28 Haziran 2016 tarihinde ve mübarek Ramazan ayının son günlerinde İstanbul Atatürk Havalimanında masum insanları hedef alan, en az 41 kişinin ölümüne, yüzlerce kimsenin yaralanmasına sebep olan ve hiç bir sahih dini anlayışla açıklanması mümkün olmayan saldırıyı lanetliyorum.
Olayda hayatını kaybeden kardeşlerimize Allah (cc)’tan rahmet ve yaralılara Allah (cc)’tan şifa niyaz ediyorum. Saldırıyı gerçekleştirenler bilmelidir ki; bu tür saldırılar insanları korkutsa da bu eylemleri yapanların -eğer haklı bir davaları varsa- davalarına bir katkıda bulunmayacaktır. Davalar tebliğ ile ve kalpleri kazanmakla gelişir, korkutarak değil.
Olayların artması ve Türkiye’nin bu kadar teröre açık hale gelmesinde izlenen iç ve dış politika etkili olmuştur. Dönemin başbakanı Davutoğlu, yeni başlatılan terörle mücadelenin sonunda terörün temizleneceğini ve bu yıl baharın terörsüz geçeceğini ifade etmişti. Ben de o zaman tam tersine bu baharın kış olabileceğini, daha büyük eylemlerin beklenmesi gerektiğini ifade etmiştim. Şimdi baharın gelmediği ve kışın devam ettiği görülmektedir. Hem de sadece doğu ve güneydoğuda ve dağlarda değil Ankara ve İstanbul’un göbeğinde kış yaşanmaktadır. Birçok devletin istihbarat örgütleri Türkiye’de istediği operasyonları silahlı örgütlere yaptırabilmektedirler. Gördüğümüz kadarıyla Türk istihbaratı bunu engelleyememektedir.
Ne ülke içinde barış ve kardeşliği sağlayabildik ne de komşularımızla iyi ilişkiler kurabildik. Bütün komşularımızla düşman hale geldik. Hükümet, Irak’ın ve Suriye’nin bu hale gelmesine izlenen basiretsiz politikalar ile yardımcı oldu. Şimdi bunların bedelini ödüyoruz.
Hükümet sadece Rusya’dan özür dilemekle kalmamalı, izlediği iç ve dış politikayı tümden gözden geçirmeli ve gerekli politika değişikliğine gitmelidir. Düşman hale geldiği devletlerle yeniden iyi ilişkiler kurmadıkça, çözüm sürecini bu sefer Kur’an’ın hakemliğinde başlatarak iç barışı sağlamadıkça korkarım ki olaylar devam edecektir.