Alparslan Hoca'nın terör propagandası yaptığı iddiasıyla yaklaşık 3 yıldır devam eden mahkemesinin 9'uncu duruşması bugün Adana Bölge Adliyesi’nde görüldü. Beraat ile sonuçlanan mahkeme için Alparslan Hocanın hazırladığı savunmadan öne çıkanlar ise şöyle;
BU ŞEKİLDE AKILLARINCA BANA PSİKOLOJİK İŞKENCE YAPMAYA ÇALIŞMAKTADIRLAR!
Öncelikle belirtmek isterim ki ek iddianamelerle mahkeme uzatılmak istenmektedir. Öncekilerden bir şey çıkmayacağı ve maksatlarına erişemeyeceğini anlayanlar sürekli yeni konuşmalar aramak ve yeni iddianameler hazırlamak suretiyle maksatlarına erişmeye çalışmaktadırlar. İlk iddianamede altı konuşma var iken ek iddianamelerle yirmi konuşmaya çıkartılmıştır. Benim internette binlerce konuşmam olduğuna göre isterlerse alakasız konuşmalardan bile kendilerince alaka kurup sürekli ek iddianameler hazırlayabilirler. Aynı konularla alakalı başka konuşmalarımın olduğunu bilmelerine rağmen hepsini bir defada hazırlamayıp kısım kısım mahkemeye sunmaktadırlar. Bu şekilde akıllarınca bana baskı ve psikolojik işkence yapmaya çalışmaktadırlar. Bununla beni yıldırmaları mümkün değilse de bu şekilde mahkemeyi meşgul etmiş ve yormuş olmaktadırlar. Buna dur denilmezse bu mahkeme onlarca sene sürebilir.
HAZIRLANAN İDDİANAME ALAY KONUSU OLMUŞTUR
En son hazırlanan ikinci ek iddianamenin ilk üç sayfasının mahkemenin konusuyla alakasının olmadığı, mahkemenin konusunun tamamen dışına çıktığı, hukuki bir metin olmaktan çok siyasi görüşlerin yansıtıldığı bir siyasi makaleye dönüştürüldüğü, kendi siyasi görüşlerine aykırı olanlara karşı kin ve nefretle dolu olduğu, tarafsız bir hukukçu gibi değil aşırı partizan bir siyasetçi gibi davranıldığı, varsayımlara dayalı ve abartılarla dolu olduğu açıktır. Bundan dolayı da bu ek iddianame internete düştüğünde çok sayıda hukukçudan büyük bir tepki almış hatta alay konusu olmuştur. İddianame tüm arkadaşlarımla değil sadece benimle ilgili ve konusu da “FETÖ’ye yardım ve PKK propagandası” yapıp yapmadığımla ilgili olduğu halde iddia makamı kendi vehim ve varsayımlarıyla “yeni bir terör örgütü” çıkarmaya çalışmakta, kin ve nefretle hareket etmektedir. Her şeye rağmen iddianame kabul edildiğinden iddialara cevap verme durumu hasıl olmuştur.
HAKKIMIZDA YANLIŞ BİR ALGI OLUŞTURULMAYA ÇALIŞILMAKTADIR
İddianamede: “Vakfın kuruluş amacının hakiki imana ulaşmış, ibadete aşık, ahlak sahibi ve Allah'ın yeryüzünde hakimiyeti için meşru yollarla mücadele eden, hayırlı işlerde topluma öncülük yapacak ÖNCÜ BİR NESİL hazırlamak" olduğunun belirtildiği, vakfın resmi internet sitesinde tanımlanan bu amacının FETÖ/PDY Silahlı Terör Örgütü'nün henüz gerçek yüzü ortaya çıkmadan önce topluma lanse ettiği amacıyla çok benzer nitelikte olduğu… F.Gülen’in de “ALTIN NESİL” dediği…” denilerek hiçbir delile dayanmadan alakasız bir benzerlik kurulmakta ve hakkımızda yanlış bir algı oluşturulmaya çalışılmaktadır. Birçok parti, vakıf ve derneklerin de benzeri amaçları vardır. Bu mantıkla hepsinin FETÖ ile aynı amacı taşıdığını söylemek mümkün olabilir. Bu mantıklı mıdır? Benzerlikler neyi ispat eder? İman esaslarımız da, ibadetlerimiz de, ahlak ve muamelat esaslarımız da aynı. Bunların aynı olması aynı olduğumuzu mu gösterir? Doğu Perinçek “Öncü Gençlik”, MHP “Ülkücü Gençlik”, AKP “Türkiye Gençlik” diyor. Bu benzerlik aynı olduklarını mı gösteriyor?
KURULMAYA ÇALIŞILAN BENZERLİĞİN SAÇMALIĞI MEYDANDADIR.
İddianamede: “…Fethullah GÜLEN ile aynı şekilde, yandaşlarınca kendisine "Muhterem Hocaefendi" şeklinde hitap edilen şüphelinin…” denilerek yine alakasız bir benzerlik kurulmaya çalışılmıştır. Hocaefendi kelimesi bin yıldan beri hocalara kullanılan bir kelimedir ve camideki hocalara da yerine göre Hocaefendi denilmektedir. Tıpkı erkeklere “beyefendi”, kadınlara “hanımefendi” denildiği gibi. Bu iddiayı okuyan birisi “Hocaefendi” kelimesinin Türkiye’de bir F.Gülen’e bir de bana kullanıldığını zanneder. Öyle olsaydı ve böyle bir benzerlik kurulsaydı belki kısmen mantıklı kabul edilebilirdi. Öyle olmadığına göre kurulmaya çalışılan benzerliğin saçmalığı meydandadır. Bana bu şekilde hitap edilmesine dair hayatımda ne bir söz söylemiş ne de bir imada bulunmuşumdur. Gıyabımda bu şekilde konuşulması zaman içerisinde kendiliğinden oluşmuştur. Yakınımdaki herkes bunun böyle olduğunu bilir.
“ALLAH’IN YERYÜZÜNDEKİ HAKİMİYETİ” DERKEN KASTETTİĞİMİZ;”
İddianamede: “…yüce Allah, sanki yoktan var ettiği yeryüzünde mutlak hakim ve otorite sahibi değilmişçesine, resmi internet sitesinde Allah’ın yeryüzündeki hakimiyeti için mücadele amacını taşıdıklarını belirten bu vakfın…” denilerek ya kastedilen gerçekten anlaşılmamakta ya da anlamazlıktan gelinerek konu çarpıtılmaktadır. “Allah’ın yeryüzündeki hakimiyeti” derken kastettiğimizin yeryüzünde Allah’ın istediği insan modelinin meydana gelmesi, Allah’ın istediği medeniyetin ve hayat tarzının gerçekleşmesi olduğu açıktır. Kastedilen Allah’ın tabiata olan hâkimiyeti değil, insana ve topluma olan hâkimiyetidir. Bugünkü dünyanın Allah’ın istediği gibi bir dünya olduğunu ve var olan medeniyetlerin Allah’ın istediği gibi bir medeniyet olduğunu kim iddia edebilir? Her fırsatta FETÖ ile benzerlik iddiasında bulunan iddia makamı bu konuda bir benzerlik iddiasında bulunamamaktadır. Çünkü onların böyle bir söylemi hiçbir zaman olmamıştır. İddia makamı benzerlik bulamadığı halde bu konuyu gündeme getirerek aslında rahatsız olduğu konuyu açık etmektedir.
BEŞERÎ İDEOLOJİLERİ ELEŞTİRMEK HAKKIMDIR VE BU SUÇ DEĞİLDİR
İddianamede: “…özellikle Atatürk milliyetçiliğine bağlılığa, demokrasiye ve laikliğe karşı hasmane bir tutum sergilediği alenen ortadadır. Şüpheli Alparslan KUYTUL internet ortamında yayınlanan söyleşilerinde devletimizin bu temel ilke ve niteliklerini İslam düşmanlığı olarak nitelendirmekte…” denilmektedir. Halbuki Atatürk milliyetçiliği ile ilgili hiç konuşmuş değilim. Böyle bir konuşmam varsa bu iddianameyi hazırlayanı ispata davet ediyorum. Demokrasi ve laikliğe karşı hasmane tutum sergileme iddiasına gelince, beşerî ideolojileri eleştirmek hakkımdır ve bu, bir suç değildir. Demokraside fikir ve ifade hürriyetinin olması, idarecilerin seçimle iş başına gelmesi gibi bazı esasları İslam’a uygun olsa da diğer taraftan İslam’ın haram kıldığı içki, kumar, faiz, zina gibi birçok şeyin demokrasilerde serbest ve meşru görüldüğü de bilinen bir gerçektir. Dolayısıyla demokrasinin bazı prensipleri İslam’a uygun olsa bile bir kısım prensipleri İslam’a aykırıdır. Benim eleştirdiklerim de bunlardır ve bunları eleştirmek imanımın gereğidir. Laikliğe gelince; laiklik dinin devlet işlerine karıştırılmamasını ve kanun koyarken dinin referans alınmamasını savunuyor olsa da Allah’ın gönderdiği din olan İslam, bireysel ve toplumsal hayatımızın her alanıyla ilgili hükümler içermektedir. Dolayısıyla Allah(cc), her alanda kullarından itaat beklemektedir ve bu O’nun hakkıdır. Allah tarafından yaratılan, O’nun verdiği rızıkla beslenen ve O’nun dünyasında oturan insan denen varlığın, Allah’ı toplumsal hayatın dışına çıkarma hakkı ve yetkisi olamaz. İnsan, Allah’ın yetkisini sınırlayamaz. “Göklerde hakimiyet senin, yeryüzünde hakimiyet benim olsun” ya da “tabiatta senin dediğin, insanlar üzerinde benim dediğim olsun” deme yetkisi olamaz. İnsanın Allah’a “Senin koyduğun kanunları dikkate almıyorum” deme hakkı olamaz. Allah (cc), Kehf suresinin 26. ayetinde; “Allah, hükmünde kimseyi kendine ortak kılmaz” buyurarak hiç kimsenin Allah’ın hükümlerine aykırı hüküm koyma yetkisinin olmadığını ve insanın hüküm koymada Allah’a ortak olamayacağını bildirir. Ayrıca az ilim verilmiş olan insanın, sonsuz ilim sahibi olan Allah gibi bilmesi mümkün olmadığına göre nasıl olurda Allah’ın gönderdiği hükümleri dikkate almama hakkı olabilir? Ben demokrasi ve laikliği eleştirirken İslâmî bir bakış açısıyla bakarak eleştiriyorum. Bu ideolojilerin İslam’a aykırı yönleri olduğunu söylediysem de iddianamede iddia edildiği gibi bunları İslam düşmanlığı olarak nitelendirmedim. Bunları yanlış bulup eleştirmek ile İslam düşmanlığı olarak nitelendirmek arasındaki fark açıktır.
ABARTI, İFTİRA, NEFRET…
İddianamede; “…gizli tanık beyanları ve aramalar sonucu ele geçirilen belgelerle şüpheli ve sözde cemaatinin nasıl vahim bir örgütlenme içerisinde olduğu…” denilmektedir. Ancak bunu ispat için yazdıkları her vakıfta olan normal görev taksimatından ibarettir. Baştan itibaren yaptığı gibi yine abartmakta yine iftira atmakta ve yine nefretle davranmaktadır.