Alparslan Hoca Boğaziçi olayları ve polisin eylemcilere uyguladığı sert müdahaleler hakkında değerlendirmede bulundu. İnsanların “Terörist” olup olmadığına Cumhurbaşkanı’nın değil, bağımsız mahkemelerin karar vermesi gerektiğini vurgulayan Alparslan Hoca Boğaziçi olayları ile bir takım karanlık odakların yanlış yönlendirmesini sonucu Cumhurbaşkanı’nın altının oyulduğu uyarısında bulundu.
Gerçekleşen eylemler esnasında polisin ağır müdahalelerini eleştiren Alparslan Hoca, üniversitelerin en entelektüel kuruluşlar olarak oy haklarının kısıtlanmaması gerektiğini vurgulayarak konuşmasını şu şekilde sürdürdü:
‘Protesto Anayasal Bir Haktır’
“Öncelikle bir şeye karşı gelmek, istememek bir haktır. Protesto bir haktır ve Anayasa’da buna hak vermektedir. Kanunlar da buna göre düzenlenmiştir. Ama ne Anayasa dinlenmektedir ne de kanunlar; protesto edenlere bu şekilde muamele yapılmaktadır. Önce 159 kişi gözaltına alınmıştı 98’i serbest bırakıldı. Hâlbuki cumhurbaşkanı bunların hepsi terörist demişti. O zaman bunlar niye serbest bırakıldılar? Sanıyorum daha sonra diğerleri de serbest bırakıldı. Aynı şekilde Ankara’da Boğaziçi’ni desteklemek için yapılan eylemlerde de 104 kişi gözaltına alınmıştı, herhalde onlar da serbest bırakıldı. Belki birkaç kişi bırakılmamış olabilir. Hani bunlar teröristti?
‘Kimin Terörist Olduğuna Bağımsız Mahkemeler Karar Verir’
Bir kere kimin terörist olduğuna cumhurbaşkanı mı karar verecek? Bu mahkemelerin vereceği bir karardır. Şahitler dinlenilir, deliller ortaya konulur ve mahkemede incelenir, bağımsız bir mahkeme tarafından -bağımsız mahkeme kaldıysa- karar verilirse geçerli olan odur. Siyasilerin söyledikleri bu gibi sözler geçerli değildir. Cumhurbaşkanı bir partinin başkanı değil midir? Dolayısıyla tarafsız değildir, tarafgirdir ve kendinden olmayanlara terörist demiş olmaktadır. Bunların içerisinde teröristler karışmış olamaz mı? Belki de olabilir, bilmiyorum. Ben onları savunmuyorum ama hepsinin birden, daha kimin ne olduğu belli olmadan hepsine birden terörist damgası vurmak bu vatana iyilik değil, kötülüktür. Ne oldu şimdi? Bu gibi olaylarla cumhurbaşkanının makamı da zedeleniyor.
‘Cumhurbaşkanının Altını Oyuyorlar’
Koskoca devletin başkanı herkese terörist diyor, ondan sonra mahkemeler onların hepsini bırakıyor. Ne oldu şimdi? Cumhurbaşkanının pozisyonu ne oldu? Devletin başkanı, devletin başı bu kadar düşürülmemelidir. O terörist dediyse kesin delilleri olması icap eder ve mahkeme kararını beklemesi gerekir. Kendisi oturup da delilleri incelemeyeceğine göre bu iş hâkimlerin işi olduğuna göre…
Benim cumhurbaşkanına da İçişleri bakanına da tavsiyem şu: “Siyah gözlüklülerin önlerine götürüp koydukları rapora inanmasınlar! Bu raporlarla cumhurbaşkanının altını oyuyorlar.” Cumhurbaşkanını yanlış konuşturtuyorlar ve onu sevmeyenleri, nefret edenleri çoğaltıyorlar. Yalan dolan raporlarla yanlış şeylere imza attırıyorlar. Cumhurbaşkanı artık bunun farkına varmalı!
'Sizin İşinize Gelen Kanun, Gelmeyen Kanun Değil'
‘Cumhurbaşkanı kendisinin yasal haklarını kullandı.’ Deniliyor. Kanunu yapan sizsiniz ya!
Kanun böyle miydi eskiden? Kanunu siz keyfinize göre değiştirdiniz!
Siz ne zaman kanuna uymuşsunuz ki? İşinize geldiği zaman kanuna uyuyorsunuz işinize gelmediği zaman telefon ile talimat veriyorsunuz. Hâkimlere bile talimat verdiğinizi herkes biliyor.
Siz ne zaman kanunlara uymuşsunuz ki? Kanun işlerine gelince geçerli, işlerine gelmediği zaman geçerli değil. Cumhurbaşkanı ‘Anayasa Mahkemesi’nin verdiği kararı bile tanımıyorum’ demedi mi? Hangi kanundan bahsediyoruz? Anayasa Mahkemesi’nin de üzerinde olan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararını da kaç defa tanımadı. Hangi kanundan bahsediyorsunuz? Sizin işinize gelen kanun, işinize gelmeyen kanun; kanun değil.
Bizim anayasal hakkımız Anayasa'nın 34. maddesinin birinci fıkrasında, “Herkes, önceden izin almadan, silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir.” denilmek suretiyle toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenlenmesinin izin alma koşuluna bağlanamayacağı açıkça ifade edilmiştir. Buna rağmen bize 100 tane mahkeme açtınız! Anayasal hakkımızı neden engellemeye çalışıyorsunuz?
Mahkemeler hâlâ sürüyor; 45 tanesinden beraat almışız hala daha mahkemeler bitmedi. Meselenin bir yönü bu. Kanunları kendileri istedikleri gibi çıkardılar.
Birincisi; aslında böyle değildi ama son zamanlarda memleketi tamamen tek adam sistemine doğru götürüyorlar. Yani önce kanunu tek adam sistemine göre değiştirdiler.
İkincisi; siz ne zaman kanuna uydunuz ki? İşinize geldiği zaman kanuni hakkım diyorsunuz, işinize gelmediği zaman telefonla işi bitiriyorsunuz. Kanun size o hakkı tanımıyorsa o zaman da telefonla işi bitiriyorsunuz.
Üçüncüsü; diyelim ki kanun daha evvelden beri böyle olsaydı yani cumhurbaşkanın rektörleri tayin etme yetkisi olsaydı valiler gibi (var gibi kabul edelim); peki, bu yetkinin size verilmiş olması hukuki olduğunu gösterir mi? Yaptığınız şey kanuni olabilir ama hukuki olmayabilir. Yani yaptığınız hak değil! Kanunu keyfinize göre değiştirirsiniz yaptığınız şey kanuni olabilir ama hukuki olmayabilir, hak olmayabilir.
‘Her Konuda Seçim Olduğu Halde, Neden Bu Konuda Seçim Hakkı Yok?’
Basit bir vakıf, dernek vb. de bile seçim vardır, halk bu işleri bilmez. Vakıf kuranlar, vakıf başkanları bilir. Vakfın üyeleri vardır; üyelerinden yönetim kurulu seçilir, yönetim kurulundan da başkan seçilir. Basit bir vakıf ya! Ufacık bir bina, normal bir ailenin oturduğu daire kadar icabında, öyle vakıflar var ki bir ailenin oturduğu 100 metre karelik bir bina kadar. Adı vakıf yani tabeladan başka bir şey yok. Sadece tabela olmasına rağmen devlet ona bile böyle kurallar koymuş. Üyelerin olacak, üyelerin seçim yapacak, genel kurul toplantısı yapılacak diyor. Basit bir dernek olduğu halde bunun seçimi olacak diyor. Kaç kişi? Hep arkadaş zaten. On tane üye var, on kişi seçim yapacakmış.
Vakıf, dernek bir kişinin kontrolüne geçmesin diye ona bile böyle kurallar koyuyorsunuz da koskoca üniversitenin kendisinin seçim yapmasına mı izin vermiyorsunuz? Sendikalar da seçim yok mu? Var. Partilerde kongreler yok mu, seçim yapılmıyor mu? Yapılıyor. Barolar da seçim yapılmıyor mu? Tabipler odasında seçim yapılmıyor mu? Ya, fırıncılar odasında bile seçim yapılıyor, kasaplar derneğinde seçim yapılıyor, bakkalların derneği seçim ile tayin ediliyor. Peki, koskoca üniversite? Hepsi aklı başında insanlar, profesörler, doçentler. Bunlar nasıl oy kullanmaz? Bakkallar oy kullanıyor; bakkallar derneğinin başkanını tayin ederken, kasaplar derneğinin başkanı tayin ederken kasaplar oy kullanıyor, vicdan ya! Üniversite profesörlerine oy kullandırmıyorsunuz. O zaman kim oy kullanacak?
‘Ülkenin En Entelektüel İnsanları Oy Kullanmaya Layık Değilse, Kim Layık?’
Üniversite profesörleri de oy kullanmaya layık değilse o zaman kim layık? Bu ülkenin en entelektüel insanları, okumuş insanlar oy kullanamıyor. Neden? Çünkü cumhurbaşkanı ben atayacağım dediği için yasal düzenleme ona göre yapılmış.
Bugün buraya gelmeden evvel haberlerde cumhurbaşkanının 11 üniversiteye daha rektör atamış olduğunu gördüm. Sanki bu olayların inadına ben atarım; 11 tane daha rektör atıyorum, dercesine üniversitelerle restleşme, inatlaşma; toplumla inatlaşma. Bunun sonucu AKP’nin bitmesidir. Bugün bu kadar olaylar devam ederken 11 tane üniversiteye rektör atadı. Mesele sadece kanuni mi değil mi meselesi değil. AKP’nin borazanlığını yapanlar çıkıp televizyonda yapılan şey yasal, kanuna uygun falan filan deyip duruyorlar. Kanunu siz bu hale getirdiniz, kanun böyle değildi ki!
Bir fırıncılar odasının bile seçimi var, bakkalların seçimi var, kasapların seçimi var, sendikaların var, baroların var, tabipler odasının; her şeyde her tarafta seçim var. Neden üniversiteye gelince seçim yok? Tam aksine asıl üniversite de seçim olması gerekir. Çünkü rektör başarılı bir insan olmalı, herkesin sevdiği saydığı birisi olmalı, en çalışkan, herkesin oyunu almış bir insan olmalı ki üniversitesini dünyadaki ilk 500 Üniversite arasına girdirebilsin.
‘Üniversitelerimizin Durumu Rezalet!’
Bizim üniversitelerimiz rezalet! Şu kadar üniversite açtık deyip duruyoruz ama üniversitelerde mezun olanların bir şey bildiği yok. Türkiye’de sanıyorum iki tane üniversite ilk beş yüze girdi: Biri Sabancı diğeri Koç muydu, neydi? O da arkasında büyük bir güç olduğu, çok güçlü, zengin olduğu için ilk beş yüze girebildi. Bu kadar üniversitemiz var lakin ODTÜ bile benim bildiğim kadarıyla girememişti ilk beş yüze; Boğaziçi’ni bilmiyorum.
Türkiye’nin en kaliteli üniversiteleri bile giremedi. Çünkü hep böyle kayyum rektörler atanmış; rektörler başarısız. Adamını bulan rektör oluyor. Liyakate bakılmıyor. Allah Azze ve Celle Nisâ 58. Ayette buyuruyor ki: “İnna(A)llâhe ye/murukum en tu-eddû-l-emânâti ilâ ehlihâ” “Allah size emanetleri ehil olanlara vermenizi emreder.” Liyakat sahiplerine, layık olanlara verin. Siz kendi adamlarımıza veriyorsunuz; diyelim ki o da layık değil, ehil bir insan olmayabilir. Belki başka bir görüşten bir profesör daha ehildir, olabilir mümkündür. O zaman ne oluyor? O üniversiteler bilim yuvası olmaktan çıkıyor, siyaset yuvasına dönüşüyor ve orada bilim üretilmiyor. Yani adı büyük ama hiçbir ürünü yok. Boğaziçi Üniversitesi’nin, ODTÜ mesela -en kaliteli üniversitelerimiz bunlar- hangi alanda bir başarı ortaya koyabilmişler?
Bu atama sistemi ile aslında bir şey olduğu yok. Daha önceki de öyleydi, o zaman altı tane aday seçiliyor yine belki en başarısız en az oy alan, en az layık olan kişiyi cumhurbaşkanı atıyordu. Yine bir şey olmuyordu. Üniversite rektörleri atanırken aslında siyasi görüşünden ziyade o üniversiteyi ne kadar kalkındıracağına bakılması lazım. Bu kişi üniversitesini dünyanın ilk 500 Üniversitesi içine dahil edebilecek mi? Buna bakılması lazım. Ama bunlar tamamen seçimi terk ettiler.
‘Sizin Yapacağınız Anayasa Özgürlükçü Olamaz!’
Şimdi bu insanlar ‘Biz yargı reformu, anayasa, ekonomik reform yapacağız bir de -yeniden son günlerde çıkan bir laf- anayasayı baştan, yeni bir anayasa yapacağız.’ diyorlar. Sizin zihniyetiniz bu! Siz bir kere üniversite rektörünün hocalar tarafından seçilmesine karşısınız! Siz rektörleri ben atayacağım, diyen insanlarsınız! Sizin yapacağınız anayasa özgürlükçü olamaz ki! Benim korkum mevcut kanunları daha da kötüye götürecek olmaları. Aslında anayasada da belli bir fikir ve ifade hürriyeti var, kanunlarda da var ama kimseyi konuşturtmuyorlar. Kanun öyle olduğu için değil telefonla yasaklıyorlar, izin vermeyin diyorlar. Yoksa kanun aslında izin veriyor.
Bakın bizim bu kadar basın açıklamalarımıza hep müdahale ettiler, 100 tanesine mahkeme açtılar, 20 tanesi savcılıktan döndü, 80 tanesi mahkeme edildi, 45’inden beraat ettik, 35’i devam ediyor. Son bir yıldır karışmıyorlar. Bizim yaptığımız kanunsuzluksa son bir yıldır niye karışmıyorsunuz? Yaptığımız şey kanuna uygun. Biz hakkımızı kullanıyoruz, o yüzden artık kanunu bildiğimizi bildikleri için karışmıyorlar, kanun bilmezseniz yapacaklarını yapıyorlar. Şimdi karışmıyorlar, daha evvel de karışmasaydınız! Bu kadar olayda bu kadar mahkemede olmazdı. Biz de uğraşmazdık, savcı da hâkim de polis de uğraşmazdı. Bu ne zülümdür!
Anayasa Mahkemesi’ni Dinlemeyenler Yeni Bir Anayasa Yapsa Ne, Yapmasa Ne?’
Siz busunuz! Kanun özgürlükçü olsa bile siz engelliyorsunuz kanuna uymalarını, yetkililerinin sizin talimatlarınıza göre davranmalarını sağlıyorsunuz, telefonla talimat veriyorsunuz! Bırakın emniyet müdürü, savcı, hâkim kanuna göre davransın; hayır! Telefona göre davranacak, yapmasında görsün gününü. ‘Biz anayasa yapacağız.’ diyorlar. Vallahi bunların yapacağı anayasa daha baskıcı, tek adam sistemine uyumlu bir anayasa olacaktır.
Zaten MHP: ’yeni sisteme uygun bir anayasa olmalı.’ Diye söyledi. Yeni sistem ne? Tek adam sistemi buna uygun bir anayasa. Demek ki daha baskıcı bir anayasa planlıyorlar. Bence bu anayasa ile bu kanunla istedikleri kadar baskı yapamıyorlar, telefonla da bir yere kadar yapabiliyorlar. Herhalde daha baskıcı bir anayasa düşünüyorlar. Mesela rektörlerin seçiminde üniversite hocaları oy kullanırken bunu iptal edenler tamamen benim emrim ile tayin edilecek diyenler özgürlükçü bir anayasa yaparlar mı? Mümkün mü? Anayasa Mahkemesi’ni dinlemiyorum diyenler yeni bir anayasa yapsalar ne olur yapmasalar ne olur? Anayasa Mahkemesi’ne dinlemiyorum, diyor. Ondan sonra hâkime, savcıya talimat veriliyor. Bu ülkede anayasa değişse ne olur değişmese ne olur? Kanunlar daha özgürlükçü olsa ne olur olmasa ne olur?
Sonuçta telefonla iş bitiyor, kanunla değil. Bence birileri cumhurbaşkanını çok fena yönlendiriyor. Hiç farkında değil yoğun bir hayat yaşadığı için hiç farkına varmıyor. Bu nasıl bir cümle ya? Biz basın açıklaması yaparken polis: ’Mesafeli durmak zorundasınız, maske, mesafe vs.’ diyor.
Salonlar zaten yasak. Hiçbir yerde bize bir şey yaptırmıyorlar, hiç kimseye de yaptırmıyorlar ama kendilerine her şey serbest. Hani eşitlik vardı, hani pandemi vardı? Bu nasıl bir cümle? Halk ile alay mı ediyorsunuz? Bu nasıl bir mantık? Pandemiye rağmen tıklım tıklım doldurmuşsunuz, çok sevindim demek ne demek? O zaman neden camide bizi mesafeli durduruyorsunuz? Neden başkalarına miting hakkı vermiyorsunuz? Neden bize konferans hakkı vermiyorsunuz? Hani eşitlik vardı, sizin hakkınız varsa bizim de hakkımız var. Biz de bu vatanın çocuğuyuz.
‘Bu Ülkede Anayasa Yapsanız Ne Olur, Anayasayı Dinleyen Yok ki!’
Yeni anayasa ile çok bir yere varılabileceğini sanmıyorum. Çünkü anayasal değişiklik yapabilmek için hiçbir partinin çoğunluğu söz konusu değil. Onu başarabilecek sayıya ulaşması mümkün değil. CHP'nin destek vermediği bir anayasa taslağı olursa kesinlikle onu anayasaya geçemezler. 3/2 çoğunluk mümkün olmuyor, kaç parti işin içinde olursa olsun. Ki zaten HDP büyük ihtimalle destek vermeyecektir.
Dolayısıyla CHP’siz bu iş mümkün değil ve CHP'nin de İyi Parti'nin de şartı eski sisteme dönmek. Halbuki yeni anayasa çalışması ise yeni sisteme uygun bir anayasa iddiasıyla başlatılıyor. Yeni sisteme uygun bir anayasayı CHP, İyi Parti, HDP, Saadet Partisinin de kabul etmesi mümkün değil. Dolayısıyla bu sadece çalışma olarak kalır, belki de laf olarak kalır. Hiç başlamadan biter ve zaten herkes görüyor. Bu ülkede var olan anayasayı, kanunu kim dinliyor ki? Telefonla iş bitiriyorlar. Bu ülkede anayasa yapsanız ne olur, baba yasa yapsanız ne olur? Dinleyen yok ki.
Şu anlayış var, ‘burada benim dediğim olur’ anlayışı var. Ertuğrul filminde hani töre töre deyip duruyor ya töremize göre ne din var ne iman. Töre töre töre... Başka bir şey yok. Töreyi dinin yerine koymaya çalışan bir film. Bazı güzel şeyler de var ama bu yönü de var. Orada bir gün birisi, Ertuğrul Bey’e töremiz öyle değil beyim deyince “Töre de benim, bey de benim, benim dediğim olur.” dedi aslında. O anlayışı sürdürüyorlar.
Şimdi anayasa da kendileri, kanun da kendileri durum bu olduktan sonra anayasa değişse ne olur, değişmezse ne olur? Bugün anayasayı şöyle değiştirirler, yarın yine o işlerine gelmediği zaman “Anayasayı dinlemiyorum.” derler olur, biter. Artık iş çığırından çıkmış, memleketin çivisi çıkmış, şanzıman dağılmış, motor patlamış, karbüratör tıkanmış artık yürümüyor yani. Anayasa değişse ne olur ki? Çok farklı bir gelişme lazım.
Anayasanın değişmesi kesinlikle hiçbir şeyi halletmeyecektir ve artık kimsenin böyle bir beklentisi de yok, böyle bir ümidi de yok. Anayasa değişikliği başarılamaz, yeni anayasa yapılamaz; yapılsa bile bir şey değişmez. Bu zihniyet değişmediği müddetçe anayasa ne olursa olsun, telefonla talimat verildiği müddetçe anayasanın değişmesinin ne ehemmiyeti olabilir? “Anayasayı dinlemiyorum.” denildiği müddetçe anayasa değişse ne olur değişmezse ne olur? Bence düşündükleri şey daha özgürlükçü bir anayasa değil, tek adam sistemine daha uygun bir anayasa. Cumhurbaşkanının yetkileri daha da arttırılacak benim tahminim.
Öyle bir anayasa çalışması düşünülüyor ve biraz da kamuoyunu rahatlatmak için söyleniyor gibi geliyor bana. Çok samimi de görmüyorum. Sanki gündem değiştirmek için ortaya atılmış gibi. Bir kere CHP, bu işin içinde olmayacak belli. CHP olmadan da zaten anayasa değişikliği mümkün değil. CHP'nin şartı; parlamenter sistem. Güçlendirilmiş parlamenter sistem, cumhurbaşkanı eskisinden de daha az yetkili demek. CHP'nin istediği cumhurbaşkanı tamamen temsili bir görev ifa edecek.”
Eskisinden daha da sembolik bir görev ifa edecek. Eskiden parlamenter sistem de birinci partiye vermesi tahammüller gereğidir. Cumhurbaşkanının yani hükümet kurma görevini en fazla oy alan partiye vermesi tahammüller gereğidir ama ikinci partiye de verebilir Demirel gibi. Böyle bir hak vardı. Şimdi güçlendirilmiş parlamenter sistem dedikleri sistemde cumhurbaşkanının böyle bir hakkı olmayacağını en çok oy alan kim ise hükümet kurma vazifesini ona vermek zorunda. Kendisinin durumu daha sembolik!
Cumhurbaşkanının yetkilerinin azaltıldığı, başbakanının ve meclisin yetkilerinin arttırıldığı bir sistemden bahsediyor muhalif partiler. Halbuki AKP ve MHP ise tam tersine şu anki sistemi daha da güçlendirme peşindeler. CHP buna razı olmayacaktır ve “Biz senin yetkilerinden zaten muzdaribiz. Biz tek adam sisteminden muzdaribiz. Senin daha da yetkilerini mi arttıracağız.” diyeceklerdir ve reddedeceklerdir.
Ben bunun bir yere varacağını sanmıyorum. Çünkü 3/2 oy almak kolay değil. 400 milletvekili demek. 600 milletvekilinden 400'ünün oyunu almak kolay değil. Bu işin gerçekleşeceğini sanmıyorum ama eğer AKP, Erdoğan, MHP'den rahatsızsa MHP’ye muhtaç durumda şu anda %50 artı 1 alamayacağını biliyor. Hep MHP’ye muhtaç kalıyor. MHP’de bunu çok iyi kullanıyor ve gerçek iktidar MHP olmuş gibi âdeta. Görünüşte bütün sorumluluk ve zahmet AKP'nin sırtında yani davul AKP'nin sırtında ama tokmak MHP'nin elinde. Bunu herkes biliyor, bu işi takip eden, bu konulardan anlayan herkes bunun böyle olduğunu biliyor.
Yeni Sistem AKP’yi Zayıflattı
Erdoğan bundan rahatsızsa, belki CHP ile gizli anlaşma yaparsa “Evet, eski sisteme döneceğiz.” derse kendisi cumhurbaşkanı değil de başbakan olmak istiyorsa -eski sisteme göre- belki o zaman böyle bir anayasa çalışması başarılı olabilir. “Yok, ben bu sistemde ısrarcıyım.” diyorsa halbuki bu sistemi kendisinin lehine değil, her zaman MHP'ye muhtaç. Aslında AKP tuzağa düştü, AKP birtakım güçlerin ve MHP'nin tuzağına düştü. Onlar güçlendi, AKP zayıfladı. Bu yeni sistem AKP'yi zayıflattı. Güçlenmiş zannediyor ama esasında sürekli onlara muhtaç olduğu için gerçek güç elinde değil. O zaman tek adam olsan ne olmasan ne.
Herkes tek adam diyor ama esasında tek adam da değil. Gerçekte hep başkasına muhtaç. Tek adam esasında kimseye muhtaç olmaz ama AKP şu anda hep MHP'ye muhtaç. Bu nasıl ‘tek adam’ sistemi? AKP bunu çok geç anladı. Belki bundan dolayı hatasını anlayıp bu sistemden vazgeçmeye razı olursa, partili cumhurbaşkanı olmaktan vazgeçerse belki CHP de destekler, belki yeni anayasa yapılabilir ama MHP buna ne kadar müsaade eder, AKP buna ne kadar hazır, tartışmalı. Pek ümidim yok yeni anayasa yapılabileceğinden. Yapılsa bile çok özgürlükçü olmayacak, belki daha da katı olacaktır. Çünkü yeni anayasa lafını edenler özgürlükçü insanlar değiller. Yeni anayasa lafını edenler, sürekli baskıcı kanunlar çıkartan partiler.
Düşünün, Molotof’u bomba sayan kanun çıkarttılar, makul şüphe kanununu çıkardılar. Emniyet, askeriyenin tankını, topunu kullanacak. Mahalle içinde tank. Böyle bir hükümetin daha özgürlükçü bir anayasa hazırlayacağını hiç zannetmiyorum. Sanki mevcut anayasanın özgürlükçü olmasından kısmen de olsa -beğendiğim için söylemiyorum- bazı haklar tanınmasından rahatsızlar, sanki daha da baskıcı bir anayasa düşünüyorlar gibi bir ihtimal var.
Ben iyi bir sonuç vereceğini sanmıyorum. Taslaklarını bir görelim, daha isabetli konuşuruz ama şu anda görünen bu.