Almanya Aile Bakanı Lisa Paus ülkede yaşayanların yüzde 90’ının ülkede ırkçılık olduğunu kabul ettiğini söyledi. Lisa Paus, Berlin’de “Ulusal Ayrımcılık ve Irkçılık İzleme” kurumunun 5 bin kişiyle görüşerek yaptığı araştırma sonuçlarını açıkladı.
“Irkçılık Her Yerde ve Hepimizi Etkiliyor”
Paus, ırkçılığın Almanya’da temel anayasal değerlere zarar verdiğini belirterek “Araştırma sonucuna göre, Almanya’da yaşayanların yüzde 90’ı ülkede ırkçılık olduğunu kabul ediyor. İstesek de istemesek de ırkçılık her yerde ve hepimizi etkiliyor. Hatta ırkçılık sonucu hayatını kaybedenler oluyor.” dedi.
Araştırma, Almanya’da yaşayanların yüzde 22’sinin en az bir kere ırkçılık yaşadığını ortaya koyuyor. Ankete katılanların neredeyse yarısının (yüzde 49) çevresinde ırkçılığa maruz kalmış ve tecrübe etmiş bir tanıdığı var. Ayrıca, katılımcıların yüzde 81’i insanların kasıtlı olmadan da ırkçı tavır ve davranışlara sahip olabileceğini düşünüyor.
Müslüman Karşıtı Irkçılık
Araştırmada Müslüman karşıtı ırkçılığın, Müslüman kadınları Batı toplumlarında “bütünleştirilebilir” bir azınlık olarak kurguladığını ve bu şekilde dışlandığını ifade ediliyor. Aynı zamanda Almanya’da dinî aidiyete odaklanmanın ve daha önce “misafir işçi” veya “yabancı” olarak değerlendirilen nüfus gruplarının giderek daha fazla “Müslüman” olarak yorumlanmasının nedeninin, bir algı değişikliğinin sonucu olduğu tespitine yer veriyor.
Müslüman olmanın, tek başına bir “sorun” hatta bir “tehlike” olarak algılandığının vurgulandığı araştırmada, dinî mensubiyetin ırksallaştırıldığı vurgulandı.
Araştırmaya göre, nüfusun dörtte birinden fazlası, sosyal gruplar arasındaki eşitsizliğin meşru olduğu fikrini paylaşıyor. Almanya’da birçok kişi hâlâ nsan ırklarının varlığına inanıyor. Irkçı grupların genç üyeleri arasında doğrudan ırkçılık deneyimleri daha sık hâle gelirken, Almanya’da ırkçılığın varlığından neredeyse hiç kimsenin şüphesi olmadığı ifade ediliyor.
Irkçılığın Temelindeki İkircikli Düşünme
Çalışmanın yürütücüsü Cihan Sinanoğlu, Mediendienst Integration platformuna, çalışmanın konu edindiği insanların kullandığı çelişkili ifadeler ve klasik savunma tepkileri üzerine bir demeç verdi.
Araştırma bulguları arasında Sinanoğlu’nu en çok şaşırtan tespit, halkın yüzde 90’ının ırkçılığın Almanya’da var olduğunu kabul etmesi. Halkın büyük kesimi (yüzde 65), kurumsal ırkçılığın varlığını da kabul ediyor. Buna karşın, insanlar hâlâ ırkçı varsayımlara inanmaya devam ediyor. Mesela, nüfusun yaklaşık yüzde 50’si insanların ırklara göre ayrıldığı fikrine sahip.
Sinanoğlu, katı ırkçı bir dünya görüşünü benimsemiş insanlar var olsa da toplumun daha geniş bir kesiminin ikircikli düşündüğünü ifade ediyor:
“Irkçılığın genel bir toplumsal sorun olduğunu söylemek nispeten kolay bir şey. Fakat, kişinin kendi tutumları ve meseleleri kendilerinin yorumlama hakkı söz konusu olduğunda daha da zorlaşıyor. İnsanların kendilerini savunmak için verdikleri hızlı tepkiler var: Neyin ırkçı olup neyin olmadığına kendileri karar vermek istiyor. Bir ortamda, ırkçılığa dikkat çeken kişilerin aşırı duyarlı kimseler oldukları için bunu yaptıkları varsayılır. Irkçılık ise bu ikirciklilikten beslenir ve karşısında durmayı bu kadar zorlaştıran şey budur.”
Sinanoğlu, insanların kendilerine ırkçı oldukları söylendiğinde kişisel olarak saldırıya uğramış hissettiklerini söylüyor. Araştırmaya göre; böylesi bir durumdaki birçok kişi ya savunmacı bir tutumla hareket ediyor, ya da ırkçılığa maruz kalanların hâlini olduğundan önemsiz görmeye çalışıyor.
Irkçılık Sağcılara Özgü Bir Problem Mi?
Çalışmanın dikkat çektiği bir diğer husus ise, çalışmaya katılanların yüzde 60’ının ırkçılığı sağ ve aşırı sağ problem olarak değerlendiriyor olması. Yüzde 35’lik bir kesim ise ırkçılık konusunu Amerika’ya özgü bir problem olarak algılıyor. Sinanoğlu, bunun bir savunma argümanı olduğunu belirtiyor:
“Elbette ırkçılık aşırı sağcı gruplarda daha yaygın, buna dair hiçbir şüphe yok. Ancak ırkçılığı tek başına bu gruplarla ilişkilendirmek de aslında bir savunma ve deşarj olma stratejisidir. Kendinin ırkçı olmadığını ve bunun başkaları için bir sorun olduğunu söylüyorsun. Almanya’da Nasyonal Sosyalizm ve İkinci Dünya Savaşı’nın sona ermesinden sonra ırkçılığın artık var olmadığı uzun süredir iddia ediliyordu: ‘Belki ABD’de, belki Birleşik Krallık’ta veya Fransa’da bir sorundur, ama burada değil.’ Ancak bu algı yavaş yavaş değişiyor gibi görünüyor.”
Gençler Irkçılığa Karşı Daha Mı Duyarlı?
Araştırmanın bulguları, genç neslin ırkçılığı daha sıklıkla bir sorun olarak algıladığını gösteriyor: Irkçılıktan muzdarip yaşlı insanlar çoğu zaman ırkçılığı bir sorun olarak bile adlandırmıyor.
Sinanoğlu’na göre ırkçılığı algılamada kuşaklara göre farklılık mevcut. Bu farklılık, yaşlı insanların ırkçılıkla daha az karşılaştıkları anlamına gelmiyor. Daha ziyade, nesiller olay ve olguları farklı biçimlerde algılıyor. Almanya’da doğan göçmen kökenlilerin, göçmen ebeveynlerine ya da büyükanne ve büyükbabalarına nispetle, ırkçılık ve ayrımcılığa karşı farklı beklentileri var.
Araştırma, genç katılımcıların ırkçılık ve ayrımcılık deneyimlerine karşı daha duyarlı ve bunları daha net bir şekilde adlandırmaya yatkın olduğunu ortaya koyuyor. Bu farkındalığın artmasında, ırkçılık karşıtı toplumsal hareketlerin katkısı olduğu da belirtiliyor.
Almanya’daki Irkçılık Karşıtı Potansiyel
Araştırmaya göre, toplumda büyük bir ırkçılık karşıtı potansiyel mevcut. Sinanoğlu, bu potansiyelden ümitvar olduğunu söylüyor:
“Evet, bu bana umut veriyor ama çok daha güçlü bir toplum vizyonu ve ırkçılığın olmadığı bir dünya geliştirmeliyiz. Çalışmanın sonuçları ile artık ırkçılığın var olup olmadığını tartışmamıza gerek kalmadı. Irkçılık sıradan bir hâl aldı ve pek çok insan için hayatın gerçeklerini şekillendiriyor. Peki, bu gerçekle nasıl başa çıkmalıyız? Siyasetçiler artık buna cevap bulmalı. Bu da ancak ırkçılık mağduru kişi ve grupların seslerine kulak kesilmekle mümkün olur.”