Al Jaazera'da yer alan habere göre: 2010 sonunda Arap ülkelerinde başlayan ayaklanmalar sadece Ortadoğu, Avrupa ülkeleri ve Rusya'nın değil, ABD'nin de gözünü bölgeye çevirdi. Libya'ya müdahaleye katılan, iç savaşlarda silah ve para desteğiyle çeşitli grupları destekleyen Washington, Suriye'deki ayaklanmayı da ilk günden itibaren yakın takibe aldı.
ABD, Mart 2011'de başlayan ayaklanma ülke genelinde çatışmalara döndüğünde, muhaliflere doğrudan yardım etti ve rejimi devirmek için bölge ülkelerini de harekete geçirdi. Amerika Başkanı Obama, ayaklanmalar başladıktan altı ay sonra, sığınmacı sayısı henüz binlerle ifade edilirken ve iki bine yakın sivil hayatını kaybetmişken Esed'e ilk kez çekilme çağrısı yaptı. "Suriye halkının geleceği kendi halkı tarafından belirlenmeli ve Esed, onların bu yolda gitmesini engelliyor. Suriye halkının iyiliği için Esed'in iktidardan çekilme vakti" dedi. Amerikan yönetimi bu aylarda Türkiye’ye rejimle temaslarını sürdürdüğü için tepki gösteriyor, rejimin devrilmesi için harekete geçmeye çağırıyordu. Ankara ise o sırada Şam yönetimi ile ülkede kansız bir geçiş dönemi olabilir mi, arayışındaydı.
Yaklaşık bir yıl sonra, 2012 başlarında dönemin Amerikan Dışişleri Bakanı Hillary Clinton, Birleşmiş Milletler toplantılarında muhaliflere daha fazla destek verilmesi çağrısı yapıyordu. 1 Şubat'ta Suriye konulu bir BM toplantısında "'Şimdi önümüzde iki seçenek var, ya Suriye halkıyla dayanışma içerisinde olacağız ya da orada devam eden şiddetin suç ortağı olacağız" diyordu. Yani Amerikan yönetimi rejimin devrilmesine tamamen angaje olmuştu.
"Kırmızı çizgi" aşıldı, Obama geri adım attı
2011'den itibaren Esed'in çekilmesi gerektiğini açıkça dile getiren Obama yönetimi, sonraki aylarda iş bunun gereğini yapmaya geldiğinde tereddüt etti. 21 Ağustos 2012'ye gelindiğinde ise askeri seçeneği tek bir durumda değerlendireceklerini açıkladı: Kimyasal ya da biyolojik silah kullanımı. Obama, Esed rejimine bunun ABD için "kırmızı çizgi" olduğunu net olarak vurguladıklarını söylüyordu.
Askeri müdahale için bölge ülkelerini harekete geçirmeye çalışan ancak zaman içinde geri adım atan Washington'ın kırmızı çizgisi de aşıldı. Haziran 2013'te rejim, köşeye sıkıştığı bir aşamada kimyasal silaha da başvurdu. Pek çok ülke gibi Türkiye de o aşamada Amerikan yönetiminin artık harekete geçeceğini düşündü. Yönetim bu yönde işaretler de verdi. Ancak son anda yine geri adım attı. Rusya'nın Suriye'deki kimyasal silahları ülke dışına çıkarma önerisi de askeri müdahaleye başvurmaktan çekinen Obama’ya geri çekilme imkanı verdi. Hem rejim hem de Rusya, Amerika’nın Şam’daki rejime hiçbir şekilde müdahale etmeyeceğinden emin oldular. O tarihten sonra Rusya'nın rejime desteği arttı ve Suriye'deki manevra alanı genişledi.
Suriye sahasını takip eden diplomatların aktardıklarına göre, Obama’nın bu geri çekilişi Ankara’da çok ciddi rahatsızlık yarattı. Zira Washington Suriye politikasında bir kez daha Ankara’yı yüzüstü bırakmıştı.
Al Jazeera’ye isminin verilmemesi kaydıyla konuşan üst düzey bir Türk diplomat, “O dönem Obama birden yön değiştirdi ve ‘barış elçisi’ gibi bir rol oynamaya karar verdi” diyerek ABD’nin attığı geri adımı özetliyor. Bunun da sahanın adeta Rusya’ya bırakılması anlamına geldiğini söylüyor.
ABD’li diplomatlar bir süre öncesine kadar Türkiye’yi Suriye sahasında savaşmaya teşvik eden söylemlerde bulunurken ABD’nin “Artık dünyayı Amerika kurtarmayacak” tavrı, Türkiye açısından Obama yönetimine güvenilmeyeceğinin ilk ve en büyük kanıtı oldu.
Odak rejimden IŞİD'e kaydı
IŞİD, 2014'te Suriye'de bazı bölgeleri ele geçirmişti. Bu bölgelere Türkiye sınırı da dâhildi. Washington yönetimi, Suriye'de ilk hava operasyonlarını da Eylül 2014'te IŞİD'e karşı gerçekleştirdi.
Bu sırada Ankara, Suriye'de bir güvenli bölge oluşturulması için uluslararası topluma uzun süredir çağrı yapıyordu. Muhalefetin içindeki ılımlı grupları da bir araya getirerek eğitmek ve silah yardımı yapmak için Washington'la görüşmeler sürüyordu.
23 Eylül'de ABD öncülüğündeki uluslararası IŞİD'le mücadele koalisyonu operasyonlara başladığında, Türkiye henüz İncirlik Üssü'nü açmamıştı. Bunun için bazı şartları vardı.
İncirlik için verilen sözler de tutulmadı
İncirlik açılmadan önce Türkiye’nin en önem verdiği iki şart; Suriye’de güvenli bölge oluşturulması ve muhaliflere ciddi bir destek sağlanmasıydı.
Suriyeli muhaliflerin Türkiye’de eğitilmesi ve silah yardım yapılması konusu, 2015 başında sonuca bağlandı. Eğit-donat programı diye adlandırılan program konusunda Mayıs ayında anlaşma sağlandı. Ancak Amerika’nın fazla seçici davranması sebebiyle eğitilen muhaliflerin sınırlı sayıda kalması, eğitilip Suriye’ye geri dönen muhaliflerin silahlarına Nusra Cephesi gibi grupların el koyması sonucu ABD desteği kesti. Belki daha doğru bir ifadeyle zaten bu desteği hiç vermemişti.
Eğit-donat programıyla ilgili bir başka sorun da, rejime karşı savaşmak üzere muhaliflerin safına katılmış savaşçılara imzalatılan belgelerde, sadece IŞİD’e karşı mücadele maddesinin yer almasıydı. Seçilen az sayıda muhalifin bir kısmı da bu belgeyi imzalamayı reddettiği için programa katılmadı.
‘Uçuşa yasak bölge’ sözü
Temmuz 2015’te ABD, Suriye’de güvenli bölge oluşturulması konusunda Ankara’ya taahhütte bulundu. Böylece 23 Temmuz’da İncirlik Üssü koalisyon uçaklarına açıldı. Türk yetkililer, İncirlik’in bu şartla açıldığı, 90 kilometrelik sınır hattı boyunca rejim uçaklarına da yasaklanacak bir uçuşa yasak bölge oluşturulacağı bilgisini basınla paylaştı.
O dönemde üst düzey bir görevde bulunan başka bir Türk yetkilinin Al Jazeera’ye verdiği bilgiye göre ABD, İncirlik Üssü açılırken sınır hattı boyunca muhaliflere hem hava operasyonları, hem mühimmat desteği vereceği konusunda söz verdi. Ancak Cerablus-Mare hattındaki IŞİD mensuplarının Türkiye sınırına yaptıkları havan mermisi saldırılarına rağmen bu destek gelmedi.
Muhaliflerin sınır bölgesini IŞİD’den temizlemesi için askeri heyetler neredeyse her hafta bir araya gelerek harita üzerinde detaylı planlara çalıştı. Ancak uzlaşmaya varılan bu planlar, Amerika sözünü tutmadığı için hiçbir zaman hayata geçmedi.
PYD’ye Menbic’de de destek
ABD, Suriye’de IŞİD’e karşı hava operasyonlarına başladığı Eylül 2014 sonrasında, karada da PKK’nın Suriye kolu PYD/YPG’yi desteklemeye başladı. Ekim ayında Kobani’de IŞİD’e karşı savaştığı gerekçesiyle PYD’ye havadan yardım gönderdi. Bu yardımın gönderilmesi öncesinde Erdoğan’ı arayan Obama, PYD’nin Suriye’nin kuzeyinde tek taraflı olarak ilan ettiği kantonlara destek verilmeyeceğini, sadece IŞİD’le mücadele kapsamında kısıtlı yardım verildiğini söylemişti.
Bir kez daha doğru söylemiyorlardı.
PYD’ye verilen destek Kobani’yle sınırlı kalmadı. Kobani ve ardından sınır hattında bulunan Tel Abyad PYD’ye bırakılırken Washington durumdan memnundu.
Türkiye’nin sınır hattında beklediği ve kendisine taahhüt edilen destek verilmezken Amerika, Mayıs 2016’da daha güneyde bulunan Menbic’e operasyon başlattı. Menbic’de kara gücü olarak YPG’yi kullanan ABD, IŞİD’e yönelik hava bombardımanını bu bölgede artırdı.
YPG’nin güçlendiği ve kantonlarını birbirine yaklaştırdığı bu operasyonlar için İncirlik Üssü kullanılmaya devam etti.
PYD, Kobani ve Afrin kantonlarını birleştirme hedefine yönelik ciddi bir adım atmış oldu. Ankara’nın ‘kırmızı çizgi’ olarak açıkladığı Fırat’ın batısına PYD’nin geçmemesi şartı Washington yönetiminin doğrudan desteğiyle aşılmış oldu. Amerika, Suriye sahasında Türkiye ile değil PKK/PYD ile işbirliği yapmayı tercih ediyordu.
Bu sırada Washington ve Pentagon’dan yapılan açıklamalar, Menbic’de savaşan gruplar içinde Arap unsurların çoğunlukta olduğu ve Menbic’i Menbiclilerin yöneteceği yönündeydi. Ancak bu güçlerin başını YPG çekiyordu ve aldıkları bölgelerde PYD liderliğinde idari konseyler kuruluyordu.
YPG Menbic’den çıkmadı
Ankara, bölgenin IŞİD’den temizlenmesinin ardından YPG unsurlarının Fırat’ın doğusuna geri çekilmesi şartını koştu. 13 Ağustos’ta Menbic IŞİD’den temizlenmişti. Ankara YPG’nin geri çekilmesi ısrarını sürdürdü. Çavuşoğlu 15 Ağustos’ta yaptığı bir açıklamada “Bizzat Obama’nın sözü var. Menbic operasyonu bittikten sonra oradaki koalisyonun içindeki PYD’lilerin tekrar Fırat Nehri’nin doğusuna geçeceğine yönelik ABD’nin sözü var. Şimdi ABD’nin bu sözü tutması gerekiyor” dedi.
Ancak ABD’den YPG’nin Menbiç’ten geri çekilmesiyle ilgili bir adım gelmedi. Pentagon’dan yapılan hiçbir açıklamada net bir tarih verilmedi. Bunun yerine bölgede kalan IŞİD unsurlarının temizlenmesi çalışmalarının sürdüğü, bu çalışmalar bittikten sonra YPG’nin çekileceği gibi muğlak açıklamalar geldi.
24 Ağustos’ta Ankara’ya resmi ziyarette bulunan ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden, YPG’nin Fırat’ın doğusuna çekileceğini, aksi takdirde ABD’den destek göremeyeceğini ifade etti. Bir gün sonra Dışişleri Bakanı Kerry de Çavuşoğlu’nu arayarak YPG’nin çekilmeye başladığını söyledi. Ancak bugüne kadar sadece “YPG çekilecek, çekiliyor” açıklamalarının devamı geldi. YPG hâlâ Menbic’de.
Suriye sahasına hâkim olan Türk diplomat, ABD’nin yıllar içinde Suriye'de geri planda kaldığını ve IŞİD’le mücadelede de YPG ile işbirliğini yaptığını hatırlattıktan sonra ekliyor: Stratejik hatalar taktik uygulamalarla giderilemez.
El Bâb’da destek verilmemesi soru işaretleri doğurdu
Türkiye, İncirlik sonrası ABD’den destek bulamadığı için başlayamadığı sınır bölgesindeki operasyona kendi göbeğini keserek 24 Ağustos’ta başladı. TSK’nın Özgür Suriye Ordusu’nu desteklediği Fırat Kalkanı Operasyonu’nun hedefi Cerablus-Mare hattını IŞİD’den temizlemek ve PYD’nin kantonlarının birleşmesini engellemekti.
Sınırdan yaklaşık 20 kilometre güneye kadar operasyona ABD savaş uçakları da hava bombardımanıyla zevahiri kurtarır nitelikte kısıtlı bir destek verdi. Ancak bu destek, TSK güneye indikçe azaldı.
PYD’nin ilan ettiği Afrin ve Kobani kantonları arasında kalan El Bâb ilçesine yönelik operasyon başladığında ise ABD’nin desteği kesildi. Daha en başından Türk askeri yetkilileriyle temaslarında 20 km’den öte güneye inilmesine karşı olduklarını açıkça söylüyorlardı. Cumhurbaşkanı Erdoğan, “El Bâb’a gitmemizi istemiyorlar” dedi. Ankara’ya göre Washington kantonların birleşmesi çabasında PYD’nin fiilen arkasında duruyor bu sebeple El Bâb’daki TSK varlığından rahatsız oluyordu.
“El Bâb harekâtının uzamasının sebeplerinden biri de ABD”
Üst düzey diplomatik kaynak, El Bâb bölgesinde devam eden operasyonun bu kadar yavaşlamasının sebebinin de ABD’nin attığı adımlar olduğunu söylüyor:
“Kim ne derse desin, Fırat Kalkanı Harekâtı DAEŞ’e karşı ve sınırlarımızı korumaya yönelik bir hareket, tamamen meşru müdafaa temeline dayanıyor. ABD ise destek vermek yerine, tam tersine PKK’nın Suriye’deki bağlantılarıyla işbirliği yapıyor. Bir yandan Musul’daki operasyonu zayıflattı, bir yandan belli aralıklarla Rakka’ya yönelik hava bombardımanını durdurdu. Bu dönemlerde DAEŞ’in en vurucu, en kanlı elemanları El Bâb’a kaydı. ÖSO ve TSK’nın işi zorlaştı. ABD dolaylı yollardan da olsa DAEŞ’e destek olmuş oldu. El Bâb harekâtının uzamasının sebeplerinden biri de ABD’dir.”