Allah’ın Boyası mı? Amerika’nın Boyası mı?

Tarihin özü olan hak-batıl savaşında, bu “kültürel ürünler”in bir silah olarak kullanıldığını tekrar vurgulamak gerekir.
Eklenme Tarihi: 05 Haz 2015
5 dk okuma süresi
Güncelleme Tarihi: 26 Eyl 2024
Allah’ın Boyası mı? Amerika’nın Boyası mı?

Son günlerde ekranlarda dönen reklam, Coca Cola'nın sadece bir meşrubat olmadığını, aynı zamanda müfsid değerlerin taşıyıcısı olduğunu göstermesi açısından önemliydi. Görebildiğimiz kadarıyla sosyal medya üzerinden reklam filmine karşı girişilen tepki kampanyaları her ne kadar istenilen düzeye ulaşmasa/ulaşamasa da, haklı hassasiyeti barındırması nedeniyle takdire şayandı. Toplum içinde, duyarlılığını yitirmemiş insanların var olduğunu görmek ümit verici.

Ramazan ayının yaklaşmış olması nedeniyle “Coca Cola sorunu”nun bir süre daha, boykot kapsamında gündemde kalacağı anlaşılıyor. Keyfiyetin boykot boyutunu önemli görüyor ve destekliyoruz. Lakin dikkatleri celbetmek istediğimiz hususlar biraz farklılık arz ediyor. Tepkinin “İsrail'e kurşun” boyutunun yanında, “değer taşıyıcılığı” ve “kültürel işgalin ikonu/sembolü” boyutları ile birlikte yürütülerek; boykotun derinliğinin anlaşılması gerekiyor. Düşmanın yöntemlerinin farkına varmak, geliştireceğimiz savunma stratejilerini sağlamlaştıracaktır.

***

İnsan, yeryüzü sahnesine düşmanı ile birlikte giriş yapmıştır ve kıyamete kadar sürecek bu amansız mücadelede uzlaşma yolu yoktur.

“Birbirinize düşman olarak oradan aşağı inin. Yeryüzü belirli bir süreye kadar size barınak ve geçim yeri olacaktır.” (Bakara: 36)

Laik/seküler zihin yapısı, toplumsal olayları değerlendirirken, “dinsel” olanın belirleyici rolünü yok sayar; gelişmeleri sadece askeri, ekonomik ve politik fenomenlere bağlar. Tarihi, İlahi iradeden vareste tutmak, insanlık sermayesini çöpe atmaktır. Ki, bilimden tıbba, düşünceden inanışa her türlü bilgi ve pratik peygamberlerden öğrenilmiştir.

Dinin belirleyici rolünü, bağımsız fenomen oluşunu görmeyerek/görmezden gelerek, ABD Başkanı Reagan’ın 1987’de yaptığı konuşmayı anlayamayız. Konuşmanın ilgili bölümü şöyle:

“Ortadoğu’da son İsmailoğlu’nu çölün derinliklerine sürünceye kadar mücadelemiz devam edecektir”

Reagan’ın dediklerini şöyle anlamalıyız: “Büyük savaş, Hz. İbrahim’in oğlu Hz. İsmail’in soyundan gelen Peygamberimiz Hz. Muhammed (s) ile kendilerini Hz. İshak’ın soyuna nispet eden Yahudi ve Hristiyanlar arasındadır.” Hülasa, dini kimliğe atıf yaparak diyor ki, “Son Müslümanı yok edene/dönüştürene kadar bu savaş devam edecektir.”

“Sen onların dinlerine uymadıkça, Yahudi ve Hristiyanlar senden kesinlikle hoşnut olmazlar.” (Bakara: 120)

Unutmamak gerekir ki, Müslümanların davası “adalet”e olan iştiyaklarıdır; tevhid geleneğinden ayrılmış olan Yahudi ve Hristiyanlar gibi Peygamberlerin arasını tefrik etmezler.

“O'nun elçileri arasında hiç birini (diğerinden) ayırt etmeyiz.” (Bakara: 285)

Elbette burada sözü edilen, kendisi de mağdur durumunda olan Batılı halklar değil; ilahlık iddiasında olup, Batılı halklar da dâhil olmak üzere tüm yeryüzü sakinlerinin hakikat ile aralarına kalın duvarlar ören azgın zümredir.

***

XVIII. yüzyıldan itibaren, Hristiyan Batı dünyası, İslam dünyasına yönelik sayısız savaşlar başlatmıştır. İşgaller, sömürgeleştirmeler, cehenneme çevrilen şehirler… Sopa yönteminin rafa kaldırılmadığı açıktır. Ancak, bunun yanında fiili işgalin getirdiği yükleri üzerlerinden atmaları için farklı metotlara da ihtiyaçları vardı. Ve misyonerlik faaliyetleri daha bir önem kazanmaya başladı.

Hristiyan misyonerler, İslam dünyasına doktor, öğretmen vs. kılığında girdiler. Tebdil-i hâl ile bulundukları yörenin halkı gibi yaşadılar, onlar gibi yiyip içtiler… Batı Hristiyan kültürünü aşılayarak Müslümanları esarete gebe bıraktılar.

Misyonerlik faaliyetleri olarak vurguladığımız şey, sadece Hristiyanlığın dini tebliği olarak değil, aynı zamanda halkları sömürgeleştirme adına Hristiyan Batılı değerlerin taşıyıcısı durumundaki çalışmalardır.

Coca Cola, McDonald’s, Hollywood ya da moda ürünleri, yeni dünyanın misyoneri/keşif kolu/akıncı gücüdür. Bunların tümü bir hayat tarzı oluşturur. Hayata, insana, eşyaya olan bakışımızı/yaklaşımımızı belirler, tepkilerimizi ölçer ve alışkanlıklarımızı değiştirir. Sonuç olarak büyük işgale hazır hale geliriz, hem de tümden gönüllü olarak…

İşte bu akıncı güç, çalışırken sömürge yanlısı misyonerlerin tebdil-i kıyafet metodunu benimser ki, vücudun savunma sistemi bunları zararlı virüsler olarak algılamasın, tepki göstermesin. En gözü dönmüş uluslararası markalar dâhil hepsi hedef piyasalarının kültürel özelliklerini anlamak zorundadır. Örneğin Coca Cola’nın, Müslümanları ilgilendiren Ramazan ayına özel reklamları vardır. Bu reklamlarda Coca Cola, iftar sofralarını süsler.

Yine Coca Cola’nın bir reklam kampanyasında ‘’kısmet, hayırlısı, hayırdır inşallah ve sabrın sonu selamet’’ gibi İslam kültürünün yansıması ve haliyle Müslümanların dilinde yer etmiş, bizim medeniyetimizde karşılığı bulunan deyimler kullanılır.

Coca-Cola veya -nihai hedef anlamında- benzer özellikleri taşıyan markaları, salt özel girişimci firmalar olarak görmek bizim için yanıltıcı olacaktır. Yeni dünyanın “sahibi” olduğunu iddia edenler için konunun ne derecede hayatî öneme haiz olduğunu anlama adına Merhum Roger Garaudy’nin, Amerikan Efsanesi adlı kitabında yer verdiği anekdot zihin açıcı olacaktır:

“Epey zaman önce bir İslam ülkesindeydim. Sudan’da idim. O zamanlar Hasan Turabi Sudan’ın ilham kaynağı idi. Bana soğuk içecekler ikram ediyordu ve arasında Coca Cola da vardı. Kendisine “Affedersiniz Turabi, bunun burada bulunması beni çok şaşırttı” dedim. Turabi bana, “Ben de sizin gibi düşünüyorum. Fakat Coca Cola’yı yasaklatmak istediğimde –Coca Cola özel bir şirketin ürünü olmasına rağmen-, Amerika hükümeti bana, “Bunun ithalatını yasaklarsanız, araçlarınızın yedek parçaları size verilmeyecektir” tehdidinde bulundu dedi.”

***

Allah’ın boyası mı? Amerika’nın boyası mı?

Amerikalı sosyolog George Ritzer’in geliştirdiği McDonaldlaştırma (McDonaldization) kavramından esinlenerek, Cocacolalaştırma (Cocacolization) ve Coca-kolonileştirme kavramlarını ortaya atan Müslüman düşünür Abdulvahap El Messiri, bu kavramların Amerikalılaştırma (Americanization) kavramı ile çok yakın olduğunu söyler. Messiri’ye göre Amerikalılaştırma, ferdi ya da toplumu Amerikan boyasıyla boyamak ve Amerikan hayat tarzını yaygınlaştırmaktır. Coca Cola da Amerikan hayat tarzının ve bu tarzın yaygınlaşmasının sembolüdür.

“Allah'ın boyası... Allah(ın boyasın)dan daha güzel boyası olan kimdir? Biz (yalnızca) O'na kulluk edenleriz.” (Bakara: 138)

Tefsirlerin ayet ile ilgili açıklamalarında; Hristiyanların çocuklarını “ma’mudiye” dedikleri sarımtırak bir suya daldırdıkları ve böylece vaftiz ettikleri, bunun da temizleme olduğunu söyledikleri ve ne zaman birisi çocuğunu vaftiz ederse çocuk için “Şimdi hakkıyla Hristiyan oldu” dedikleri aktarılır.

Bir diğer ifadeyle, Reagan, Bush ya da diğerleri, biz onların rengi/boyası ile boyanmadığımız sürece bizi temizlenmiş (vaftiz edilmiş) kabul etmeyecekler. Buna, pervasızca yürüttükleri işgallere karşı, onurlu bir şekilde direnen yerel yapıları terör (temiz olmayanlar/kirliler) listesine almaları örnek olabilir.

Biz, Allah’ın boyası ile boyanmayı, rengini, Allah’ın bizim için öngördüğü değerlerden alarak kültürel, düşünsel, siyasal ve hayat tarzı anlamında boyanmak olarak anlıyoruz.

***

İlahlık iddiasında bulunan yeni dönem küresel firavunların, halkları köleleştirmesi için toplumları ayakta tutan, onlara rengini veren değerler sistemini çözmesi/rengini bulandırması gerekir. Çünkü bu değerler, direnç oluşturur ve işi zorlaştırır. Sözde yeryüzü efendilerinin en hoşlarına gitmeyen durum; sabırlı ve kararlı bir topluluk ile karşılaşmaktır.

1986’da Amerika’nın Libya’ya müdahale ettiği zaman Başkan Ronald Reagan olayla ilgili yaptığı konuşmasında şöyle diyor:

“Bunlar, yalnız bizim bölgedeki varlığımıza değil, hayat tarzımıza da karşı çıkıyorlar.”

Sonuç olarak tarihin özü olan hak-batıl savaşında, bu “kültürel ürünler”in bir silah olarak kullanıldığını tekrar vurgulamak gerekir. Adı ister yeni dünyanın misyonerleri olsun, isterse onların tanımıyla yumuşak güç olsun, Müslümanlar olarak uyanık bir bilince sahip olmak, düşmanlı (şeytan ve avanesi) bir dünyada yaşadığımızın farkındalığı ile hareket etmek mecburiyetindeyiz. Aksi halde, sömürge olmaktan, kültürel ve ekonomik kölelikten kurtulmamız mümkün olmayacaktır.