Alparslan Kuytul Hoca Furkan Gönüllüsü öğrencilerin bir kez daha evlerinden atılması ile ilgili açıklama yaptı. Konuşmasında Furkan Vakfına yönelik gerçekleştirilen operasyon öncesi ve cezaevi sürecinde öğrencilerin evleri ile ilgili gelişmelerden bahseden Alparslan Hoca evlerin mesken olduğuna dair verilen raporları tek tek açıklarken yaşananların arka planını gözler önüne serdi.
Öğrenci evinin kapatılmasındaki asıl faillere “Senin gücün ancak buna mı yetiyor? Hiçbir suçu, günahı olmayan, ev tutmuş üniversiteye giden talebelere mi gücün yetiyor. Bu ramazan gününde bunları mı sokağa atacaksınız. Utanmıyor musunuz?” şeklinde seslenen Alparslan Hoca asıl meseleyi şu sözlerle dile getirdi:
Mesele;
Ramazan sönük geçmesini isteyen güçler var biz de buna karşı mücadele vermeliyiz dediğim için.
AVMler açık camiler kapalı olamaz dediğim için.
Cuma kılınsın dediğim için.
Bunları demeye devam ediyorum. Elinizden geleni yapın.
Alparslan Hoca'nın açıklamasının tam metni şu şekilde;
DAVUL AKP’NİN SIRTINDA TOKMAK KİMİN ELİNDE?
Öncelikle şunu hatırlatmak istiyorum; bize açılan davalardaki iddianamede şu yazıyor,
İddianameden: Çukurova İlçe Milli Eğitim, (bize operasyondan bir müddet önce tam tarih hatırlayamıyorum. Belki 6-7 ay belki 1 sene tam hatırlayamıyorum) yine bu güçler bu İslam düşmanları tarafından birtakım yönlendirmeler baskılar sonucunda geliyor ve teftiş ediyor. Tarihiyle, rapor numarası ile hepsini ortaya koyabilirim. Bunların hepsi İddianamede var.
İlçe Milli Eğitim Müdürü ve onunla birlikte gelen ekip bakıyorlar, normal daire olduğuna karar veriyorlar. Yani sadece talebelerin kaldığı daireler. Birkaç dairede aile var, birkaç dairesinde de talebeler var. Ve bu şekilde rapor tutuyorlar. Burası öğrenci evi, burası mesken, yurt falan değil.
Yurt nasıl olur? Yurdun mimarisi bir kere farklıdır. Yurdun bir katı tamamen yatakhane olur, bir katı yemekhane olur, bir katı ders çalışma yeri olur. Burada böyle bir şey yok. Normal daire biçiminde yapılmış ve talebeler orayı tutmuşlar, ev sahibinden kiralamışlar. Buranın üzerine gitmelerinin sebebi bu talebelerin bizi seviyor olması, bizim faaliyetlerimize katılıyor olmalarıdır. Başka bir şey yok.
Eğer bu talebeler Atatürkçü olsaydılar bunlara bu muamele yapılmayacaktı. O talebeler oradan çıksın, Atatürkçü talebelere kiraya verilsin, bak görürsünüz hiçbir şey yapmazlar. O zaman Çukurova İlçe Milli Eğitim tarafından bu rapor tutuluyor. Ve EGM’ye de gönderiliyor, valiliğe de gönderiliyor. Bu İslam düşmanı güçler dayanamıyorlar, bir daha baskı yapıyorlar. Aradan birkaç ay geçince ikinci kez teftişe geliniyor. Ondan sonra yine gelenler bakıyor, bunlar talebe, burası öğrenci evi. Eşyalarından da belli, hallerinden de belli ve binanın mimarisinden de belli. İçinde birkaç tane aile de var. Ailede hanımlar, çocuklar, ondan da belli. Ve yine mesken diye rapor tutuyorlar, yine gönderiyorlar. Bunun iki tane raporu da var.
Hangi Güç Bunu Yaptırıyor?
Bize bu operasyon yapıldıktan ve ben hapse girdikten birkaç ay sonra tekrar sorgusuz sualsiz kapattılar, mühürlediler. İki tane rapora rağmen. Hangi güç bunu yaptırıyor? Vakfın yurdu, diyerek mühürlüyorlar. Halbuki böyle bir rapor yok. Bakın o zamandan bahsediyorum. İki tane aksi rapor var, buraların yurt olmadığına, mesken olduğuna dair. Öğrenci evi olduğuna dair ki tane rapor var ama yurt olduğuna dair rapor yok. Bakın, buna rağmen hiçbir gerekçe gösterilmeden, bize operasyon yapıldıktan sonra o rüzgârla evlere de baskın yapıldı. Ve çocuklara fırsat bile verilmeden hepsi dışarıya atıldı. Eşyaları içeride kaldı. Ve vakfa da 240 bin lira ceza kesildi, vakfın yurdu denilerek.
‘Cuma kılınsın’ muhalefetini ortaya koyunca yukarıdan, yine derin güçlerden talimat geldi.
Bize şu mesajı veriyorlar: ‘Sen böyle yaparsan biz de böyle yaparız’ diyorlar. Senin gücün ancak buna mı yetiyor? Hiçbir suçu, günahı olmayan, ev tutmuş oturan, üniversiteye giden talebelere mi gücün yetiyor? Bir kısmı üniversiteye gidiyor, bir kısmı üniversiteyi bitirmiş orada dersini çalışıyor, KPSS ye hazırlanıyor vs. Senin bunlara mı gücün yetiyor?
Ramazan gününde bu öğrencileri dışarıya mı atacaksınız, utanmıyor musunuz? Mesele bu talebelerin bizi seviyor olması, gelip gidiyor olmasıdır. Devletin projesi olan, derin devletin projesi olan, hükümetin de isteyerek veya istemeyerek, şantaj altında ya da başka bir sebeple katıldığı bu projeye karşı geldiğimiz için, camiler açılsın dediğimiz için, cuma kılınsın dediğimiz için, teravih kılınsın dediğimiz için bizi oradan sıkıştırmaya çalışıyorlar. O talebeler bu muameleden dolayı size karşı nefret duyuyor, başka bir şey olmuyor.
Ev mi yok? Başka yerde ev kiralarlar otururlar. Ama siz bu yaptığınızla ‘Zulüm dönemi’ olarak tarihe geçiyorsunuz.
Valilik Bu Kararı Raporsuz Nasıl Verdi?
Bu, en son gelen yazıyı, talebeler bana da gösterdiler, okudum. Yani o günkü raporun böyle tutulduğunu söylüyor. Yalan söylüyor. Avukat gitmiş, ev sahibinin avukatı gidiyor diyor ki raporu görebilir miyim? Veremeyiz, diyor. Raporu nasıl vermezsiniz? Çünkü daha evvel yazdığı raporda mesken yazmışlardı da o yüzden. O raporu hazırlamamışlar sonra bir daha değiştirmeye herhâlde zamanları mı olmadı ne olduysa, raporu vermiyor, oradaki memurlar öyle bir rapor görmedik, diyorlar.
Raporsuz, valilik bu kararı nasıl verdi? Avukata rapor verilmiyor. Oradaki memurlar ‘biz böyle bir rapor görmedik’ diyorlar. Ama işi bilen birisi ‘rapor var ama sana vermeyiz’ diyor, yalan söylüyor. Tembihlemişler; rapor var ama vermeyeceğiz de… Rapor yok ortada. Rapor yok, valilik bu kararı nasıl veriyor? Rapor bizde, fotoğrafı var, raporda mesken yazıyor. Hangi rapor? Demek raporu değiştirdiniz. Bu nasıl bir güç?
Ak Parti içindeki samimi insanlara sesleniyorum;
Türkiye’yi Ak Parti mi, Başka Güçler mi Yönetiyor?
Doğu Perinçek şunu söylemişti: “Aydınlık gazetesinde de bugün internet sitelerinde herhalde akşama doğru bu haberi verdiler. İsmimizi vererek ve her iftirayı atarak. Güya bizim DAEŞ ile bağlantımız varmış, El Kaide ile bağlantımız varmış.” DAEŞ beni ölümle tehdit etti. Ve ilk bu operasyon yapıldığında dört örgüte üye olmakla itham ettiler, sonra bunu ikiye indirdiler. DAEŞ ile El Kaideyi sildiler. DAEŞ’in, El Kaide’nin beni ölümle tehdit ettiğine Emniyet şahit. Adana Emniyeti dört defa bana tebliğ tebellüğ belgesi imzalattı. DAEŞ sizi ölümle tehdit ediyor, koruma ister misiniz diye… Bu ortaya çıkınca rezil oldular. Bu sefer ikisini iptal ettiler, dört örgütü ikiye indirdiler. Onu da propagandaya çevirdiler. Yani üye değil ama propagandasını yapıyor şeklinde.
Şimdi o yalan haberleri Aydınlık gazetesi tekrar veriyor, o yalanları bir daha tazeliyor. Güya biz örgüt kurmuşuz! Ne örgütü kurmuşuz? Örgüt dediğinin silahlı eylemleri olur. Silahsız örgüt zaten suç değil, parti de bir örgüttür, devlet de bir örgüttür. Meşru örgütler var, meşru olmayan örgütler var. Yani meşru olmayan hangi tarafımızı gördünüz? Biz bunca yıldır bu hizmetlerin içerisindeyiz, kime bir tokat vurmuşuz? Şu anda bu işin arkasında kimlerin olduğunu, Aydınlık gazetesinin haberine baktığınız zaman anlayabilirsiniz. Bu işi üstlendiler. Başkalarından haber naklediyorlarmış gibi yapıyorlar, başka bir televizyonun ya da youtube kanalının haberiymiş gibi yapıyorlar ama dayanamıyorlar kendilerini ortaya döküyorlar. Arkasında kimlerin olduğunu aslında ortaya koydular.
Doğu Perinçek bir sene kadar evvel yaptığı bir konuşmada, bir röportajda diyor ki ‘Türkiye’yi 2014 yılından beri Tayyip Erdoğan yönetmiyor, Ak Parti yönetmiyor. Yani hükümetle cemaatin arası açıldığından beri, 17-25 Aralık 2013’ten sonra yani 2014 ün başından itibaren, onların arası açıldıktan sonra artık Türkiye’yi Ak Parti yönetmiyor.’ Gazeteci ‘kim yönetiyor?’ diyor. Doğu Perinçek diyor ki “Ordu, polis ve Vatan Partisi.” Ben bunu mahkemede de anlattım. Hâkim bunları zabıtlara yazdırdı. Şimdi kimse bunun hesabını sormuyor. Bu ülkede darbe oldu da haberimiz mi yok? Hangi ordu, nasıl yönetiyor?
Ordu; vatanın bekçisidir, ordu devleti yönetmez. Böyle bir görevi de yok. Ancak bu darbelerde olur. Senin generallerin acaba darbe mi yaptı, onu mu söylemek istiyorsun? Sen devletin başındakilerin kafasına silah mı dayadın yoksa? Onu mu söylüyorsun? Ne demek ordu yönetiyor? Benim bildiğim ordu vatanı bekliyor, devleti yönetmiyor. Acaba gizli bir darbe yapıldı da yukarda, acaba tepedekilerin hepsi onların elinde esirdir de onu mu anlatmak istiyor Doğu Perinçek?
Benim adımı kendi gazetesinde ve TV’de yaptığı konuşmada -ben hapisteyken kendim de şahit oldum- benim adımı vererek, Furkan Vakfı diyerek, adımızı vererek konuşuyorsa ben de adını vererek konuşuyorum. Madem adımı veriyor, ben de onun adını veriyorum. Şu anda yargıda güçlenmişler, emniyette güçlenmişler, orduda güçlenmişler ona güvenerek her şeyi konuşuyor ve birtakım müdahaleler yapıyorlar. Allah’tan başka kimseden korkumuz yok. Bugüne kadar olmadı, bundan sonra da olmayacak. Ölümden ötesi de yok. Ecel de bir tane, iki tane ecel de yok. Korkak olsak da aynı zamanda öleceğiz, cesur olsak da aynı zamanda öleceğiz. Ölümden de korkumuz yok, hapisten de korkumuz yok.
Doğu Perinçek, ülkeyi “Ordu yönetiyor” diyor. Ve hiçbir savcı soruşturma açmıyor. ‘Gel bakayım buraya, hangi ordu yönetiyor, hayrola darbe mi oldu acaba’ demiyor. ‘Polis yönetiyor’ diyor.
Polis nedir? Polis kolluk kuvvetidir. Beyin emreder, kol harekete geçer. Yani kolluk kuvveti mi ülkeyi idare ediyor? Polis dediğin Cumhurbaşkanı mıdır? Bakan mıdır? Nasıl ülkeyi idare ediyormuş? Darbe oldu da haberimiz mi yok? Demek ki darbe olmuş da haberimiz yok. Hiçbir kimse, hakkında bir işlem yapamıyor. Savcılar harekete geçemiyor, hakimler karar veremiyor. Demek ki gizli bir darbe yapmışlar. Yani Doğu Perinçek ‘vitrinde hala AK Parti görünüyor ama aslına başkaları idare ediyor’ diyor. Nasıl sen bunu söylersin? diye kimse hesabını sormuyor.
Her konuşanı susturanlar, her konuşanı hapse atanlar ona hiçbir şey yapamıyorlar. Türkiye Doğu Perinçek’in eline mi geçmiş? Ak Parti Doğu Perinçek’in elinde esir midir? Ve ‘ordu, polis yönetiyor’ diyor. Bunlar hakkında soruşturma açılmadığı gibi darbe mi oldu haberimiz yok, denilmediği gibi Vatan Partisi yönetiyor, diyor. Senin oyun ne kadar ki sen Türkiye’yi yönetiyorsun? Yüzde 0 gibi bir oyun var senin. Sen nasıl Türkiye’yi yönetiyormuşsun? Ne demek istiyorsun? Ben derin devletim mi demek istiyorsun? Oyum az ama istihbarat elimde, onu mu söylemek istiyorsun? Devlet benim elimde mi diyorsun? Ben derin devletim mi diyorsun? Ne diyorsun açık söyle…
Elinde dosyalar olduğunu söylüyordun, onu mu kast ediyorsun? Hatırlarsanız bundan 3-4 sene evvelki konuşmalarında bizzat Cumhurbaşkanı’nın adını vererek, ‘Cumhurbaşkanı’nın yolsuzluğuna dair elimde 38 tane dosya var’ dedi. ‘Açıklarım, kafamı bozmayın’ dedi. Herkesi mahkemeye verenler bunu mahkemeye vermedi. 38 tane dosya var, diyor. Cumhurbaşkanına hırsız diyor. Doğu Perinçek niye mahkemeye verilmiyor? Acaba bu dosyalar, bu dediği şeylerden dolayı mı kimse kımıldayamıyor? Ve Ak Partiyi orada tutuyorlar, vitrinde namaz kılan, hanımı örtülü birkaç insan ama esasında güç onların elinde değil, onlar idare etmiyor. Aslında güç başkalarının eline geçmiş ve şantaj yapacak imkânlara sahipler. Ve şantaj yaparak idarecilere istedikleri kararları verdiriyorlar.
Kırk gün önce 4 Nisan’da ‘bunlar evdir’ diye rapor tutuldu ve bugün deniyor ki rapor, yurt diye tutuldu. Yalana bak, raporun fotoğrafı var, talebelerin kira kontratları var, daha önceki Çukurova İlçe Milli Eğitimin verdiği iki tane rapor var. Mahkemenin kararı var. En son 4 Nisan’da gelen memurların tuttuğu rapor var.
Sunucu: Bu dönemde mesken olarak kiralanmıştır diye Cimer raporu da vardı.
Alparslan Kuytul: Evet Cimer raporu var. Aynı ev, aynı talebeler, aynı olay. Neden? Mesele nedir? Mesele; Ramazan’ın sönük geçmesini isteyen güçler var, biz de buna karşı mücadele vermeliyiz dediğim için, AVM’ler açık, camiler kapalı olamaz dediğim için, cuma kılınsın dediğim için. Bunları söylemeye devam ediyorum, elinizden geleni yapın. ‘'Ey kavmim, bütün yapabileceğinizi yapın;’ (Hud,93) elinizden geleni yapın ‘inni amil’ ben de yapacağım. Sebep gayet açık, meydanda.
Allah Var, Allah’ı Unutmuşlar!
Bir buçuk ay evvel gelen raporu tutan memurlar, bizim arkadaşlarımızın olduğu yerde rapor tuttular. Bizi seven bayanların, bayan talebelerin oraya da gelmişler. Bakın onun da kâğıdı bugün geldi bana haber ettiler, böyle bir rapor geldi diye. Yine ondan dolayı da her binaya, mal sahibine 60 bin lira ceza. Ve yine talebelere 3-5 gün süre tanınıyor. Valiliğin kararı ile buradan çıkmak zorundasınız, geleceğiz, mühürleyeceğiz deniliyor. Gelirsiniz, mühürlersiniz, Allah da en son belanızı verir bir gün. Yanınıza kalmaz. Allah var, Allah’ı unutmuşlar! İslam düşmanları, zaten Allah’a inandıklarını ben zannetmiyorum. Allaha inanmış gibi, bazen Hz. Muhammed diyerek numara yapıyorlar, münafıklık yapıyorlar. O talebelerin de aynı şekilde tehdit edildiğini görüyoruz. Yani siz Furkan gönüllüsü olmaya devam ederseniz, zaten vakıf yok da artık, size böyle yaparız, huzurunuzu bozarız, evden çıkartırız vs.
Sunucu: Bir de evini vermesin diye ev sahibine bir baskı olmuş.
Alparslan Kuytul: Evet, ev sahibine de böyle bir mesaj vermiş oluyorlar. Yani talebeye ev mi yok? Talebe oradan çıkar başka eve gider. Ama bu mücadele devam edecek. Şimdi şu Ramazan gününde ben düşünüyorum bunu AKP mi yaptırıyor? Türkiye’yi şu anda gerçekten AKP mi idare ediyor?
Davul AKP’nin sırtında tokmak kimin elinde? Şimdi su Ramazan gününde Müslüman erkek ve bayan talebeleri sokağa atmak, AKP’ye fayda mı sağlar, zarar mı getirir? Yani sanki bunu AKP’yi esir alan güçler yapıyor. AKP, şu ortamda bunu neden yapsın, düşünüyorum ve bu bana mantıklı gelmiyor. AKP kendi ayağına mı sıkıyor acaba? AKP ne yapıyor? Sarhoş mu? Bakıyorum, bana mantıklı gelmiyor. Aslında AKP düşmanları; gücü ellerine almışlar, tokmak onların elinde, davulu onlar çalıyorlar. Şimdi talebeler sokağa atılacak, talebeler sokaklarda kalacaklar, daha evvel de aynı şey olmuş ben hapisteyken. Talebeler kaldırımlarda yatmışlar, kaldırımlarda ders çalışmışlar, orda yemek yemişler.
Sunucu: Valilik sözde açıklama yaptı ‘Biz sahip çıkacağız, yardımcı olacağız’ diye. Öğrenciler ‘Herhangi bir yardım, herhangi bir sahip çıkma görmedik’ dediler. Hiç konuşan görüşen de olmadı. Ama internette ki tepkiler üzerine böyle bir haber servis edildi.
Alparslan Kuytul: Her taraf yalan. Talebelere sahip çıkacak adam talebelerin huzurunu bozar mı? Bu kadar yalancı olmayın. Bu talebeler birilerine zarar mı vermişler? Bakın, bu evlerdeki talebeleri boşalttıran güç hangi güç biliyor musunuz? Bu evleri boşalttıran, mühürleyen güç var, Aladağ'daki bayan yurdunu yaktıran güç, yangın çıkartan 12 tane kız çocuğunu cayır cayır yakan alçaklar. Ondan sonra birkaç yurtta daha yangın çıktı. Sonra bir müdahale oldu, yangınların gerisi gelmedi. Bu yangınları çıkartan güç ile bu evlerdeki talebeleri çıkartmaya çalışan da aynı güç. O yangında ölenlerin katilleri.
O küçük kız çocuklarını Kur’an kursuydu orası. Ortaokul lise talebelerini cayır cayır yakan alçaklar! Sonra birkaç yurtta daha yangın çıkarttılar. Oralarda herhâlde ölüm olayı olmamıştı. Sonra bunun devamının geleceğini, bir gücün bunu yaptırdığını anlayınca o zaman Devlet Bahçeli de bir açıklama yapmıştı. “Bu iş böyle olmaz” dedi. Oraya mesaj verdi. Yani ‘Biliyoruz’ demek istedi. ‘Siz yaptırıyorsunuz, bu yangınları çıkartan İslam düşmanı güç sizsiniz, biliyoruz, bu iş böyle olmaz. Bu iş bitsin artık’ dedi. Ondan sonra bir daha yangın çıkmadı. O yangını kim çıkardıysa bu talebeleri de evden çıkaranlar aynı güçlerdir. Ve bunlar istiyorlar ki her şeyi yapsınlar ama kimse konuşmasın. Ya da konuşsunlar, AKP ye zararı olsun, AKP’nin oyları azalsın.
Ben de buradan AKP’ye sesleniyorum; siz yaptırmıyorsanız, o zaman bu İslam düşmanları kimse bunlara gereken cevabı verin. Davul sizin sırtınızda ama tokmak onların elinde. Olmaz olsun böyle davul, olmaz olsun böyle güç. Başkalarına hizmet ediyorsunuz. Şu Ramazan günlerinde çocukları dışarı atmak ne demek? Üç gün sonra da bayram olacak. Yani bununla mücadele bitmez. Daha evvel başka şeyler de yaptılar, mücadeleyi bıraktık mı ki bununla bırakalım. Mücadele devam edecek.
Sizin Derdiniz Allah ile mi?
Birkaç şehirde, birkaç arkadaşımız bulundukları şehirlerin caddesine bir tane ‘Hoş geldin Ramazan’ brandası astı hatta biz de Furkan Nesli dergisinin önüne asmıştık. Birkaç gün kaldı. Ondan sonra hepsini kestiler. Hoş geldin Ramazan’dan kim rahatsız oluyor.
Hoş geldin Ramazan ve bir ayet; ‘Ey iman edenler! Oruç öncekilere farz kılındığı gibi size de farz kılındı’ ve bir de benim bir cümlemi yazmış arkadaşlar. O da Ramazan’la ilgili yine. ‘Ramazan Kur’an’ın mesajını anlamak ve nefisleri arındırmak içindir.’ Böyle bir cümlemi almış, yazmışlar.
Neden kestiniz diye Emniyete gidip sorduklarında, işte burada Alparslan Kuytul’un sözü var, onun adı ile yazmışsınız o yüzden cevabını almışlar. Niye, ben terörist miyim? Siz kendiniz dört terör örgütüne üye diye iftira attınız, sonra ikisini kendiniz iptal ettiniz. Diğer ikisine de üye değil, propagandasını yaptı dediniz. Propaganda da yapmadım çok şükür. Ama yalanınızı ortaya koymak için bunu söylüyorum, siz kendiniz bile bundan vazgeçtiniz. İstihbaratın, Emniyetin, Adana TEM, Adana KOM, Mersin il Emniyeti, Sakarya Emniyeti, Emniyet Genel Müdürlüğü hepsinin raporu var. Alparslan Kuytul ve Furkan Vakfı’nın terörle alakası yoktur. Bu raporlar dosyanın içinden çıktı. Allah gözlerini kör etmiş, görmemişler. 20 bin sayfa olunca arada kaynamış, görmemişler. Ve onlar o dosyadan çıktı. Devletin mahkeme için bize teslim ettiği dosyadan çıktı. Benim terörle alakamın olmadığına senin devletinin verdiği raporlar şahit. Utanmıyor musunuz da Alparslan Kuytul’un adı yazıyor, diye kestik diyorsunuz.
Ben dedim ki, tamam, benim sözümü silin, başka bir branda asın, ‘Hoş geldin Ramazan’ yazın, ayet yazın başka bir şey yazmayın. Öyle yapmışlar. Gene kesmişler, gene götürmüşler. Hani Alparslan Kuytul’dan dolayıydı? Hani ondan dolayıydı Elâzığ valiliği, Elâzığ emniyeti! Hani Alparslan Kuytul imzası olduğu için brandayı kesmiştiniz? Onu koymadılar, yalnız ‘Hoş geldin Ramazan ‘yazıp ayet yazdılar. Sizin derdiniz kiminle Allah ile mi? Sizin derdiniz kiminle? Siz Allah ile karşı karşıya gelmişsiniz haberiniz var mı?
Ramazan’ın sönük geçmesini istiyorlar, brandalarla Ramazan canlı geçecek diye ödleri kopuyor. Virüs bahanesiyle her türlü faaliyeti bitiriyorlar. Bildiğiniz gibi Merkez Cami’nin altı tane minaresi var. İki tane minaresinin arasında mahya denilen ışıklandırma, yazı, hoş geldin Ramazan, ayet yazardı, değişir sürekli. Şimdi yok. Bunun virüsle ne alakası var! Yani düğmeye basınca virüs mü bulaşacaktı? Adana müftülüğü neden bilgisayarı çalıştırmıyor? Neden camilerin mahyaları kapalı? Bu da mı virüsten kaynaklanıyor?
Devlet içine sızmış, bir din düşmanı komite var. Ve bunlar dediğini yaptırıyor. Düşünün, geçen cuma, bir hafta evvel Diyanet İşleri Başkanlığından bir genelge yayınlandı. 81 vilayetin müftülüğüne, ‘itikafa izin verilecek, beraber cemaatle namaz kılmasınlar ama itikâf olabilir’ denildi. 24 saat geçmeden bir güç müdahale etti, ikinci bir genelge yayınlandı, itikaf iptal edildi. Hangi güç bunu yapıyor? Ben tahliye oluyorum, bir gün geçmeden tekrar tutuklanıyorum. Hangi güç bunları yaptırıyor?
Öğrenci evleri hakkında o kadar rapor var, mahkeme kararı var, bir güç valiliğe bu talimatı verebiliyor ve bunu kapatacaksınız deniliyor. Ve herkes sessiz seyrediyor. Bu Müslümanlar hâlâ anlamıyor. Hâlâ uyumaktan memnunlar, uyanmak istemiyorlar. Ben de görmek istemeyenleri Allah’a havale ediyorum. Bu talebeler yine sokağa atılacak, yine günlerce kaldırımlarda kalacaklar, bunlar nerden hemen ev bulacak, nereden yemek bulacak, nereden ev eşyası bulacak? Geliyor, size bir hafta süre ondan sonra kapatacağız. Öyle kolaysa gel sen kendin bul. Bir hafta içinde ev bul, eşya bul, her şeyi bul bakayım kolay mı öyle?
Hangi yetkiyle sen bunu yapıyorsun? Ve daha evvel mahkeme kararı verildiğinde o ev kimin üzerine ise bir kısmı hala onların üzerine. Aynı talebe orada duruyor. O zaman bu mahkeme kararı bu talebe için karar verdi. Ve burası mesken dedi. Aynı talebe orada. Yine kontrat yapmış. Ve üç tanesinde de aile var. Karı, koca, çocuklar.
Ortada sürekli böyle şeyler bahane ederek bütün faaliyetleri bitirme planı var. 15 Temmuz bahanesiyle olağanüstü hâl, olağanüstü hâl bahanesiyle her şey yasak, şimdi de virüs. Virüs bahanesiyle de her şey yasak. Bir taraftan da talebelerin kaldığı evler yurt bahanesiyle kapatılıyor. Her şey yasak. Bu güç, işin yöntemini öğrenmiş, sürekli bir şeyi bahane ederek başka bir şey yapıyor. Sürekli bahaneler bulup bir tehlike var gibi gösteriyor.
Güya bu evlerde kalan talebeler örgüt talebesiymiş. Allah senin belanı versin mi? Bu talebeler bugüne kadar kime bir tokat vurmuşlar? İyice alçaldılar. Aslında dayanamıyorlar. Ortaya çıkıyorlar. İlle bir şeyler yazıyorlar. Ve bu kararı verenlerin ellerini güçlendirmek için -belki hükümetten bir baskı gelirse valiye- onun daha çok dayanabilmesini sağlamak için hemen onlar da devreye giriyor. Birtakım yayınlar yapmaya başlıyorlar. Bunlar zaten örgüttü, bunlar zaten daha evvel El Kaide, DAEŞ bilmem neyle bağlantıları ortaya çıkmıştı. Yalancının Allah belasını versin mi? Senin devletinin verdiği raporlarda bizim onlarla alakamızın olmadığı yazıyor. Utanmıyor musun hala iki sene evvelki yalanları devam ettiriyorsun?
Elinizde Hiçbir Şey Yok, Mağlupsunuz!
Bu neyi gösteriyor? Elinizde hiçbir şey yok. Bu kadar temiz bir cemaatiz. Hiçbir şey bulamıyorsunuz. Mağlupsunuz. Elinde birtakım güçler var, onlarla zulüm yapabiliyorsun, zalim olabilirsin ama haksızsın. Aslında elinde gerçek güç yok. Ancak zulüm yapabiliyorsun. Başkaları sana bu zulmü yapsaydı, sen razı olur muydun? Seni iftiralarla hapse atsalar, sen razı olur muydun? Neden şimdi güç senin eline geçince zalimleştin? O zaman daha evvel sana bunu yapanlar, seni hapse atanlar demek ki iyi etmişler. Demek sen buna layıkmışsın.
Sen ‘ben örgüt değildim, şöyle değildim, böyle değildim, bana şunu dediler, bunu dediler, beni hapse attılar’ diyorsun, öyle değil mi? Şimdi aynısını sen yapıyorsun. Güç eline geçince zalim mi olman gerekiyordu?
Açıklamanın tamamı şu şekilde: