Almanya'nın göçmenlere bakışı ekonomik...

Almanya nitelikli işgücü konusunda İspanya, İtalya ve Yunanistan'dan oldukça umutlu idi. Ancak son birkaç yıldır tüm çabalara rağmen buralardan gelenlerin uzun süre ülkede kalmaları bir türlü sağlanamadı. Bu durumda şu andaki gelişmeleri ekonominin lehine bir fırsat olarak değerlendirmek isteyen Almanya, devlet olarak aslında herhangi bir mülteci krizi falan yaşamıyor.

Eklenme Tarihi: 21 Eyl 2015
5 dk okuma süresi
Güncelleme Tarihi: 26 Eyl 2024
Almanya'nın göçmenlere bakışı ekonomik...

Mücahid Yıldız | Almanya

İkinci Dünya Savaşından sonra Almanya'ya en fazla mülteci, Bosna Savaşı nedeniyle 1992 yılında gelmiş, bu yıl iltica başvurusu yapanların sayısı 438 bin 191 olarak belirlenmişti. Aradan dört yıl geçtikten sonra Almanya'da yapılan toplam mülteci başvurusu 149 bin 193'e düştü. Yani neredeyse yüzde 300 bir azalma görüldü. Daha sonraki yıllarda bu gerileme, Suriye'de savaşın başladığı 2013 yılına kadar devam etti. 2013'te Almanya'ya 120 binden fazla mülteci geldi, bir yıl sonra ise bu rakam iki kat artarak 202 bine yükseldi. Bu yılın ilk yarısında ise geçen yıl gelenlerin tamamından daha fazla mülteci Almanya'ya geldi. Almanya'ya gelen göçmen ya da mültecilerin çoğunluğu yine AB ülkelerinden, özellikle de doğu Avrupa ülkelerinden geliyor. Bu yıl görülen artışlara bakıldığında, geçen yıla göre Romanya'dan gelenlerin oranının yüzde 52, Bulgaristan'dan gelenlerin yüzde 61 ve Hırvatistan'dan gelenlerin ise yüzde 115 arttığı görülüyor. Yine doğu Avrupa ülkesi olan ancak henüz AB üyesi olmayan Sırbistan'tan gelenlerin oranı ise bu yıl geçen yıla göre yüzde 125, Kosova'dan yüzde 176, Arnavutluk'tan gelenlerin sayısı ise yüzde 483 arttı. Afrika ülkelerinden ve Suriye'den gelen mültecilerin sayısı da artmış olmasına rağmen, genel rakamlarla karşılaştırıldığında, buralardan gelenlerin sayısının az olduğu gözlemleniyor. Örneğin Suriye'den şimdiye kadar Almanya'ya gelerek iltica başvurusu yapanların sayısı yalnızca 62 bin. Fakat son günlerde mülteciler konusunda kamuoyunu haber bombardımanına tutan medya organları, yayınladıkları fotoğraflarda sürekli olarak Suriyeli mültecileri, özellikle de başörtüleriyle hemen göze çarpan Müslümanları öne çıkarıyorlar. Almanya'da bu haberleri takip eden insanlar, zaten her gün medyada 'İslamcı terör' kavramıyla dimağlara işlenen terör tehdidi nedeniyle, korku ve endişelere kapılıyorlar. Diğer taraftan ırkçı parti ve grupların bu gelişmeleri kullanarak kışkırtıcı eylemlerini de artırmaları halkı telaşlandırıyor. Bugün yayınlanan güncel bir anket sonuçlarına göre Alman halkının yarısı, artan mülteci sayısı nedeniyle ülkede aşırılıkların artmasından dolayı endişe içinde. Nitekim yıl başından bu yana Almanya'daki mülteci yurtlarına, ya da yurt olarak kullanılmak üzere hazırlanan fakat henüz mülteci yerleştirilmemiş binalara dahi neonaziler tarafınan yapılan saldırılar çok büyük oranda arttı. Özellikle doğuda çok görülen saldırılarla, boş binaları dahi kundaklayan ırkçılar, yeni bir strateji takip ederek, daha mülteciler gelmeden engellemeyi amaçlıyorlar. Genel olarak Alman halkı arasında Suriye'deki savaştan kaçan mültecilere karşı anlayış ve hoşgörü gösterilmesine rağmen, özellikle Almanya'nın doğu eyaletlerinden Saksonya'da geçen yıl başlayan İslam düşmanı PEGİDA hareketinin etkisiyle, buradaki insanların mültecilere, özellikle Müslüman mültecilere karşı önyargıları arttı. FEDERAL HÜKÜMETİN YAKLAŞIMI EKONOMİK Almanya, Bosna Savaşı sırasında gelen binlerce mülteciyi yerleştirmek, gelenlerin topluma uyumunu sağlayarak iş bulup geçimlerini de kendilerinin sağlaması konusunda herhangi bir sıkıntı çekmemişti. 1995'te Dayton Barış Anlaşmasının imzalanmasından sonra, mülteci olarak gelen toplam 350 bin Bosnalıdan 260 bini, kendi istekleriyle ülkelerine geri döndü. Suriye'den gelen mülteciler de savaştan kaçarak geldikleri için, bir gün savaş sona erdiğinde büyük bir kısmının geri dönme ihtimali yüksek olduğundan Federal Alman devleti için büyük sorun oluşturmuyor. Ancak herşeye rağmen Almanya, Suriye'den gelen mültecilerin ülke içinde dağılımı tamamlandığında, hemen iş bulma kurumuna kayıtlarını yaparak, uyum kursları adı verilen Almanca dil kurslarına gönderiyor. Yavaşlatılmış dil eğitimi verilen bu kurslarda, ülkelerinde hiç okula gitmemiş, ya da latince harfleri hiç öğrenmemiş kişilere, okuma yazma ile birlikte dil eğitimi veriliyor. Almanya'nın bu tutumunda ülkedeki demografik gelişmenin büyük rol oynadığı görülüyor. Zira bir taraftan istatistikler Almanya nüfusunun giderek azaldığını ortaya koyarken, ekonomik çevreler de sürekli işgöçüne ihtiyaç duyulduğunu dile getiriyor. Bu nedenle şu günlerde dünyanın neresinden gelirse gelsin, dil öğrenip topluma uyum sağlayan ve uygun bir iş bularak çalışan her mülteci Alman ekonomisi için bir problem kaynağı değil, bir kazanım olarak değerlendiriliyor. Almanya'nın diğer göçmenlere olduğu gibi Suriyeli mültecilere de, özellikle aralarındaki gençlere yatırım yaptığı kanaatini taşıyorum. Almanya nitelikli işgücü konusunda İspanya, İtalya ve Yunanistan'dan oldukça umutlu idi. Ancak son birkaç yıldır tüm çabalara rağmen buralardan gelenlerin uzun süre ülkede kalmaları bir türlü sağlanamadı. Kültürel yakınlıklarına rağmen her üç ülkenin insanlarının çoğunluğu Almanya'da kalmayı tercih etmiyorlar. Gelenlerin çoğu birkaç ay kaldıktan sonra tekrar ülkelerine dönüyorlar. Bu durumda şu andaki gelişmeleri ekonominin lehine bir fırsat olarak değerlendirmek isteyen Almanya, devlet olarak aslında herhangi bir mülteci krizi falan yaşamıyor. ALMANYA HAZIRLIKSIZ MI YAKALANDI? Gerek rekor düzeyde mültecinin geldiği ve ülkelerine geç geri dönenler şeklinde anlaşılacak 'Spaetaussiedler' adını verdikleri yüzbinlerce 'Alman asıllı' oldukları söylenen Rusların, eski Sovyetler Birliği topraklarından ülkeye getirildiği yıllarda, bu insanların yerleştirilmesinde ve topluma entegre edilmesinde Almanya hiçbir sıkıntı çekmemişti. Özellikle Alman soyundan oldukları belirtilen 3 milyondan fazla yaşlı, genç, kadın, erkek ve çocuk için tüm ihtiyaçları önceden hazırlanıyor, otobüslerle Almanya'nın değişik yerlerine götürülerek, dayalı döşeli yeni evlerine yerleştiriliyorlardı. Bu insanlar için işleri dahi önceden hazırlanmıştı ve ayrıca geldiklerinde ellerine yüklü miktarda nakit paralar da veriliyordu. Ancak o günlerde bu gelişmeler hiçbir zaman medyaya büyük başlıklarla yansıtılmadı. Bunu tartışma konusu yapmak isteyenlere de, muhafazakar politikacılar bu gelenlerin damarlarında Alman kanı aktığı tezi ile karşı çıkılarak susturuluyorlardı. Şimdilerde Almanya'da mültecilerin yaşadığı problemlere bakıldığında, sanki ülke yöneticilerinin birden sayıları artan mültecileri nereye yerleştirecekleri, ihtiyaçlarını nasıl giderecekleri konusunda birtakım sıkıntılar çektikleri gözleniyor. Alman anayasasına göre gelen mültecilerin barınma ve diğer her türlü insani ihtiyaçlarını giderme görevi eyalet yönetimlerine ait. Son yıllarda bazı eyaletlerde mali sıkıntı yaşandığı bilinmekle beraber, örneğin bu ay çok sayıda mültecinin geldiği Bavyera Eyaletinde herhangi bir mali sıkıntı hiç mi hiç sözkonusu değil. Ancak buna rağmen bu eyaletteki bazı şehirlerde mültecilere yatak bulunamadığı için dışarda gecelemek zorunda kaldılar. Bütün bu olumsuzlukların, nizam ve intizam prensiplerinin çok önemsendiği Almanya devletinin beceriksizliğinden ziyade, henüz buraya gelmemiş olan, özellikle doğu Avrupa'daki insanların buradan bakışlarını başka yöne çevirmek için kasıtlı olarak gerçekleştirildiği kanaatini taşıyorum. Zira özellikle Kosova, Arnavutluk ve Makedonya gibi ülkelerden gelen mültecilerden Almanya, daha önce sözünü ettiğim ekonomik çıkarları doğrultusunda bir gelişme sağlayamadı. Romanya ve Bulgaristan'dan gelenlerin sayısı henüz çok yüksek değil ve bu iki ülkeden gelenlerin çoğunluğu eğitimli ya da herhangi bir meslek sahibi. Almanya'nın ülkesine yeni insan kazanımı sağlayan göçü önlemek istediğini düşünmüyorum. Yalnızca bu akımın daha yavaş olmasını ve sıkı bir kontrol altında gerçekleşmesini istiyor. Böylece işine yarayanları ülkede barındıracak, uyum sağlayıp iş dünyasına kazandırılmaları, ekonomiye katkı sağlamaları için gerekeni yapacaktır. Sonuçta gelen göçmenlerin yetişkin çocukları iş güç sahibi olup devlete vergi öderken, onların ana babaları da tüketimle ekonomiyi canlandıracak. Başta Almanya olmak üzere, diğer AB ülkeleri de Avrupa'ya yönelik göçü bu şekilde kontrol altına alabilmek için, Akdenizin batısından gelenlere Afrika'da, doğusundan gelenlere de Türkiye'de, mültecilerin toplanıp elemeden geçirileceği dev kamplar yapmayı planlıyor.