Alparslan Hoca, ‘Gündeme İslami Bakış’ adlı yayında, yeni anayasa düzenlemesiyle tekrar tartışmalara konu olan ‘Laiklik’ hakkında açıklamalarda bulundu. “Kimseye sormadan Allah’ın hükümlerini kaldıranlar, kendi kanunlarına gelince değiştirilmesinin teklif dahi edilmesini kabul etmiyor! Siz kutsal olmayanı mı kutsallaştırıyorsunuz?” diyen Alparslan Hoca, şu ifadeleri kaydetti:
‘Laikliği kutsallaştırmanın bir gereği yok!’
“Aslında bu toprakların ve bu milletin mayasında lâiklik yoktur. Aslına bakarsanız, dünyada 200’e yakın devletin 4 tanesinden–Türkiye’yi de sayarsanız 5 tanesinden- başka lâikliği resmi olarak kabul eden devlet yoktur. Sanıyorum 210 civarında devlet var, bunların 5 tanesi- Fransa, Meksika, Japonya, Portekiz- lâikliği kabul etmiş, Türkiye’yi de sayarsanız 5 olur. Ve bu ülkelerde laikliği 1950-60’larda, kabul etmişler. Türkiye de 1982 anayasasıyla kabul etmiş.
Yani 1950’lerden önce dünyadaki devletlerin anayasalarında lâiklik diye bir şey mevcut değil. Belki pratikte var, belki birçok devlet aslında laikçe yaşıyor, anayasalarında olmasa bile lâik bir düzene sahip, dini referans almıyor olabilirler. Dine uygun, dinin hükümlerini dikkate alan bir medeniyet değiller ama en azından lâikliği koymamak suretiyle gerektiğinde dini de hesaba katarak, dini referans alarak kanunlar çıkarabilmektedirler.
Lâikliği anayasaya koyduğunuz zaman ise artık dini referans alarak kanun koyamazsınız. “Dinimize göre de böyledir, o halde böyle kanun koyuyoruz” diyemezsiniz. İşte bu yönüyle tehlikelidir. Neden Almanya gibi, İngiltere gibi, Amerika gibi, halkları Hristiyan ya da Yahudi olan İsrail gibi ya da ateist olan Rusya ve Çin gibi –ki bunlar sosyalisttir- birçok devlette lâiklik yok? Lâikliği kutsallaştırmanın bir gereği yok. Bakın tüm dünyada; Yahudiler, Hıristiyanlar ve ateistler bile bunu anayasalarına koymuyorlar. Biz ki burada bin yıldır yaşayan Müslümanlarız, bu millet bin yıldır Müslüman; sonuçta lâiklik bu milletin malı değil, bu topraklardan çıkmış da değil. Neden tartışılmasın, neden bu konu konuşulmasın?
'Lâikliğin Konuşulmasından Kimler Rahatsız?'
Lâikliği, lâikliğin tartışılmasını kimler istemez? Normalde bir entelektüel her konunun konuşulmasına taraftar olur. Biz bir Müslüman olarak, Allah’ın ve peygamberinin tayin ettiği konular dışında, her konuda konuşmayı ve tartışmayı kabul ederiz. Bir entelektüel ise Kur’an’ı ve sünneti kabul etmeyen, Müslüman olmayan bir entelektüel ise her konuda tartışmaya açıktır. Onun Kur’an’ı ve sünneti olmadığı için, kutsalı olmadığı için her konuda tartışmayı kabul eder. Dolayısıyla bu konu (laiklik) neden konuşulmasın? Laikliğin konuşulmasından kimler rahatsızdır?
Aslında devletleri idare edenler -derin devlet ya da resmi devlet- kimlerin borusu ötüyorsa, kimlerin dediği oluyorsa onlar lâikliğe çok taraftar olurlar çünkü onların dediği olmaktadır.
Lâikliği savunanların hepsini aynı kefeye koymak adaletsizlik olur. Bunlar iki kısım; bir kısmı iyi niyetli olanlar, yani lâikliği bir çare gibi görenler. Bir din diğer dinlere baskı yapmasın, diye düşünenler bunun da çaresinin lâiklik olduğuna inananlar ya da dinin bazı kimseler tarafından siyasete alet edilmesini istemeyenler lâiklik taraftarı olabiliyorlar. Bunlar iyi niyetli olarak bakanlar, aslında bunlara izah mümkündür.
Din hiç kimsenin aleti olmaz, olamaz. Din bunu kabul etmez. Yeter ki dindarlar gerçek dini ortaya koysunlar. O zaman birileri dini siyasete alet etmek isterse rezil olur. Dindarlar, bu yapılanın dini siyasete alet etmek olduğunu, kendi menfaatleri için dini kullandığını ispat ederler ve onu rezil ederler. O halde burada sorun yok. Dinin siyasete alet edilmemesi için lâikliğe gerek yoktur. Dindarların dini bilmesi, dini açıkça ortaya koymaları yeterlidir. Eğer dinin siyasete alet edilmemesi için lâikliği şart olarak görürsek, o zaman lâikliğin siyasete alet edilmemesi için neyi çare olarak göreceğiz?
'Lâikliği Kullanarak Yıllarca Müslümanlara Zulmettiler!'
Bazı kimseler de lâikliği kullanıyorlar. Kendi şahsi menfaatleri için ya da şahsi ideolojileri için lâikliği kullanıp yıllarca Müslümanlara zulmettiler. Başörtüsünü bile yasakladılar. Başörtüsünü yasaklarken neye dayanıyorlardı? Lâikliğe dayanıyorlardı. Ne alakası varsa? Lâiklik başörtüsünün yasak edilmesini mi emrediyor, nereden çıktı? Bunu kullandılar. Lâiklik böyle değildi.
Aslında lâiklik başörtüsüne karışmaz, ama kullandılar. “Birileri dini siyasete alet edecek” diye korkanlar neden lâikliğin de siyasete alet edildiğini görmezler, neden bundan korkmazlar? Ben onları bunu düşünmeye davet ediyorum. Dini siyasete alet etmesinler diye lâikliğe gerek yok. Dinin öğrenilmesi ve öğretilmesi yeterlidir. Dindarlar dini ortaya koyarlarsa zaten menfaatçilerin de menfaatçi olduğu, karaktersiz olduğu, dini kullandığı ortaya çıkacaktır.
'Lâikliğin Olmadığı Bir Toplumda Diğer Dinler Baskı Altında Değildir!'
Devletin lâik olmasını doğru bulanlar, bunu bir dinin diğer dinlere baskı yapmasını engellemek için doğru buluyorlarsa bu da geçerli bir mazeret değildir. Çünkü İslam tarihinde İslam hâkimdi ama diğer dinlere de özgürlük verilmişti. Şimdikinden daha fazla özgürlük vardı. Hatta Hıristiyanlara ve Yahudilere verilen özgürlük, bugünkü düzende verilenden çok daha fazladır. İslam tarihini incelerlerse göreceklerdir. Bugünkünden çok daha fazla hak verilmiştir.
Mesela bugün hala İstanbul’da Ortodoksların ruhban okulunun açılıp açılmaması tartışılıyor. İslam medeniyetinde bunlar kendi okullarını açmışlardır, bunlar sorun olmamıştır. Bakın bu devlette bunlar hala tartışma konusudur. O halde İslam’ın hâkim olduğu, lâikliğin olmadığı bir toplumda da aslında diğer dinler baskı altında değildir. Eğitimlerini de yapıyorlar, ibadetlerini de yapıyorlar, istedikleri gibi evleniyorlar, kendi dinlerine göre boşanıyorlar, miras taksimi vs. kendi dinlerine göredir.
Peygamberimiz Medine’de Yahudilerle anlaşma yapmıştı. Medine Vesikası dediğimiz o anlaşma, Yahudilerle ve müşriklerledir. Herkesin kendi hakları vardı, kendi dinlerine göre yaşama hakkı vardı. Yahudiler suçlulara kendi dinlerine göre hangi cezayı vermeleri gerekiyorsa o cezayı verebiliyordu. Kendi mahkemeleri vardı. Medine lâik miydi, Peygamberimiz lâik miydi? Hayır. Efendimizin kurduğu medeniyet, İslam medeniyetiydi ama İslam medeniyetinde Yahudiler kendi şeriatine göre, kendi kanunlarına göre idare ediyor, mahkemelerinde kendi kanunlarına göre hüküm veriyorlardı. Müşrikler deseniz; onlar da kendilerine göre özgürdüler. Demek ki bunun için lâikliğe gerek yok.
Lâiklik aslında Türkiye’de bir ihtiyaç olarak doğmadı. Avrupa’da belki bir ihtiyaçtı. Avrupa’da kilise, cennetten arsalar satıyordu, bununla büyük paralar elde etti. Bu büyük paraları devlete, krallara faizle borç olarak verdi. Hâlbuki faiz onlarda da haramdır. Bu şekilde büyük paralar elde ettiler ve devleti kontrolleri altına aldılar. Aynı kilise, bir taraftan cennetten arsalar satarken diğer taraftan ruhbanlığı insanlara tavsiye ediyordu.
Bir taraftan da fakirlere kötülük yaptılar. Fakirlerin krallara itaat etmelerini sağladılar. Kilise adamları, Hristiyan âlimleri devletle iş birliği yaptılar, dinlerini devlete sattılar. Kralların yapmış olduğu zulümleri desteklediler. İşte bütün bunlardan sonra insanlarda “Din devlete karışmasın” gibi bir anlayış oluştu. Din bu şekilde daha kötüye gidiyor.
Din adamlarının yaptığı yanlışlar yüzünden dini duygular daha da azalıyor. Devlete müdahale edenler, doğru düzgün müdahale etmiyorlar; kendi menfaatleri doğrultusunda müdahaleler yapıyorlar. Krallarla işbirliği yapıyorlar ve halkların sömürülmesine, krallar tarafından ezilmesine yardım ediyorlar. İşte bunlar ortaya çıkınca “Devletin dini olmasın, kilise devlete karışmasın” diye bir anlayış oluştu. Kilise devlete karışmasın. İşte lâiklik bu: Din devlete karışmasın.
‘Kur’an, Dünyayı İdare Etsin Diye Gönderildi!’
Laiklik Batı’da bir ihtiyaca binaen doğdu. Ama İslam âleminde böyle bir ihtiyaç hiçbir zaman olmadı. Allah zaten kitabını dünyayı idare etmek için gönderdi, ahiret için göndermedi. Biz bu kitapla dünya devleti olduk ve bizim dünyamızda, İslam âleminde ‘ruhban sınıfı’, ‘din adamları sınıfı’ diye bir sınıf olmadı. Ulema var ama din adamları sınıfı yoktur. Özel hakları falan da yok. İslam âleminde imtiyazlı bir sınıf yok ama Batı âleminde böyle sınıflar vardı. Onlardan biri de din adamlarıydı. İşte bütün bunlar birlikte ele alındığı zaman görülecek ki; laiklik aslında Batı için bir kurtuluş olmuştur ama İslam âlemi için bir ihtiyaca binaen doğmamıştır.
‘Lâiklik ile Dinin Hükümlerinden Kurtuluyorlar!’
Aslında laiklik İslam âlimlerinden kurtulmak için değil, dinin hükümlerinden kurtulmak için doğmuştur. Hıristiyan dünyasında Hıristiyan âlimlerinden ve kiliseden kurtulmak için, İslam âleminde ise Kur’an’ın hükümlerinden kurtulmak için doğmuştur. Lâiklik olmazsa, siz bir Müslüman olarak devleti idare edenlere “Şu yaptığınız İslam’a göre haramdır, şu yaptığınız İslam’a göre caiz değildir, böyle yapamazsınız” dersiniz. O zaman tabi bunlar rahatsız olurlar.
Devleti idare edenler, sizin onlara dini referans alarak itiraz etmenizden tabi rahatsız oluyor. Çünkü halk da Müslüman, o zaman devletten soğuyor, devleti idare edenlerin yanlışlarını görüyor. Lâikliği ilan ettikleri zaman bundan kurtulmuş oluyorlar. Artık siz, lâik devletin idarecilerine “Yaptığınız haramdır” diyemiyorsunuz. Adam “ben lâikim” diyor, “ne haramı ne dini ne imanı, ben zaten lâikim” diyor.
Yani devleti idare edenler lâiklik sayesinde dini itirazlardan kurtulmuş oluyorlar. O zaman geride ne kalıyor? Kanunlar kalıyor. Dinî kanunlar saf dışı, geride bir tek kendi koydukları kanunlar kalıyor. Onu da zaten kendi istediği gibi değiştiriyor. Buna rağmen bazen kendi koyduğu kanun bile kendi işine gelmiyor onu da telefonla hallediyorlar, talimatla hallediyorlar. “Kanun öyle olsa bile siz böyle yapacaksınız.” diye talimat veriliyor, oluyor bitiyor.
Laiklikle dinin hükümlerinden kurtuldular. Bazen de bazı olayları bahane ederek ya sıkıyönetim ya da olağanüstü hâl (OHAL) ilan ediyorlar. O zaman da mevcut kanunlardan da kurtuluyorlar. Ne kaldı geriye? ‘Olağanüstü hâl’ diyorlar, parlamento saf dışı. ‘Olağanüstü hâl’ diyorlar, kanunlar saf dışı. Kararnamelerle memleketi idare ediyorlar, keyfi idare… Lâiklikle dinden kurtuluyorlar. Olağanüstü hâl ya da sıkıyönetimle kanunlardan kurtuluyorlar. Daha olmazsa telefonla işi bitiyorlar.
‘İşte Gerçek Tartışma İşte Budur: Laiklik mi, İslam mı?’
Aslında lâikliğin bizim dünyamızın ürünü olmadığını herkes bilmeli. İslam, dünyayı idare etmek için gelmiştir. Dünya ile ilgili hükümleri vardır. Kur’an-ı Kerim’i kabul edenler, bu hükümleri kabul etmek zorundadır. Lâik devlet bu hükümleri kabul etmez. Bu topraklar Müslümanların topraklarıdır, burada Müslümanlar yaşamaktadır. Neden ben Almanya’dan, Fransa’dan, İngiltere’den, İslam düşmanlarından kanun alacağım? Neden Kur’an’dan, kitabımdan, Allah’tan almayacağım? Bunu nasıl açıklayabilirler?
Bize saldırmış olan İngiltere’den, Fransa’dan, Yunan’dan, Amerika’dan, hainlerden, düşmanlardan kanun alacaksınız; Rabbim dediğiniz Allah’tan ve onun kitabından almayacaksınız. Bu nasıl açıklanabilir? Esasında gerçek tartışma budur. Sonuçta televizyona çıkan konuşmacıların hepsi lâikliği savunan insanlar. O zaman tartıştıkları konu ne? Detay. Particilik yapıyorlar. Birisi şu partiyi, birisi diğer partiyi savunuyor. Kendi partilerinin sözcülüğünü yapıyorlar. Aslında gerçek tartışma yapılmıyor, detay meselelerle uğraşılıyor. Gerçek tartışma işte budur: Laiklik mi İslam mı? Allah’ın dünyasında Allah’ın dediği mi olacak insanların dediği mi olacak? Gerçek tartışma budur. Bu tartışma yapılmalıdır.
‘Kutsal Olmayanı, Kutsal Yaptınız!’
Nasıl oluyor da kimseye sormadan Allah’ın hükümleri kaldırılıyor, hilafet kaldırılıyor, kimseye de sorulmuyor? Mesela hilafet ya da Allah’ın hükümleri referandumla mı kaldırıldı ve lâiklik referandumla mı getirildi? Lâikliğin ne olduğunu halk anladı mı, halk bildi mi? Halka anlatıldı mı? Aleyhinde konuşanlar konuşturuldu mu, müsaade edildi mi? Halk 1982’de gerçekten bilerek mi oy verdi?
Kendileri Allah’ın kanunlarını bile kaldırırken kimseye sormaya gerek bile görmüyor. Sonra “Lâikliğin değiştirilmesini teklif dahi edemezsiniz” diyorlar. Bu ne demek? “Benim koyduğum bu esas, Allah’ın koyduğu esastan üstündür” demektir. Ben Allah’ın hükümlerini kaldırırken kimseye sormam ama siz benim koyduğumu kaldıramazsınız, kaldırılmasını teklif dahi edemezsiniz. Bu ne demek? “Şunu teklif dahi edemezsiniz” derseniz fikir ve ifade hürriyeti nasıl sağlanacak? Siz Allah’ın hükümlerini kaldırırken kimseye teklif dahi etmediniz. Halka sormadınız bile, direkt kaldırdınız. Ama şimdi sizin kabul ettiğiniz bir esası, birisinin değiştirilmesini teklif dahi etmesine izin vermiyorsunuz.
Siz kendinizi Allah’tan büyük mü görüyorsunuz? “Ben kimseye sormadan Allah’ın hükümlerini kaldırırım, halk kim oluyor, millet kim oluyor?” diyorsunuz ama sizin kabul ettiğiniz bir esasın -ki dünya da 3-5 devletten başka kimsenin kabul etmediği lâikliği- kimse değiştirilmesini teklif dahi edemez “çünkü bunu ben koydum” diyorsunuz. Şimdi siz Allah’tan büyük müsünüz? “Yok, ben öyle bir şey kast etmedim” “Bizim kastımız o değildi.” diyorlarsa tamam, o zaman kastınız o değilse, bırakın bu konu tartışılsın. Siz her şeyi tartışıyorsunuz da buna gelince mi bu tartışılmaz oluyor? Kutsal mıdır? Siz kutsalı kaldırdınız, kutsal olmayanı kutsal mı yaptınız?
'Lâiklik Güçlendikçe Dinsizlik Çoğalıyor!'
Tweette de ifade etmiştim; Papa Jean Paul, ölmeden önce lâiklikle ilgili birkaç cümle söylemişti. “Lâiklik dünyayı dinsizliğe götürdü. Ateizmin yükselmesinde lâikliğin payı çoktur” dedi. Demek ki Hıristiyan dünyası da bundan rahatsız… Ne bir Hıristiyan ne bir Yahudi ne bir Müslüman dinsizliğin yayılmasını istemez. Aslında lâiklik güçlendikçe dinsizlik çoğalıyor, toplumda ateizm çoğalıyor.
O halde biz Müslüman olarak meseleye nasıl bakarız? Allah’ın ve Resulünün hüküm koyduğu bir meselede Müslüman bir insana düşen ona itaat etmektir. Farklı bir görüş ortaya atamaz. Çünkü Allah’tan iyi bilemez. Eğer Allah ve Resulü bir hüküm koymadıysa o meselede ilim adamları görüşünü söyler. O halde bu meselede Allah ve Resulünün lâik olun diye bir hükmü mü var da bunun hakkında kimse konuşamaz deniliyor? Bir Müslüman ancak Allah ve Resulü hüküm koyduğunda konuşamaz. Bu mesele öyle bir mesele olmadığına göre bırakın da insanlar görüşlerini söylesinler.