"Eşi başörtülü subaylar” gündemi vardı 28 Şubat günlerinde… YAŞ kararıyla TSK’dan ihraç ediliyorlardı. Onların dayanışması çerçevesinde ASDER kuruldu. ASDER’in hak mücadelesine sahip çıktık o zamanlar. O günlerde davet ettikleri bir toplantıda sohbet etmişliğim vardır.
ASSAM – SADAT sonraların oluşumudur.
Yapı ve misyon bildirimi itibariyle ASDER’den çok farklı noktaya gelindiği görülüyor.
ASSAM bir düşünce kuruluşu, SADAT bir şirket yapılanması.
Bir ara bütün bu oluşumlara önderlik eden emekli general Adnan Tanrıverdi, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın başdanışmanları arasına girdi. Ondan sonra da hem Adnan Paşa hem de SADAT ve ASSAM mercek altına alındı.
Türkiye’de TSK hep sistem içinde hassas bir kurum oldu. Siyaset için de önemli idi TSK’nın yapısı ve konumu. Yakın döneme ve AK Parti ile ilgili siyasi geçmişe bakılırsa, 28 Şubat TSK eksenli bir operasyondu. Yargının TSK’ya brifing verdiği günler. Ak Parti ilk yıllarında “cuntalar” gerçeği ile karşılaştı ve FETÖ’nün Emniyet – Yargı yapılanması ile el ele askeri alanı denetim altına almaya çalıştı.
Sonra “Paralel yapı” olgusu ortaya çıktı. PDY’nin Emniyet – Yargı ayağı 17-25 Aralık operasyonuna yol açtı. Aradan üç yıl geçince de 2016 - 15 Temmuz kalkışması geldi. Ondan sonra iktidarın askeri alanı tanzim hamlesi çok daha keskin seyretti ve tam orada iktidara SADAT etrafında toplanan eski askerlerin katkıda bulunduğu haberleri ortalığı kapladı.
Bunun çapı nedir, tam olarak bilinmiyor.
15 Temmuz’un bastırılmasında SADAT’ın bir etkisi – katkısı olmuş mudur, en azından şimdilik bilinmiyor, ya da bilinse bile ifade edilmiyor.
ASSAM’la ortaya konan bir misyon çerçevesi var. Türkiye’nin merkezinde yer aldığı Asya ve Afrika’yı kapsayan bir İslamileşme – İslamileştirme misyonu bu. Bizzat Adnan Paşa’nın sözlerine yansıyan “Mehdi’nin gelişine dünyayı hazırlama” gibi bir misyonun adı konmuş durumda.
Bunlar ortaya çıkınca tartışma büyüdü ve peşinden Adnan Paşa, Cumhurbaşkanlığı danışmanlığından ayrıldı. Bunlar ortaya çıkmamış, tartışma konusu olmamış olsaydı, başdanışmanlık devam edecek miydi, bilinmiyor.
Ancak bu tür misyonun Cumhurbaşkanı danışmanlığı gibi bir pozisyon içinde problem teşkil edeceği değerlendirilmiş olmalı ki, o görevden ayrılmak zorunlu oldu.
Aslında, hem tırnak içinde “küresel İslami misyon” hem SADAT’ın askeri ilişkilerle iç içe yapısı, problemli durumun henüz ortadan kalkmadığı gibi bir durumu gündeme taşıyor.
İslam coğrafyası, Asya’dan Afrika’ya uzanan nerede ise tüm alanlarda, sıcak günler yaşıyor. Savaşlar, iç çatışmalar, yönetim – sistem değişiklikleri vs… Tüm bu olaylarda gerek kurumsal olarak ordular gerekse başka silahlı örgütler etkili oluyorlar. Bunların bir kısmına Türkiye de müdahil oluyor. Diyelim Suriye’de Özgür Suriye Ordusu’nun yapılanmasına Türkiye yön verdi.
Olayın SADAT gündemini ilgilendiren bölümü, SADAT’ın başka silahlı operasyonlarda devreye girip girmediği ile ilgilidir. O yönde iddialar var, suçlamalar var.
Muhalefet SADAT’ın içerde siyasi alanda devreye sokulma ihtimali ile gündem oluşturmaya çalışıyor. Muhalefetin iddialarının ciddiyeti var – yok, şahsen benim bu konudaki bilgim yeterli değil.
Ancak böyle bir konunun, sadece muhalefetin gündeminde olmayacağı açık. Türkiye’nin ilgilendiği coğrafyanın, dünyanın bütün büyük güçlerinin ilgi alanı olduğu da çok belli. SADAT’ın “Mehdi’nin gelişine hazırlanması”nı öngördüğü coğrafyanın da küresel güçlerin ilgi alanı içinde olduğu görmezden gelinemez.
Bu noktada Türkiye’nin politikaları ile SADAT – ASSAM yaklaşımları ne ölçüde örtüşüyor, her iki mecrada çalışmalar varsa bunlar nerede buluşup – ayrışıyor ve tüm bunlar küresel güçlerin raporlarına nasıl giriyor, bunlar önemli diye düşünüyorum.
İslâm davası - silahlı güç – Türkiye – Dünya kelimeleri bir araya geldiğinde muhtemel riskleri de göz önünde bulundurmak gerekiyor.
Türkiye, daha doğrusu Ak Parti iktidarı, önce desteklediği Mavi Marmara’nın arkasından sonra çekildi. Neden acaba? Neden bir gün İHH problemli yapı halinde görülmeye başlandı? Asıl soru şudur: SADAT’la ilişkinin neresine kefildir iktidar?
CEMİL ÇİÇEK: ‘ASIL SORUN AHLAK SORUNU’
Cumhurbaşkanlığı Yüksek Danışma Kurulu üyesi Cemil Çiçek aradı. Pazar günkü yazımda Diyanet İşleri eski Başkanı Mehmet Görmez’in “ahlak vurgusu”nı hatırlatarak “siyasette de asıl problemin ahlak alanında yaşandığı”nı vurguladı. “Demokrasi önce ahlâktır, dedi, hukuk, adalet ahlâktır.” “Bizde kanun eksiği yoktur, dedi, ama ahlaki alanda zaaf varsa onu hiçbir kanun ile düzeltemezsiniz” dedi. “Onun için demokratik tövbeden söz ediyorum, dedi.
Şöyle sürdürdü sözlerini:
“Tövbe olması için önce hatanın kabul edilmesi, sonra ondan vazgeçme iradesinin ortaya çıkması lâzım. Hatanın farkında değilseniz ya da yaptığınız işi bir şekilde meşrulaştırıyorsanız neyden tövbe edeceksiniz? Bizde herkesin yaptığı işi bir şekilde meşrulaştırma becerisi var.”
Sözlerini şöyle bağladı:
“Seçimlere doğru gidiliyor, bir ahlak gündemi oluşturmak lâzım.”