Suriye’deki Baas vahşetini savunanlar, sürekli insanî haklarını isteyen halkı suçlu çıkarmaya çalıştı ve onların ortalığı karıştırdıkları için bütün olayların müsebbibi oldukları iddiasında bulundular. Bizse olayların başlangıcının tamamen sivil nitelikte olduğunu, iddia edildiği gibi birilerinin kurgusu olmadığını, yıllardan beri zulüm gören bir halkın Arap Baharının oluşturduğu havanın etkisiyle meydanlara çıkarak meşru haklarını talep ettiğini, başlangıçtaki taleplerinin de sadece ıslah olduğunu, çatışmalara dönüşmesine rejimin şiddete başvurmasının sebep olduğunu dile getirdik.
Suriye halkını sürekli mahkum etmeye çalışanlar, “Aslında rejim halkın başlangıçtaki talebi hatta ondan önce, babasının ölmesinden sonra cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturan Beşşar Esed’in vaadi olan ıslahatları yapması, toplumun istediği hakların ve özgürlüklerin verilmesi konusunda bazı ümit ışıkları yakması durumunda olaylar bu yöne evrilmeyebilir ve Suriye’de bir ara çözüm bulunabilirdi” diye rejimi sorgulama ihtiyacını hiç duymadılar. Rejim güçlerinin sıkıştırılması sebebiyle şiddeti “son çare (!)” olarak kullandıkları iddiasını tekrar edip durdular.
Aslında şimdiye kadar, Baas zulmünü temize çıkarma gayreti ile ortaya atılan iddiaların tümünü bizzat rejim kendi tavırlarıyla, uygulamalarıyla ve açıklamalarıyla yalanladı.
Son günlerde The Guardian gazetesinin gün yüzüne çıkardığı ve sosyal medyada da bayağı gündem oluşturan bir katliam videosu Baas zulmünü temize çıkarmak amacıyla bin bir türlü yalana başvuranların tüm iddialarının üzerine kalın bir çizgi çekti.
Olay 16 Nisan 2013 tarihinde, yani fiili çatışmaların başladığı ama henüz çok fazla geniş bir alana yayılmadığı bir dönemde gerçekleşiyor. Ancak hedef alınan kitle çatışmalarda askerlerin karşısına çıkan silahlı milisler değil. Tamamen sivil faaliyetlerde bulunan bir topluluk.
Olay başkent Şam’da cumhurbaşkanlığı sarayına 1 km mesafede, Tadamun Mahallesi’nde gerçekleşiyor. Görüntüler korkunç. Burada anlatılması zor. Böyle bir manzarayı izlemeye tahammül edebileceklerini düşünenlerin sosyal medyada bulup izlemeleri mümkün.
Rejim istihbaratının yetkililerinden Emced Yusuf’un yönettiği katliamda tümü sivil, 7’si kadın ve aralarında çocukların da bulunduğu 41 kişi, kendileriyle alay edilerek ve dehşet verici üslupla katlediliyor. Katliam sonrası yapılan muamele ise çok daha dehşet verici.
Bu olayın üç önemli yanı var:
Birinci olarak: Hedef alınanların tümü sivil ve sadece sivil gösterilere katılmalarından dolayı gözaltına alınmışlar. Gözaltına alınmalarını ve sorguya çekilmelerini belki bir sebebe bağlayabilirsiniz, ama katledilmelerinin hiçbir sebebi ve gerekçesi olamaz. Bu şekilde korkunç yöntemle katledilmelerinin tek amacı var, halkın muhalif harekete ve ıslahat talebiyle düzenlenen kitlesel eylemlere destek vermesini önlemek için gözdağı vermek, insanların gözünü korkutmak.
İkinci olarak: Bu katliam dediğimiz gibi olayların başlangıç sürecinde gerçekleştirilmiş ve güncel tabirle olayları “terörize eden” haklarını ve özgürlük talep eden halk değil, yıllardan beri insanları demir sopayla yöneten ve yine bu zulmü devam ettirmekte ısrarlı davranan rejimdir. Dolayısıyla muhalefetin şiddete başvurduğu, o yüzden rejimin de hadiselerin önüne geçmek için asker ve polis gücünü devreye sokmak zorunda kaldığı iddiası tamamen saçma ve tutarsızdır. Şiddete başvurmayı ilk tercih eden rejim olduğu gibi sonrasında dozunu artıran da yine rejim olmuştur. Eğer rejim güçleri bu yola başvurmasaydı bir çözüm formülü bulunması mümkündü. Bunun önünü tıkayan, sivilleşmeye gidilmesi, halka gözlemlenebilir bir seçme hakkının tanınması halinde kendisinin iktidarını sürdüremeyeceğini düşünen Baas Partisi’nin uyguladığı şiddet ve zulümdür.
Üçüncü olarak: Rejimin savaşı sadece kendini devirmeye çalışan silahlı milis güçlerine değil, değişim ve ıslahat isteyen tüm topluma yönelik olmuştur ve bu savaşında hiçbir şekilde kimseye insaf etmemiştir.