Avrupa’nın artan göçmen Müslüman toplumunu kontrol etmek ve türlü manipülasyonlarla Müslüman oluşumlara kısıtlamalar getirmek ve onları kontrol etmeye yönelik plan ve projeler Avrupa’da siyasi hayatın rutin bir parçası olmaya başladı. Bilindiği gibi Avusturya Dışişleri, Avrupa ve Uyum Bakanı Sebastian Kurz ilk olarak seçim kampanyası çerçevesinde 2015 yılında Din Eğitimi uzmanı Prof. Dr. Ednan Aslan’a “İslami Kreşleri Araştırma Raporu” isimli bir rapor hazırlatmıştı. Kreş yöneticileri ve ebeveynlerle mülakatlar ve saha çalışmasına dayanılarak hazırlanan ve ilk olarak ara rapor şeklinde Şubat 2016’da yayınlanan araştırma raporu Kurz’u tatmin etmeyince araştırma sonuçları masa başında yeniden yazıldı. Basına sızan Word dokümanlarında, bakanlık memurlarının rapora 903 kez müdahale ettikleri açıkça görülmektedir. Özellikle rapordaki kreşlerle ilgili olumlu ifadelerin olumsuzlarıyla değiştirilmesi ya da Kurz’un politikalarıyla uyuşmayan rapor sonuçlarının metinden tamamen çıkarılması dikkat çekmektedir. Örneğin raporun orijinalinde yer alan “Ebeveynler, çocuklarının bağımsız, kendine güvenli ve sevgi dolu yetişmesini istiyor” ifadesi bakanlık yetkililerince
“Ebeveynlerin çocuklarını Avusturya toplumunun dayandığı ahlaki değerlerden korumak istedikleri görülmektedir” şeklinde değiştirilmiştir. Yine benzer bir şekilde İslami kreşlerde dini eğitim verildiği algısı oluşturmak amacıyla “Araştırma sonuçlarına göre, sunulan eğitim bakımından İslami kreşlerle diğer kreşler arasında herhangi bir fark yoktur” ifadesi, “Araştırma sonuçları, İslami kreşlerin dini eğitime ağırlık vermek suretiyle diğer kreşlerden ayrıldığını açıkça ortaya koymaktadır” şeklinde değiştirilmiştir. Kurz’un Müslüman ve İslam karşıtı siyasi söylemlerine meşruiyet zemini kazandırmak için alelacele hazırlattığı bu rapor, ilk yayınlandığı günden bu yana çeşitli eleştirilerin hedefi olmuştur. Özellikle bazı kreşlerin hiçbir delil gösterilmeksizin selefi ve radikal İslamcı olarak suçlanmaları, akademik çevrelerde ve kamuoyunda raporun “ciddiyetsiz” ve akademik açıdan yetersiz olduğu değerlendirmelerine yol açmıştır. Oldukça kısıtlı verilerle ve çok az sayıda kreş üzerinde yürütülen çalışmanın sonuçlarına bakılarak Müslümanlara ait bütün kreşlerin kapatılması yönünde bir sonuca varılmaya çalışılması bile bu raporun esas amacı hakkında bir fikir vermektedir. Raporun, Avusturya’daki kreşlerin durumunu tespite yönelik akademik bir çalışma olmaktan çok, Müslüman karşıtı politikaları aklamak için kullanılmak üzere siyasi amaçlarla hazırlatılmış ısmarlama bir rapor olduğu açıkça görülmektedir.
Rapor bir ay bekletildi
36 bin Euroluk bir bütçeyle hazırlanan İslami Kreşler Araştırma Raporu’nun sonuçları 26 Şubat 2016 tarihinde resmi olarak kamuoyuna açıklandı. Sebastrian Kurz ilk olarak 2015 yılının Aralık ayında yaptığı bir basın toplantısında, henüz yayınlanmadığı halde “İslami kreşler kapatılmalı” talebini bu raporun sonuçlarına atıf yaparak savunmuştu. Daha önceden Ocak ayında yayımlanacağı duyurulan raporun neden Şubat ayında yayımlandığı ise Falter gazetesinin ortaya koyduğu belgelerle açığa çıkmış oldu. Falter’in yayımladığı belgelerde Bakanlık yetkililerinin raporu son olarak 4 ve 5 Şubat tarihlerinde değiştirdikleri görülüyor.
Avrupa’da siyasi aktörlerin İslam karşıtı siyasetlerine çocukların konu edildiği manipülatif çalışmalar üzerinden bir meşruiyet kazandırmaya çalışmaları politikacıların Müslüman karşıtlığı yapma noktasında hiçbir etik ilke gözetmediklerini göstermektedir. Bu bağlamda araştırmaya konu edilen kreşlerin hangi kritere göre “İslami” olarak adlandırıldıkları da rapordaki karanlık noktalardan biridir. Yalnızca kreş işletmecilerinin dini ve etnik kimliklerine bakılarak yapıldığı izlenimi veren bu sınıflandırma, İslamofobik tutumların giderek meşru hale gelmeye başladığı Avrupa’da ayrımcı uygulamalara bir yenisini daha eklemiştir.
Skandalı ortaya çıkaran Falter gazetesinin iddialar hakkında görüşünü sorduğu Ednan Aslan, önce rapora müdahale edildiği yönünde bir bilgisini olmadığını söyledi. Ancak gazetenin değişiklikle ilgili belgeleri kendisine göstermesi üzerine Aslan, önce yapılan bu değişikliklerin kabul edilemez olduğunu söyledi daha sonra Twitter adresinden yaptığı açıklamada virgülü noktasına kadar raporun arkasında olduğunu ifade etti. Aslan’ın önce değişikleri inkâr ederken sonradan raporla ilgili tüm sorumluluğun kendisinde olduğu yönündeki açıklamaları, Sebastian Kurz’un olaydaki rolünün kamufle edilmeye çalışıldığı şüphesini akla getirmektedir. Nitekim Sebastian Kurz’un, bu skandalla ilgili kendisine yöneltilen sorulara Ednan Aslan’ın rapordan sorumlu olduğunu ve bu konuda söylenecek başka bir şey olmadığını söyleyerek ayrıntılı bir cevap vermekten kaçınmıştır.
Hilafet devleti sempatizanıydı
Sebastian Kurz’un İslami kreşlerle ilgili araştırma yaptırmak için seçtiği Ednan Aslan pek çok açıdan tartışmalı bir isim olarak bilinmektedir. Halen Viyana Üniversitesinde İslami Araştırmalar Enstitüsünün başkanlığını yürüten Aslan, özellikle İslam Din Eğitimi alanında yaptığı çalışmalarla tanınmaktadır. Aslan’ın, İslam’ın reforme edilerek bir Avrupa İslam’ı oluşturulması ve Avusturya’daki camilerde görev yapan Diyanet imamlarının yerine Avusturya’da yetişmiş imamların görev yapması gibi konularda Avusturya devletinin resmi görüşü ile paralel düşüncelere sahip olması dikkat çekmektedir. Üniversiteyi Almanya’da okuyan Aslan’ın, geçmişinde Kaplancılar olarak da bilinen Köln İslam Hilafet Devleti isimli radikal İslamcı hareketle ilişki bulunduğu iddia edilmektedir. Avrupa’da giderek artan Müslüman genç nüfus sayısını kendisine yönelik ciddi bir tehdit olarak algılayan Avrupa, bu yeni nesil Müslüman jenerasyona kendi istediği doğrultuda yeni bir yön vermek amacıyla çeşitli proje ve çalışmalar üzerinde çalışmaktadır. Bu bağlamda Avrupa’da son dönemde yürütülen İslam çalışmalarının çocukların ve gençlerin dini eğitimi alanlarına yoğunlaşması dikkat çekmektedir. Ait olduğu dini ve kültürel kimlikten soyutlanmış, Avrupa yaşam tarzına uyumlu, liberal, yeni bir İslam modeli ve Müslüman tipolojisi hedeflenmektedir. Bu noktada “iyi Müslüman-kötü Müslüman” ayrımı yapılmak suretiyle Avrupa’da hâkim kültür ve siyasi jargonun tüm kodlarını içselleştirmiş bu yeni tipolojinin karşısına konulan Müslüman kişi ve gruplar uyumsuz, şiddet yanlısı ve kaba olarak resmedilerek tasfiye edilmeye çalışılmaktadır. Avrupa resmi makamları ve elitlerinin bu amaca ulaşmak için yürüttükleri projelerde Müslüman ve Türk aktörlerin kullanılması ise manidar görünmektedir. Bu yeni Müslüman tipolojisine uygun olarak seçilen isimler üzerinden tıpkı Aslan olayında görüldüğü gibi bir yandan Müslüman karşıtı kısıtlayıcı ve yasakçı hukuki ve toplumsal düzenlemelere bir meşruiyet zemini hazırlanırken, diğer yandan da yeni yetişmekte olan Müslüman nesle yeni bir rol modeli sunulmaktadır. Buna ilaveten kendisine dayatılan bu yeni İslam ve Müslüman tipolojisine karşı sesini yükselten Müslüman çoğunluk da “agresif, hoşgörüsüz ve şiddet yanlısı” olarak ötekileştirilerek Müslüman karşıtı politikalar aklanmaya çalışılmaktadır. Müslümanlara ve Türkiye’ye yönelik karşıt tutumuyla bilinen Sebastian Kurz’un da İslami kreşlerin kapatılması yönündeki kampanyasını meşrulaştırmak için Aslan’ı seçmesi ve teolojik bir formasyonu bulunmamasına karşın Aslan’ın Avusturya’da İslam dini eğitimi noktasında söz sahibi olması da bu gerçeği açıkça gözler önüne sermektedir.
‘Avrupa İslamı’
Avrupa’da Müslüman toplum üzerinde yapılan denemeler ve “Avrupa İslamı” şeklinde meşrulaştırılmaya çalışılan yeni bir İslam ve Müslüman modeli öngören çalışmalar analiz edildiğinde ne Aslan’a bu raporun hazırlatılmasının ne de daha sonra raporda yapılan değişiklerin masum ve tesadüfi olaylar olduğu söylenebilir. Tüm bunlar uzun vadeli bir projenin parçasıdır. Kısaca Avrupa İslamı olarak adlandırılan bu projenin uzun vadede hedefi Avrupa’da yaşayan Müslümanların dini ve kültürel kimliklerini dönüştürmek suretiyle onları asimile etmektir. Bu yapılırken de Avrupa’da bulunan köklü Müslüman yapılanmalar ve bunlara ait dernek ve organizasyonlar yavaş yavaş tasfiye edilerek bunların yerine Avrupa’nın şekillendirildiği öz ve biçim olarak manipüle edilmiş bir İslam modeli ikame edilmeye çalışılmaktadır. Nitekim Berlin’de hiçbir yetkinliği bulunmamasına rağmen avukat Seyran Ateş’in imamlığı ve yaptığı Goethe İbn-i Rüşd Cami’sinin açılması, farklı Avrupa ülkelerinde Diyanet camilerinin düzmece iddia ve operasyonlarla saf dışı bırakılmaya çalışılması ve nihayet Ednan Aslan’ın raporuna dayanılarak “İslami” kreşlerin radikal ve selefi damgası vurularak kapatılmaya çalışılması da bu gerçeği ispat etmektedir.
Bu yeni tip Müslüman tipolojisinin halet-i ruhiyesinin daha iyi anlaşılması için Aslan’ın bir röportajında kendisine yöneltilen “İslam sizin için ne anlama geliyor?“ sorusuna verdiği cevabı okuyucunun takdirine sunuyorum: “Ben korkutucu Tanrı tasavvurları ile büyütüldüm. Avrupa’da okurken bu konularda farklı düşünmeye başladım. Avrupa’da özgürlük ortamında büyüyen insanların farklı düşündüklerini gördüm. Bir kız öğrenci arkadaşım bana arkadan sarıldığında hissettiklerimi hala hatırlıyorum. Göğüslerini üzerimde hissettiğimde şöyle düşündüm: Ah, ne kadar da güzel bir duyguymuş bu! Ama o an bu duygularımı kabullenemedim. Eskiden kendimi iyi hissetmemem gerektiğini düşünürdüm. Şimdi bu takıntılardan kurtuldum. Artık biliyorum ki ben bir kadına bakıp bundan keyif alabilir, onunla gülüp dans edebilirim. Tanrıya diyorum ki: Sen bana geçmişte bazı kötülükler yapmış olsan da şimdi bunları telafi ediyorsun! Allah’la teolojik zorunluluklar olmadan da iletişim kurabiliyorum ve bu şekilde ona daha da yakınlaştım...”