Gazeteci-Yazar Ali Bulaç, Müslümanların tarihsel sürecini değerlendirdi. Bulaç, "Haçlılara karşı Mücadele etti Müslümanlar fakat hep ayağa kalktılar. Bugün ise, İslâm’ın kendisinden vazgeçerek yollarına devam etmek istiyorlar" dedi.
TV5'teki "Düşünce Atlası" programında, İlahiyatçı Sosyolog Ali Bulaç, Prof. Dr. Kadir Canatan ve Gazeteci Yazar Ümit Aktaş, İslâm düşünce dünyasında yaşanan krizin sebepleri ele alındı.
Programın birinci kısmında, gerçek manâda ele alındığında “İslâm düşüncesi” tabirinin yanlış olduğunu belirten Ali Bulaç, “Çünkü İslâm, bir dindir ve dinin de aslı, menşei (kaynağı) vahiydir. Yani yüce Allah, düşünmez. Düşünme, zihnî faaliyet veya akıl, Allah’a izafe edilemez. Allah, El Alîm’dir. Yani mutlak bilgiye sahiptir ve biz, onun ilminden bir pay alırız” dedi.
Bulaç, şöyle konuştu:
“18 ve 19’uncu yüzyıllarda dahili ve harici sebeplerle İslâm düşüncesi, Batı karşısında bir mukavemet (direnç) gösteremedi. Yani İslâm’dan kaynaklanan bir mukavemet çıkmadı. (Prof. Dr. Kadir Canatan’ın) dediği gibi, İslâmcılar itiraz etti fakat bu, “itiraz” seviyesinde kaldı. Yani hayata geçmedi, politikalara yansımadı. Ne eğitime geçti, ne iktisat politikaları buna göre düzenlendi, ne sosyal politikalar, ne idare, ne hukuk… Sadece itiraz olarak kaldı. Bana sorarsan, bugün de yeryüzünde İslâmcılık, halen itirazını devam ettiriyor fakat hayata geçmiyor."
SİYASİ İKTİDARLAR, İSLAMİYET'İ HİÇBİR ŞEKİLDE UYGULAMADI
Usül tartışmalarına da değinen Bulaç, "Şimdi bu, bizi tarihselcilerin şu şeyine de götürür; ben buna itiraz ediyorum; Bunlar diyorlar ki, ‘Usulü değiştirmemiz lâzım. Bu usul, bizi geri bıraktı. Bu usul, yeni gelişmelere cevap vermedi’. Yani usulde bazı zaaflar var; onda hiç şüphe yok; fakat bizi bu noktaya getiren, Batı karşısında, modern dünya karşısında mukavemetsiz, tüketici, sadece alıcı durumuna düşüren, sadece usul değil. Siyasî iktidarların İslâmiyet’i hiçbir şekilde uygulamamalarıdır. Bir şey uygulanmadı ki orada çıkan problemler tatbikat içerisinde düzeltilsin veya geliştirilsin. Dolayısıyla usul, gerçekten de Hicrî ikinci ve üçüncü yüzyılda nasıl vaz edildi ise, medreselerde veyahut da münferit müderrisler tarafından böyle okutuldu, bugüne kadar geldi. Ben, buna rağmen bu usulün henüz tüketildiği kanaatinde değilim. Ne zaman bunun büyük bir zaaf olduğunu anlayacağız? Tatbik edildiği zaman. Tatbik edilmedi." dedi.
MÜSLÜMANLAR, 1400 YILLIK TARİHLERİNİN EN KÖTÜ DÖNEMİNDE
Ali Bulaç'ın konuşmasının devamı şu şekilde:
"İslâm dünyası, Batı karşısında mukavemetsiz duruma düşünce, kimisi dedi ki, "Bu, İslâm’ın kendisindeki bir problemdir." Kimisi, "Yok" dedi, "Bu, gelenekten. İslâm’ın kendisinde yok, gelenek böyle şey yaptı. Müslümanların tarihî tecrübesi kötüydü, o yüzden biz bu duruma düştük." Ama gerçek şu ki, bugün Müslüman dünya, derin bir krizin içinden geçiyor. Bunu kabul etmemiz lâzım. Yani ayranı köpürtmek, tarihi veya bugünü, İslâm dünyasını böyle süblime etmek için yüceltmek, bize bir şey kazandırmaz. Bugün Müslümanların durumu, 1400 yıllık tarihlerinin en kötü dönemidir. Bundan daha kötü bir dönem de yok. Neden dersen; Haçlılara karşı Mücadele etti Müslümanlar, Moğollara karşı mücadele etti; fakat hep ayağa kalktılar ve tekrar mücadeleye devam ettiler. Bugün ise, İslâm’ın kendisinden vazgeçerek yollarına devam etmek istiyorlar. Deizmin, ateizmin, İslâm’a karşı olan bu öfkenin ve bu bürûdetin (manevî soğukluğun) gelişmesinin en önemli sonucu bu. Buna bir çare bulmamız lâzım. Bunu kabul etmemiz lâzım.
KRİZİN SEBEPLERİ: MODERNİTE VE ZAAFLARIMIZ
Bu krizin, iki öneli sebebi var. Birincisi, modernitenin ağır bir etkisi var. Geçen programda söyledik; Batıyı ciddiye almamız lâzım, moderniteyi ciddiye almamız lâzım. Muazzam bir beşerî tecrübedir ve bu tecrübeye bîgâne kalamayız; ama Tanzimat’tan bu yana şairlerin, deneme yazarlarının, romancıların ve hikâyecilerin bakış açısından da ne moderniteyi anlayabiliriz, ne de ona mukavemet (direnç) gösterebiliriz. Yani bu, şairlerin ve deneme yazarlarının üstünde bir olaydır. Bu, doğrudan düşünceyle, tefekkürle, felsefe ve bilgiyle ilgili, bilinçle ilgili bir şeydir. İkincisi de biz, iç zaaflarımızın etkisinde kaldık. Biz, ilk döneme inip bu zaafların kaynaklarına ve sebeplerine inmedikçe, ne bu krizi doğru dürüst anlayabiliriz, ne de bir çözüm bulabiliriz."
Ali Bulaç, programın sonunda yaptığı genel değerlendirmede, bugün Müslümanların durumunun, 1400 yıllık tarihlerinin en kötü dönemi olduğunu söyledi.