Soma davası hakkındaki son gelişmeyi Alparslan Hoca katıldığı Gündeme İslami Bakış programında değerlendirdi.
Soma’da 2014 yılında 301 madenciye mezar olan facianın dosyasını inceleyen Yargıtay 12'nci Ceza Dairesi, 2020 yılının ekim ayında verdiği kararı itiraz üzerine bozdu. Üyelerin değişmesinin ardından tutuklu bulunan 4 sanık tahliye edildi.
Acısı hala unutulmayan Soma davası için böyle bir adım atılmasını değerlendiren Alparslan Hoca “Zenginseniz, yukarılarda dostlarınız varsa 300 kişinin ölümünden sorumlu olsanız bile iki sene sonra çıkarsınız. Öyle bir imkânınız yoksa basit bir şeyden ötürü yıllarca yatarsınız, kimse sizi hatırlamaz bile. Bu adalet mi şimdi?” yorumunda bulundu.
Alparslan Hoca’nın Soma davası hakkındaki gelişmeye dair açıklaması:
'Adaletin Geldiği Nokta! Güçlüysen Hapse Girmezsin ya da Girsen Bile Çabuk Çıkarsın'
"Adaletin geldiği nokta! Yani mahkemenin üyeleri değişince sanki kanun değişti. Kanun değişmedi, kanun aynı kanun. Soma davası hükmü niye değişti, mahkeme üyeleri neden değişti? Demek ki bu madenin sahibi çok güçlü, demek ki yukarılarda adamları var ve demek ki ağır ceza verilmesin diye mahkemenin üyeleri değiştirildi. Bunların lehine karar verecek ya da cezalarını hafifletecek hakimler ayarlandı, oraya yerleştirildi ve onların verdiği kararla bu kişilerin hepsi hapisten kurtuldular.
Bu olay şunu gösteriyor; “Güçlüysen ya hapse girmezsin ya da çok yatmazsın. Girsen bile çabuk çıkarsın. Güçlü değilsen arkanda kodamanlar yoksa, bakanlar yoksa uzun süre kalırsın, isterse suçun olmasın.” Demek ki bu ülkede hukukun üstünlüğü değil güçlülerin hukuku işliyor. Üstünlerin hukuku varmış. Öyle büyük bir madenin sahibi herhalde çok zengindir, bakanı da başbakanı da tanıyan bir insandır. Danıştay’ı da Sayıştay’ı da Yargıtay’ı da bilir. Herhalde büyük zenginler onlar. Anlaşılan Soma davası halledilmiş ve bu kişilerin hepsi tahliye edilmişler. Elbette bir kasıt yoktur, kimse böyle bir olayın olmasını istemez. Ben onların da kasten yaptığını iddia edemem. Elbette ki kimse böyle bir şeyi kasten yapmaz. Ama sonuçta üç kişi değil beş kişi değil büyük bir ihmal varsa bu kadar insan, 301 kişi ölmüş, böyle şeyler bu kadar kolay affedilemez. Yani bu karar Türkiye’nin geldiği noktayı gösteriyor.
Zenginseniz, yukarılarda dostlarınız varsa 300 kişinin ölümünden sorumlu olsanız bile iki sene sonra çıkarsınız. Öyle bir imkânınız yoksa basit bir şeyden ötürü yıllarca yatarsınız, kimse sizi hatırlamaz bile. Bu adalet mi şimdi? Bu insana kıymet vermek midir? Şimdi o 301 kişiden birinin kendi çocuğumuz ya da kardeşimiz olduğunu düşünelim, hiç gündemimizden çıkar mı? O 301 ailenin gündeminden çıkmıyordur, her gün onlara zehirdir.
O 301 aile ve hatta onların akrabaları, o köylüler onların her gün gündemi budur. Ama idarecilerin umurunda değil. Soma davası için hakimleri değiştirirken ve talimatı verirken bu ailelerin acısını duymuyorlar. İdareciler halkının acısını duymalıdırlar. İdareci, halkının acısını içinde hissetmiyorsa o iyi bir idareci değildir. Senin çocuğun olsaydı, o madende ölseydi sen bu maden sahiplerini kurtarır mıydın?
'Bir Toplum Devlete ve Adalete Güvenmezse O Toplum da Birlik ve Beraberlik Kalmaz'
Bir toplumu idare etmeye en çok o toplumun acısını içinde hissedenler layıktır. Böyle yaptıkça kimsenin adalete güveni kalmıyor, toplumda sevgi, saygı bitiyor, toplum kamplaşıyor, nefret artıyor, toplumu bir arada tutan duygular soğuyor, bitiyor. Ve bundan idareciler sorumludurlar. Üstünü kapatırız, unutulur gider, diyorlar ama sonuçta toplumda sevgi, saygı, birlik ve beraberlik duyguları örseleniyor. Ve devlete, adalete güven hiç kalmıyor. Bir toplum devlete güvenmezse, adalete güvenmezse o toplum da birlik beraberlik kalmaz ki.
'İnsanların Yaşadığı Her Bir Olayda Adalete Güveni, Devlete Sevgisi ve Saygısı Kalmıyor'
Bir olayda 100 kişiye, başka bir olayda bin kişi, 10 bin kişiye, FETÖ olaylarında 600 binden fazla aileye, Güneydoğu’da tanklarla ve toplarla mahallelere girilirken yapılan yanlışları gördükçe insan nefret ediyor. Soma davası olayında 300 aile, onların çevresi, akrabası 3 bin ile belki 20-30 bin insan o olaydan nefret ediyor, başka bir olayda 600 bin insan nefret ediyor, yine başka bir olayda 10 bin insan nefret ediyor. Böyle böyle toplumda birlik beraberlik kalmıyor, sevgi saygı kalmıyor, güven kalmıyor. İşte o zaman “adalet mülkün temelidir” deniliyor. Adalet kalmayınca mülkü de kalmaz. İnsanların yaşadığı her bir olayda adalete güveni, devlete sevgisi ve saygısı kalmıyor. Bunların hesaba katılması lazım.
Devleti idare edenler, sen o adamı kurtarıyorsun ama devleti batırıyorsun. Adamını kurtarıyorsun ama adaleti batırıyorsun, o adamlarını kurtarıyorsun ancak toplumda sevgi, saygıyı, güveni bitirip nefreti yükseltiyorsun. Bunları hesaba katmıyorlar.
Kimin yolu düşerse adliyeye, işte görüyorsun. O aileler şimdi adaletin ne olduğunu gördüler işte. İnsanların her biri yaşadıkları olaylarla adaletin, devletin ne olduğunu görüyorlar. İşte vatana yapılan en büyük kötülük budur.