Gazze'ye insani yardım taşıyan Mavi Marmara gemisine yönelik 31 Mayıs 2010 yılında İsrail askerlerince düzenlenen ve 10 kişinin öldüğü saldırıya ilişkin davada mahkeme, Türkiye ve İsrail devleti arasında imzalanan 28 Haziran tarihli anlaşmanın yürürlüğe girip girmediğinin sorulmasına karar verdi. Mahkeme gelecek celse, kabul edilen anlaşmanın bu davaya etkisinin bulunup bulunmadığı hususunda beyanlarını bildirmeleri için şikayetçi tarafa süre verdi.
MÜŞTEKİ VE AVUKATLARI HAZIR BULUNDU
İstanbul 7. Ağır Ceza Mahkemesi'nde görülen 12. duruşmaya sanıklar katılmazken, bazı müştekiler ve avukatları hazır bulundu. Şikayetçi sıfatıyla dinlenen İnsan Hak ve Hürriyetleri İnsani Yardım Vakfı Başkan Yardımcısı Durmuş Aydın, "Vakıf olarak Filistin halkının mağduriyetinin dünyaya duyurulması konusunda çalışan bir kurumuz. Yardım amacıyla Mavi Marmara gemisiyle yola çıktık. Ben de gemideydim. Filistin'e uygulanan ablukanın dünya gündemine taşınmasını amaçlayan bir filoydu. 30'dan farklı ülkeden insan, mağdur olmuş Filistin halkının sesi olmak için biraraya gelmişti. İlahilerin, şarkıların söylendiği çok güzel bir ortamdı. Ben reji odasındaydım. Gemiden canlı yayın yaptığımız için 40'tan fazla kamera vardı. İsrail askerleri bizi zodyaklarla takip ediyordu. Sabah namazı esnasında bir anda geminin etrafı zodyaklarla sarıldı. Sonra yağmur gibi kurşun yağdı. Patlama sesleri geldi. Sonra insanların şehit edildiğine, yaralandığına şahit olduk. Tüm katliamı kameralar çekiyordu, ama İsrailli askerler bu görüntüleri ne yaptı bilemiyoruz. Çok vahşi bir ortam içindeydik" diye konuştu. Aydın, yardım filosuna katılanların havalimanına götürülünceye kadar kötü muamele ve darbe maruz kaldığını belirterek şikayetlerinin devam ettiğini söyledi.
ÖLEN BABASI İÇİN GÖZYAŞI DÖKTÜ
Saldırıda hayatını kaybeden Çetin Topçuoğlu'nun oğlu Aytek Topçuoğlu ise ,"Saldırıyı canlı yayında izledim. Canlı yayından saldırıyı izlediğim esnada annemle babamı gördüm. Bana el salladılar. Bir evladın babasını son kez orada görüp vedalaşmasını gördüm. Babamın tek suçu insanlık mı? Babam vefatından sonra evlendim. Çocuğum oldu. Ama babam bunların hiçbirini göremedi" diyerek gözyaşı döktü. Topçuoğlu ile birlikte duruşma salonunda seyirciler de ağladı. Bunun üzerine mahkeme duruşmaya kısa bir ara verdi. Aranın ardından tekrar söz verilen Aytek Topçuoğlu, "Meşru yollarla adalet arama peşindeyiz. Türk adaletinden başka hangi adalete güvenebilirim ki? Biz Türk vatandaşıyız ve Türk adaletine güvenmek istiyoruz" dedi.
"LUTÜF TAZMİNATI DEĞİL, CEZA TAZMİNATI İSTİYORUZ"
Daha sonra Çiğdem Topçuoğlu da söz isteyerek "Şehit olan eşim de, ben de Çukurova Üniversitesi'nde öğretim elemanıydık. İkimiz de tekvando dalında milli sporcuyuz. Eşimin dünya ikinciliği, benim dünya birinciligim vardı. Biz bu kadar vurmayı kırmayı bildiğimiz halde İsraillilere yardım ettik. Bizler anti-semitist değiliz. İnsanlık davası için yola çıkmıştık. Filistin davası bir erzak davası değildir. Biz 10 şehidi boşuna mı verdik? Bize diyorlar ki alın bu parayı susun. Bizler şehit aileleri olarak lutüf tazminatı değil, ceza tazminatı istiyoruz. Davalarımızın devam etmesini istiyoruz. Takipçisiyiz" ifadelerini kullandı.
SANIK TARAFI DAVANIN DÜŞÜRÜLMESİNİ TALEP ETTİ
Savcı Ali Kaya mütalaasında, İsrail ile Türkiye arasında imzalanan anlaşma maddelerinin yerine getirilip getirilmediğini, yürürlüğe girip girmediğinin Adalet Bakanlığı'ndan sorulmasını talep etti. Bunun üzerine İsrailli komutanları temsil eden avukatlar, anlaşma maddelerinden birinin bu dava olduğunu belirterek yürürlüğe girip girmediğinin sorulmasına ve girmişse davanın düşürülmesine karar verilmesini talep etti.
ŞİKAYETÇİLER İTİRAZ ETTİ
Savcının talebine şikayetçi avukatları ise itiraz etti. Şikayetçi avukatları, "Yürürlüğe girip girmediği sorulacak bir şey değildir. Bağımsız yargıdan bahsediyoruz. Bunu sormak, adil yargılanma hakkını gölgeye düşürmektir" diyeler itirazda bulundu.
İHH Genel Başkanı Bülent Yıldırım'ın açıklamasından bazı önemli noktalar;
İHH Genel Başkanı Bülent Yıldırım, duruşma öncesinde Çağlayan'daki İstanbul Adalet Sarayı önünde gazetecilere açıklama yaptı.
Türkiye ile İsrail arasındaki anlaşmaya işaret eden Yıldırım, İsrail'in verdiği sözü tutmadığını, anlaşmanın hemen ardından Gazze'ye ve Mescid-i Aksa'ya saldırdığını söyledi.
Yıldırım, hak arayışlarından vazgeçmeyeceklerini vurgulayarak, ''İsrail, '20 milyon doları veriyorum' diyor, bir taraftan da bir Türk firmasına 40 milyon dolar sebepsiz yere para cezası kesiyor." dedi.
İspanya'dan Gazze'ye gidecek bir filonun organize edildiğini, kendilerinin de bu organizasyonun bir parçası olduklarını kaydeden Yıldırım, abluka kalkana kadar mücadeleden asla vazgeçmeyeceklerini ifade etti. Yıldırım, İspanya'dan gidecek gemide sadece kadınların yer alacağını anlattı.
Mavi Marmara davasının müşteki-mağdur avukatlarından Cihat Gökdemir de herkesin anlaşmadan sonra davanın düşmesini beklediğini belirterek, ''Ancak dava düşmedi. Çünkü bu bir ceza davası. Tazminat davaları düşebilir ancak ceza davaları, beraat veya mahkumiyet ile sonuçlanıncaya kadar düşmez. Eğer düşürülürse hem Türkiye'de hem de uluslararası arenada hak arayışımızı sonuna kadar sürdüreceğiz.'' diye konuştu.
Adalet Bakanlığı'ndan henüz bu anlaşmayla ilgili mahkemeye gelen bir şey olmadığını aktaran Gökdemir, "Bu yazı gelirse mahkemenin tavrı ne olacak hepimiz göreceğiz. Mahkemenin bu davayı düşürmeyeceğini düşünüyoruz." ifadelerini kullandı.
DURUŞMA 19 EKİM'E BIRAKILDI
Mahkeme heyeti, Türkiye ile İsrail arasında imzalanan 28 Haziran tarihli anlaşmanın 6. maddesinde yürürlüğe girme şartlarının bahsedildiğini bu nedenle anlaşmanın yürürlüğe girip girmediğinin araştırılmasına, ilgili yerlerden sorulmasına hükmetti. Heyet ayrıca 20 Ağustos'ta Türkiye Büyük Millet Meclisi'nce kabul edilen ve uygun bulunan anlaşmanın bu davaya bir etkisinin bulunup bulunmadığına ilişkin şikayetçi tarafa beyanda bulunması için gelecek celseye kadar süre verilmesine karar verdi. Duruşma 19 Ekim'e bırakıldı. Bunun üzerine şikayetçi avukatları, beyanda bulunmak için verilen sürenin kısa olduğu gerekçesiyle mahkeme heyetiyle tartıştı. Ancak heyet, duruşma gününde herhangi bir değişiklik yapmadı.
CEZA İSTEMLERİ
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'nca hazırlanan iddianamede, dönemin İsrail Genelkurmay Başkanı Rau Aluf Gabiel Ashknazi, Deniz Kuvvetleri Komutanı Eliezer Alfred Marom, İstihbarat Başkanı Amos Yadlin ve Hava Kuvvetleri Komutanı Avishay Levi hakkında, "canavarca hisle veya eziyet çektirerek öldürme suçuna azmettirmek"ten 9 kez ağırlaştırılmış müebbet, "mala zarar vermeye azmettirmek", "yağma suçuna azmettirmek", "eziyet suçuna azmettirmek", "haberleşmenin engellenmesine azmettirmek", "kişiyi hürriyetinden yoksun bırakma suçuna azmettirmek", "yaralama suçuna azmettirmek" ve "silahla yaralama suçuna azmettirmek"ten de toplam 18 bin 32'şer yıla kadar hapis cezası isteniyor.