Suudi Arabistan Veliaht Prensi ve Başbakanı Muhammed bin Selman’ın varlığı, Riyad’ın BRICS’ten sonra G20’deki etkisini de artırıyor
Tarihinin ilk dönemlerinde Suudi Arabistan, dünya tarihinin ve özellikle Arap ve İslam milletinin tarihinin dönüm noktalarında cesur bir ‘Arap sesi’ olarak ortaya çıktı. Şimdiyse Veliaht Prens Muhammed bin Selman’ın mevcut uluslararası denklemler ve bunların bölgedeki çetrefilli meseleleri arasında yeni bir siyasi manevra tarzı çizmesiyle ivme kazandı. Suudilerin son G20 zirveleriyle etkileşimi, Doğu ile Batı arasında bir köprü olma yönündeki yükselen siyasi ve ekonomik hırsıyla tutarlılık gösterdi.
Sadece katılımla yetinmeyen Selman, gıda güvenliği, çevre ve az gelişmiş ülkelere yardım konularında gündemi etkileyen girişimleriyle zirvenin ana manşetlerinden biri oldu.
Suudi Arabistan’ın yılın en büyük küresel etkinliğindeki varlığının kazandırdığı ivme, bölgede ve dünyada enerji güvenliği ve jeopolitik dönüşümlerde “Arapların sesi” ve Güney’in gelecek vadeden ve etkili merkezlerinden biri olması, onu ortakların ve rakiplerin ilgi odağı haline getirdi.
Bu bağlamda Suudi Arabistan Merkez Bankası Başkanı Eymen bin Muhammed es-Sayari, Hindistan’daki zirvede ülkesinin heyetine Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman’ın başkanlık etmesinin, çok taraflı uluslararası iş birliği davasında Suudi Arabistan’ın ve Arapların sesine daha fazla ağırlık verdiğine dikkat çekti. Es-Sayari, “Bu, küresel ekonomik istikrarı sağlamayı amaçlayan uluslararası çabaları desteklemede etkili bir üye olarak Suudi Arabistan’ın grup içindeki konumunu pekiştiriyor” ifadesini kullandı. Es-Sayari, grubun tek Arap ülkesi olan Suudi Arabistan’ın her zaman kendi çıkarlarına ve egemenliğine, özelde bölgenin, genel olarak Arap ve İslam ülkelerinin çıkarlarına hizmet eden şeyler üzerinde çalıştığını belirtti.
Grubun Hindistan’daki zirvesi, Suudi Arabistan’ın BRICS ve Şanghay gruplarına katılmasının yanı sıra, ASEAN Anlaşması’nın imzalanmasından haftalar sonra nüfuzunu artırmasına yardımcı olan olumlu siyasi ve ekonomik koşulların olduğu bir dönemde gerçekleşti.
Hindistan’ın Suudi Arabistan Büyükelçisi Suhail Khan, Hindistan ile Suudi Arabistan arasındaki stratejik ilişkinin niteliğinin, zirvenin sonuçlarına ve Körfez ile Yeni Delhi arasındaki ikili iş birliğine olumlu bir gölge düşüreceğine ve bunun en önemli zorlukları çözebilecek kapsamlı çözümler açmasına olanak sağlayacağına dikkat çekti.
Güney’in sesi ve çoğulculuk
Körfez Araştırma Merkezi’ndeki siyasi araştırmacı Dr. Salih bin Muhammed el-Haslan, küresel sahnenin kapsamlı vizyonunda Riyad ile Hindistan arasındaki yakınlaşmanın, her iki tarafı da genel anlamda Güney’in sesi haline getirdiğine inanıyor.
El-Haslan ayrıca, Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Prens Faysal bin Ferhan’ın geçtiğimiz Mart ayında Hindistan ve Suudi Arabistan’ın uluslararası çatışma konularında uluslararası sahnede iki önemli güç olarak nasıl iş birliği yapabileceğine dair yorumuna dikkat çekti.
“Her ülkenin oy kullanmasının” önemini vurgulayan el-Haslan, “Her ülkenin çıkarı olmalı. Suudi Arabistan gibi ülkeler büyüklükleri ve ekonomik ağırlıkları nedeniyle başkalarının sesini yükseltme yeteneğine sahip ve bunu yapmanın sorumluluğunu taşıyorlar. Başta ekonomik konularda olmak üzere küresel gündem belirlenirken her ülkenin çıkarlarının temsil edilmesini sağlamak için diğer ülkelerle daha etkili olmak için çalışacağız” dedi.
Dar perspektif El-Haslan, Riyad’ın “uluslararası arenada her zaman olduğu gibi ulusal çıkarlar doğrultusunda dar bir perspektiften hareket etmediğini” öne sürerek bunun, küresel bir dayanışma vizyonundan ve başkalarına karşı sorumluluk duygusundan kaynaklandığını belirtti.
Suudi Arabistan hükümeti, grubun öneminin yalnızca kendi ülkeleri arasındaki ekonomik düzey ve iş birliğiyle sınırlı olmadığına, aynı zamanda dünya nüfusunun üçte ikisini, yani ülkelerin çoğunluğunu temsil etmesinden dolayı olduğuna inanıyor.
Dolayısıyla G20 toplantılarının sonuçları sadece ekonomik boyuta bağlı olmadığı için şimdi ve gelecekte olumlu sonuçlar verecektir.
Ekonomi, insanların sosyal hayatına olumsuz veya olumlu yansıyabilecek siyasetin ana itici gücü olduğundan, diğer siyasi ve sosyal yönleri de içeriyor.
Bu da gruba üyeliğin ülkeye büyük siyasi, ekonomik ve ahlaki etki sağladığını ve bu etkinin onu Suudi Arabistan ekonomisini ve bölge ülkelerinin ekonomilerini etkileyen küresel ekonomik politikaların oluşturulmasında etkili bir taraf haline getirdiğini doğruluyor.
Pek çok kişi bu durumun Suudi Arabistan’a yük getirdiğini ve aynı zamanda bölgesel ve uluslararası nüfuz fırsatlarını artırdığını düşünüyor.
Hindistan ve Suudi Arabistan basını, Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman’ın Yeni Delhi zirvesine katılmasının iki tarafın ilişkilerini dönüştüreceğini belirtti. Aynı durum Muhammed bin Selman’ın ABD ile anlaşarak “kıtalararası yeşil geçiş koridorları” oluşturmayı açıkladığı projeyle de ilgiliydi. Bu durum Riyad’ın da yakın ilişkiler sürdürdüğü Çin tarafı tarafından hoş karşılanmayabilir.
Biden, projeyi iki kıtadaki limanları birbirine bağlayacak ve daha istikrarlı, müreffeh ve bütünleşmiş bir Ortadoğu’ya yol açacak gerçekten büyük bir anlaşma olarak nitelendirdi.
Zirveye ev sahipliği yapan Hindistan Başbakanı Narendra Modi ise zirvenin “gelecek nesillerin hayallerini büyüttüğünü” söyledi.
Hindistan, Körfez’de Çin’in sessiz rakibi olarak ortaya çıkıyor Carnegie Uluslararası Barış Vakfı’ndaki gözlemciler, Riyad’ın şu anda, özellikle aralarında zaman zaman keskin çelişkilerin ortaya çıktığı iki tarafla sağlıklı ilişkiler kurduğunu belirtti.
Carnegie Uluslararası Barış Vakfı bir analizinde şöyle diyor: Çin’in Körfez ülkeleriyle ilişkileri son 5 yılda Ortadoğu’daki siyasi çevrelerde büyük ilgi gördü, ancak bu durum başka bir paralel gelişmeyi gölgeledi. Narendra Modi başkanlığındaki Hindistan hükümeti, başta Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) olmak üzere Arap Yarımadası ile stratejik ilişkiler geliştirmek için çalışıyor.
Bu bağların, Hindistan’ın enerji ihtiyaçları ve bölgedeki geniş Hint topluluğu gibi bariz ekonomik saiklerin ötesine geçerek güvenlik iş birliğini de kapsadığına inanılıyor. Bu yakınlaşma muhtemelen hiç de geçici olmayacak, ancak yakın gelecekte Arap Yarımadası ile Güney Asya arasındaki ilişkiyi yeniden tanımlayabilir.
Ay’a yeni çıkan Hindistan’ın “geleceğin Çin’i” olarak görüldüğü bir dönemde Suudi Arabistan, coğrafi konumunun avantajını kullanarak petrole bağımlı olmayan müreffeh bir ekonomi inşa etme yolundaki adımlarını hızlandırıyor.
Doğu, Batı ve kıtaların ortasında yer alan sosyal reformların uygulanmasında büyük bir yol kat ettikten sonra dikkat çekici bir gelişme ve sportif gelişme kaydetti.