Arap dünyasında İsrail ile yapılan iki savaştan (birincisi, 5 Haziran 1967, ikincisi 6 Ekim 1973) önce ve sonra yaşanan hadiseler ve konferanslar gibi gelişmeler, gözlemcinin hafızasına güncel bir örnek sunuyor.
Netanyahu İsraili’nin yıkıcı eğilimi, Gazze’de insanların kanları ve evlerinin, hastanelerinin, camilerinin ve kiliselerinin enkazı altında kalan cesetlerin kalıntılarıyla kaplı halılarını seriyor.
Üçüncü Arap-İsrail savaşı karşısında bellek tercihen değil zorunlu olarak, Dr. Henry Kissinger olgusu hakkında söylenenleri hatırlıyor.
Bölgede dolaştığı yıllar boyunca “Arabistanlı Lawrence”ın kişiliğini ve tarzını Siyonist demeyelim de Amerikan-Yahudi tarzıyla kopyalamak ister gibi göründüğü çabalarıyla ilgili konuşmaları anımsıyor.
Bu sözleri bana resmi görevlerinden ayrıldıktan sonra Mahmud Riyad ve Ahmed el-Şukayri (Allah onlara rahmet etsin), Kahire ve Londra’da bir araya geldiğimizde söylemişlerdi.
O dönemde Mahmud Riyad artık Arap Birliği Genel Sekreteri değildi. Ahmed el-Şukayri de, ilk olan Hacı Emin el-Hüseyni’den devraldığı Filistin liderliğini Filistin Kurtuluş Örgütü Lideri Yaser Arafat’a miras bırakmıştı.
Mahmud Riyad’ın ve daha sonra Şukayri’nin Kissinger’ın Arap-İsrail çatışmasında birkaç yıl boyunca oynadığı rol hakkında bana anlattıklarını, sözler emanettir kuralına uygun olarak, uygun zamanda yayınlanmak üzere kağıtlara not almıştım.
Bu notlarda Kissinger’ın özellikle İsrail’in güvenli ve istikrarlı olması, buna karşılık genel olarak Arap tarafının, bilhassa da Mısır, Suriye, Filistin siyasi cihadı ve Filistin’i destekleyen Körfez ülkelerinin istikrarsız taraflar olmaları yönündeki kararlılığı vurgulanıyordu.
Arap tarafının Amerikan diplomasisinin Kissinger aracılığıyla sunduğu talep veya çözümleri kabul etme çerçevesi içinde kalmasına yönelik ısrarının altı çiziliyordu.
Başkan Nixon yönetimi yıllarında başlayan bu süreç, “Watergate skandalı” nedeniyle başkanın devrildiği ve Gerald Ford’un başkanlığa geldiği dönemde de devam etti.
Bu dönemde Kissinger, İsrail lehine en ileri hamlelerini yaptı çünkü Başkan Ford, Ortadoğu bölgesinin koşullarına yeterince aşina değildi.
Bu da Kissinger’ı Arap saflarında her türlü karışıklığı yaratmaya itmişti.
Kissinger, ömrünün bir yüzyılını tamamlayıp ikinci yüz yılından da birkaç ay yaşadıktan sonra 28 Aralık 2023 Salı günü öldü.
Ahmed Şukayri ile Mahmud Riyad ise ondan önce ölmüştü. Birincisi 25 Şubat 1980’de, diğeri ise 25 Ocak 1992’de vefat etti. Bu nedenle ikisinin daha önce bana onun hakkında söylediklerini zikredebilirim.
Mahmud Riyad ile Londra’daki ofisimde görüşmüştüm. Görüşmeyi kabul etme jestinden ve önce dışişleri bakanı, ardından Arap Birliği genel sekreteri deneyiminin zorlu yılları hakkındaki kapsamlı sohbetinden meslektaşlarımla birlikte memnuniyet duymuştum.
Bu görüşme sırasında şunu da söylemişti:
Kissinger’ın Başkan Sedat ve Başkan Hafız Esed’e karşı izlediği politika her zaman aldatıcıydı. Bir Arap liderin duymaktan hoşlanacağı ve hayata geçeceğini umduğu bazı ifadeleri tekrarlardı. Ama sonra bunlar hayata geçmezdi. Örneğin Amerikan yönetiminin kapsamlı bir çözüme ulaşmaya hevesli olduğunu ve buna gayret ettiğini söylerdi, sonra da yürüttüğü örtülü temaslarda İsrail ile tek taraflı çözümleri koordine ettiği ortaya çıkardı…
Mahmud Riyad, “Önce savaş, sonra barışta Sovyetler Birliği’nin Mısır’a yaklaşımındaki niteliksel kafa karışıklığının bir sonucu olarak Kissinger, Arap bölgesindeki siyasi eylem alanını tekeline aldı…” demişti.
Ayrıca Kissinger’ın Cenevre Konferansı’na yönelik odak noktasının kendisini “Barış Konferansı” olarak adlandırmak olduğunu da eklemişti.
Amerikan medyası da, Kissinger aracılığıyla ülkelerinin Ortadoğu’da barışı sağladığının söylenmesi için bunu öne çıkardı.
Bu sayede ayrıca Mısır ordusunun 1973 Ekim Savaşı’nda elde ettiği zaferin ve özellikle de zihinlerdeki imkansız olduğu fikrini silen kanalı geçme başarısının önemini küçümseyen çıkarımlar ortaya koydu.
Mahmud Riyad ayrıca, diplomat Kissinger’ın, bir Yahudi olarak İsrail’de Araplarla savaşan halkına duyduğu sempatiye dayanarak, 1973 Ekim Savaşı’nın bitiminden sonra İsrail hükümetinin ve İsrail ordusunun moralini yükseltmek için İsrail’in daha önce sahip olmadığı gelişmiş Amerikan kara ve hava silahları ile İsrail ordusunun güçlendirilmesinde kayda değer bir role sahip olduğunu eklemişti.
Mahmud Riyad şunu da eklemişti:
Kissinger özellikle Arap dünyasındaki petrol ülkelerine karşı düşmanca duygular besliyordu. Bu duyguları, petrol kartı devre dışı bırakıldığında Arapların artık savaşma güçlerinin kalmayacağı ve böylece İsrail’in istikrara kavuşacağı aksiyomuna dayanıyordu.
Bunu söyledikten sonra Mahmud Riyad, Kissinger’ın 1974’ün sonlarında yaptığı ve petrol üreticisi ülkelere (Körfez ülkeleri, Irak ve Cezayir) karşı güç kullanımını ima eden bir tehdit içeren açıklamasını hatırlattı.
Yine bu bağlamda, bir gazetecinin, bir halkın ulusal zenginliklerine el koymanın izin verilebilir bir eylem olup olmadığı veya etik olup olmadığı konusunda sorduğu soruya Kissinger’ın verdiği cevabı anımsattı.
Kissinger bu soruya şöyle cevap vermişti:
İnsanlık tarihine bakarsak, eski çağlardan beri doğal kaynaklar üzerinde savaşların yaşandığını görürüz…
Mahmud Riyad’ın Kissinger ve neredeyse birleşik Arap pozisyonunda bir tökezlemeden daha fazlasına yol açacak olan diplomatik entrikaları hakkındaki izlenimleriyle dolu sohbetimiz bu şekilde uzamıştı.
Kahire’de Nil Nehri’nin kollarından birine bakan, siyaset, sinema ve gazetecilik alanında bazı önde gelen isimlerin yaşadığı Libon Binası’ndaki dairesinde, Filistin davasının gölgesinde yaşamanın tadını çıkarmaya başladığı dönemde kendisiyle iki kez görüştüğüm Ahmed Şukayri de benzer bir bağlamda konuşmuştu.
Kissinger olgusuna dair okumasında Şukayri onunla ilgili “Amerika Birleşik Devletleri’nin mobil başkanı olduğunu ve Arap karar vericilere yaptığı ziyaretlerde sanki eski Musa’nın varisi yeni Musa’ymış gibi davrandığını” söylemişti.
İsrail işgallerini sona erdirmeye yönelik Amerikan-Avrupalı uluslararası diplomatik çabalar arasındaki farktan bahsederken “Jaring’in çabası başarısız oldu çünkü kendisi Hıristiyan ve dürüst bir adamdı ve duyguları Kudüs ve Beytullahim’e yönelmişti. Kissinger ise iyi bir Yahudi olduğu için ülkeleri İsrail işgali altında olan bazı Arap liderler arasında niteliksel bir başarı elde etti…”
Mahmud Riyad ile olduğu gibi Şukayri ile yaptığımız sohbet de hepsine yer veremeyeceğimiz kadar uzundu. İsrail soykırım işleme keyfini zaman zaman tekrarlıyor ve genel olarak ABD’nin ve uluslararası toplumun kimi zaman örtülü onay kertesine varan umursamazlığı ile karşılanıyor.
Dahası, daha fazlasını gerçekleştirmesi için kendisine yapılan yardımlar yoğunlaştırılıyor. Bu da Netanyahu ve generallerini imha yöntemleri konusunda daha yaratıcı olmaya teşvik ediyor.
Ama Filistinlilerin şehitlik mutluluğu, ancak İsrail’in isteklerine boyun eğen uluslararası toplumun ödeyeceği kefaretle, Arap Barış Girişimi’ne göre iki devlet formülünün gerçeğe dönüştürülmesinde ilkeselliği ve dürüstlüğü benimsemesiyle sona erecek çatışmanın kitabındaki parlak satırlar olmaya devam edecek.
İki devletli formülün hayata geçirilmesiyle, silahlara elveda ve barışa merhaba ifadesi, Balfour Deklarasyonu’nun açıklandığı andan itibaren yaşanan kabusların örttüğü bir hayal olmaktan çıkıp, gerçeğe dönüşecek.
Şukayri Balfour Deklarasyonu için “Taslağı Beyaz Saray’da hazırlandı, Lord Balfour ise sadece imzasını attı” demişti.