Aynur Sülün’ün kaleminden: LGBT dayatmasına karşı

Halkı Müslüman olan toplumumuzda LGBT’yi toplumda yaymak ve normalleştirmek adına ciddi bir yol kat edildiğini görmemek için herhalde kör olmak gerekir. Dört bir taraftan o kirli örgütün propagandasının yanı sıra gençler için üretilen cinsiyetsiz kıyafetleri ve bu kıyafetlerin giyene yüklediği davranış biçimlerini de ıskalamamak gerekir. Tabi kat edilen bu yolun asfaltında çalışanların üzerine yağmur gibi … Aynur Sülün’ün kaleminden: LGBT dayatmasına karşı Devamı »

Eklenme Tarihi: 22 Eyl 2022
3 dk okuma süresi
Güncelleme Tarihi: 22 Eyl 2022
Aynur Sülün’ün kaleminden: LGBT dayatmasına karşı

Halkı Müslüman olan toplumumuzda LGBT’yi toplumda yaymak ve normalleştirmek adına ciddi bir yol kat edildiğini görmemek için herhalde kör olmak gerekir.

Dört bir taraftan o kirli örgütün propagandasının yanı sıra gençler için üretilen cinsiyetsiz kıyafetleri ve bu kıyafetlerin giyene yüklediği davranış biçimlerini de ıskalamamak gerekir.

Tabi kat edilen bu yolun asfaltında çalışanların üzerine yağmur gibi fon yağsa da yol için kullanılan stratejileri de gözden kaçırmamak gerekir.

ABD’de dahi LGBT’nin toplum nazarında normalleşmesi, yayılması ve yasal koruma altına alınması süreci öyle kolay olmadı.

Batı, Fransız ihtilali ve Sanayileşmeyle birlikte her ne kadar gelenek karşıtlığını modernleşmenin bir ölçütü olarak kabul edilse de toplumun büyük bir kesimi 1960’lara kadar geleneğin ve dinin etkisinde yaşıyordu. Özellikle Amerika’da bu tarihe kadar hukuku şekillendiren din ve geleneklerdi.

Zina, cinsel sapkınlıklar, kürtaj, pedofili gibi durumlar ahlaksızlık sayılıyor, aileye önem veriliyor, kadınların %80’ı ev hanımlığını ve anneliği tercih ediyordu.

1948-50 yıllarında bir zoolog olan Alfred Kinsey Bilim kılıfıyla hazırladığı raporla o günün gazete manşetlerinde yazdığı gibi ‘Amerika’nın ortasına bomba düşürdü’.

Tabi biz bu çalışmalarını yaparken Kinseye, Rocafeller Vakfının verdiği maddi desteği bir kenara not düşmüş olalım.

Cinsel devrimin mimarı sayılan Kinsey, nerde bir cinsel suç işlemiş, tecavüzcü, sapık, fuhuş yapan kişi varsa bunlarla anket yapıp, bu anketi toplumun geneliyle yapmış gibi yayınladı. Ve Amerikan nüfusunun çoğunluğunu zina yapan, cinsel sapkın, pedofili, kürtaj olan, evli olduğu halde zinayı kaçınılmaz olarak gören, nikahı gereksiz gören, bekar olduğu halde kürtaj olan kimselerden ibaret gösterdi. Tabi işine yaramayan anket sonuçlarını kullanmadı.

Tabi tıpkı Darwin’in teorileri gibi Kinsey’in raporları da o günlerde sorgulanmadı, sağlaması yapılmadı, olduğu gibi kabul edildi. Raporların ardından cinsel suç işleyenlerin avukatları artık sanıklarını Kinsey’in raporlarını göstererek savunuyor. Toplumda yaygın olan (!) bu davranışların suç sayılmaması gerektiği konusunda mahkemeye baskı yapıyordu. Hukukun değişmesi konusunda yapılan ciddi bir çabanın ardından 1960’larda Amerikan ceza hukuku değişti. Artık tüm bu kötülükler özgürlük kapsamında değerlendiriliyordu. Kinseyin raporlarını hazırlarken yaptığı sahtekarlıklar yıllar sonra ekip arkadaşları tarafından itiraf edilse dahi Amerikan hukuku, ahlak ve kültürü o raporlardan hissesini almış ve istenilen maya tutmuştu.

Medya organları o güne kadar Amerikan toplumunun hiç alışık olmadığı müstehcen ve gayrı meşru ilişkilerin propagandasını yapmaya başladı. Aşama aşama toplum geleneksel ahlakla savaş haline girdi ve Kinsey’in iddia ettiği kıvama ulaştı.

Amerika Psikiyatri Birliği APA 1973’ kadar, DSÖ ise 1990 yılına kadar LGBT’i kişilik bozukluğu, cinsel yönelim karmaşası, olarak kabul etmeye devam etti.

LGBT’lilere ait bir barda çıkan olaylar ve bir sapkının öldürülmesi bu sapkınlar için ciddi bir propaganda malzemesi oldu. Aylarca kullanıldı, üzerinden ajitasyon yapıldı. Doğuştan böyle olduklarını iddia eden bu sapkınlar mağduriyetler üzerinden kendilerini topluma kabul ettirmeye çalıştılar. Ve en sonunda Amerika Psikiyatri Birliğini bastılar. Bu birliğin içindeki cinsel sapkın Psikiyatristlerin de yoğun çabasıyla hiçbir bilimsel veri olmadan APA tarafından LGBT hastalık tanımlamasından oy birliğiyle çıkartıldı.

1990 yılında ise Dünya Sağlık Örgütünün Ajandasından hastalık olmaktan çıktı ve normal bir durum olarak kabul edildi.

Bugün tüm dünyada bu sapkınlığı savunan sözde bilimsel kuruluşlar APA’nın ve DSO’nun raporlarını referans olarak gösterebiliyorlar.

Bizim Ülkemize LGBT sapkınlığının yasal korumaya alınma süreci 2011’de imzalanan İstanbul Sözleşmesiyle başladı. Bu sürece kadar dernekleşen, güçlenen, klüpler kuran bu sapkınlar İstanbul Sözleşmesiyle adeta devlet ideolojisi haline geldi. Sosyal medyadan, okul kitaplarına, çizgi filmlerden sinemalara kadar her alanda halen propagandaları yapılıyor. Filmlerde en masum karakterler onlara veriliyor.

İlk etapta hak ve eşitlik talepleriyle yola çıkan bu örgütler, gün geçtikçe ahlaksızlıklarını tüm topluma yayma ve çocuklarımıza kadar dayatma peşindeler. Normal olanı baskı altına alıp kendi anormallerini dayatıyorlar. Gençlerimizin, çocuklarımızın kıyafetleri dahi bu sapkın kişiliği yansıtacak şekilde cinsiyetsiz ve çok müstehcen bir biçimde üretiliyor.

Bu sapkınlığın propagandasının yapılması, faaliyetleri suç kapsamına alınıncaya kadar, dernekleri ve klüpleri kapatılıncaya kadar her Müslümanın tepki göstermesi ve İktidarı harekete geçirecek organizasyonların yapılması elzemdir. Ve geç kalınmıştır.