularından biri olan klimalı odasındaki koltuğundan kadar verebilir ki bu ağaçlar kesilsin, orada yaşayanlar evlerinden sürülsün, ağaçların vermekte olan meyveleri tükensin, ağaçları katliama uğrasın, havanları yaşayacak yer bulamasın? Bunların yerine madenler açılsın! Nasıl bir karardır ki, bunlardan hiçbirinin, insana ait bir rasyonalitesi olmasın! Bu cahillik midir? Eblehlik midir? Bu, kötülük yapmak demek midir? Kötülüğü yapacak bir karara imza atmak ne gibi bir sorumsuzluktur? Hangi akıl buna karar verebilir? Ve hangi kuvvet bu kararlara dur diyememektedir? Olayları gidişatına bırakacak kadar vurdumduymazdır?

Peki, siyasi partilere ne demeli? İçinden parçalanmış gibi duran siyasi parti mensupları gidip yöredeki ormanların içinde, Muğla’nın Milas ilçesinde İkizköy’de, 2019’dan beri kömür madeni gibi hava kirliliğinin baş sorumlusu olan bir ürünün çıkarılması için, Yeniköy Termik Santrali’ne karşı nöbet tutan, hayatlarını eskisi gibi sürdürmek üzere mücadele vermekte olan halka, önce jandarmanın TOMA’lı ve gazlı müdahalesinden, saldırısından sonra, bir de söz söylemeye kalkan, parmaklarını sallaya sallaya bilmiş gibi konuşanlara ne denilebilir? Karar vermek, yardım için el uzatmak bu olabilir mi? Hangi güçle, orada bu emir veren bir tavırla yöre halkına karşı davranabilirler? Ne aramaktadırlar orada? Köstek mi, kötek mi? Bir sorumsuzluk hali süregitmekte buralarda. Zaten toplumun çilesi kendi yaşama imkanlarının boyunu aşmış vaziyette, zaten yaşam şartları zorlamakta bu insanları. Bir de onların son imkanları olan evleri, hayvanları, ağaçları, meyveleri, kuşlarının cıvıltısı ellerinden mi alınmak istenmekte?

Bir fotoğraf karesi her şeyi bir imgeye bağlamış: Yaşlı bir kadın (88 yaşındaki Zehra Nine) elinde plastik su şişesiyle ağacına doğru eğilmiş, ona dokunurcasına sarılmak istemekte, arkasında ise torunu yaşında genç bir kız, o da aynı duygular içinde. Sahip oldukları ellerinden alınmak istenmekte, değil mi? Sahip olmak istedikleri bir yaşamın kendisi ellerinden kayıp gitmekte değil mi? Nefes almaları bile engellenmekte. Ve, bir karede aynı imajda, arka planda duran, gaz sıkmak için görev yapmakta olan bir jandarmanın, bu manzara karşısında elleriyle ağızını kapatmış hali çok manidar değil mi? Jandarma da bu durumdan etkilenmiş değil midir? O da neticede kalbi olan bir insan.

Buradaki halkın son imkanları da ellerinden alınmak istenmekte. Olayın tamamen farkında olan, yaşını başını almış insanlar neden karşı çıkmaktalar bu siyasi iradenin vermiş olduğu kararlara? Neden bu kadar sene boyunca yaşadıkları, yaşamakta oldukları ve çocuklarının, torunlarının da yaşayacaklarını düşündükleri bölgenin ormanının oksijeni kesilmek istenmekte? Nasıl bir bakış sahibi insanlardır ki, bu yıkıma, talana, rant düşkünlüğüne karar verenler, bazı şirketlerin “hakları”, hakka ait olmayan kazançları için yaşamı yok etmeye doğru gidebilmekteler, yol alabilmekteler? Olmayan, çıkmaz bir yoldan başka bir şey olmadığını hiç mi düşünmezler?

Bu kararların geri dönülemeyecek bir felakete yol açmakta olduğunu neden göremezler? Nasıl da son bitim tarihi konulan bir ürün gibi ormanlara kıymaktalar; insanlarının yaşamlarını değişime sokmak neticesini ortaya koyacak olan bir yola sokmaktalar, buraları.

Mahkemelerin 1990’lı yılların ortalarında kapatma kararına karşı bugün hala nasıl bir akılla felakete felaket katacak bir hal istenmekte hala? Bodrum’un yakınlarında termik santrallerin âtıl ve zehirli havasını ve suyunu görenler bilirler. Gökova körfezinin termik santrallerini görenler, yaşayanlar zehir solumakta olduklarını yaşadılar. Mahkeme kararlarını dinlemeyenler, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ni evrensel hukuka ait karar merci olarak değil de düşman bir mahkeme olarak kabul edenlerin mantığına ne demeli? Bu kabul edilebilir gibi durmuyor.

Bu yöre yok oluyor. İnsanların evleri, hayvanları ve meyveleri ve de elbette gelecekleri ellerinden alınmak isteniyor. Akbelen kan ağlıyor! İklim krizi, küresel ısınma deneyimini hepimiz yaşıyoruz. Bu son haftadaki sıcaklığın gösterdiği, yaşadığımız tecrübemiz bize oksijensizleşen ve klimalı bir hayatın nefes alma imkanlarımızı nasıl ellerimizden aldığın ispatını vermedi mi?