DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, Karar TV’de Taha Akyol ve Elif Çakır’ın sorularını cevapladı. Babacan, İçişleri Bakanlığı’nın İstanbul Büyükşehir Belediyesi hakkında başlattığı teftişine ilişkin ise, “Bu işler bağımsız tarafsız yargı tarafından yürütülmesi gereken işler. Böyle bir iddia varsa dünya aleme ilan ederek, Twitter’da paylaşımlar yaparak böyle bir süreci başlatmak tamamen bir siyasi hamle. Hukuki açıdan elle tutulur bir şey yok. Ne var? Kendi popülaritesini artırmak var. Sedat Peker sürecinden başlayan ciddi bir ‘algı sorunu’ var. Gerçekler yargının işi olduğu için ‘algı sorunu’ diyorum. Yargının da bugüne kadar bir şey yaptığını duymadık.” değerlendirmesinde bulundu.
DEVA Partisi lideri Babacan, Katar ve BAE ile yapılan SWAP anlaşmalarıyla ilgili ise, “Borç alan emir alır diye önemli bir tabir var. Sayın Erdoğan da bunu çok sık kullanır. Sen şimdi Katar’dan swapla borç aldın. BAE’den swapla borç almaya çalışıyorsun. Çin’le, Rusya’yla swap anlaşmaları yapmaya çalışıyorsun. Bu borcu uluslararası finansal piyasalardan alsanız hiç önemli değil. Orada ticari oyuncular var. İşinize gelmezse almazsınız, daha ucuzunu verenden alırsınız. Ama devletler arası borçlanma, hele swap gibi anlaşmalar Türkiye’yi ‘borç alan-emir alan’ ilişkisine sokar.” ifadelerini kullandı.
Ali Babacan'ın açıklamalarından öne çıkanlar şöyle:
Yargıya sinyal gitse neler neler var
“Susurluk Sedat Peker’in ortaya döktüğü konuların belki yüzde 1’i bile değildi ama o dönemde İçişleri Bakanı istifa etti. Yargı süreci başladı, Meclis’te komisyon kuruldu ve DDK devreye sokuldu. Şimdi hiçbir şey olmadı. Çünkü yargı kılını kıpırdatamıyor. Cumhurbaşkanı’ndan yargıya bir sinyal gitse neler neler var. Cumhurbaşkanı’nın belli ki bir mecburiyeti oluşmuş. Nasıl bir mecburiyet ilişkisi? Bilemiyoruz. Normal şartlarda bu kadar ağır bir yük taşınır mı?
Gerçeklerin ortaya çıkma gibi bir huyu var
İçişleri Bakanı’yla ilgili bir sürü iddia var. Hiçbir şey yokmuş gibi bütün bunların üstü örtülmeye çalışılıyor ama mümkün değil. Bunların hepsi toplumsal hafızada bir yerlerde duruyor. İlk seçimden sonra bunlarla ilgili bütün denetim mekanizmaları işler. Yargı denetimi, Meclis denetimi, idari denetim hepsi işler. Gerçeklerin er geç ortaya çıkma gibi bir huyu var.
Borç alan emir alır
Borç alan emir alır diye önemli bir tabir var. Sayın Erdoğan da bunu çok sık kullanır. Sen şimdi Katar’dan swapla borç aldın. BAE’den swapla borç almaya çalışıyorsun. Çin’le, Rusya’yla swap anlaşmaları yapmaya çalışıyorsun. Bu borcu uluslararası finansal piyasalardan alsanız hiç önemli değil. Orada ticari oyuncular var. İşinize gelmezse almazsınız, daha ucuzunu verenden alırsınız. Ama devletler arası borçlanma, hele swap gibi anlaşmalar Türkiye’yi ‘borç alan-emir alan’ ilişkisine sokar. 15 Temmuz hain darbe teşebbüsüne destek vermekle suçladığınız ülkeden üç-beş milyar dolar para için, onları tekrar devlet töreniyle karşılıyorsanız, o zaman ondan emir alırsınız.”
Bir şeyi dövize endeksleyecekseniz maaşları endeksleyin
İş asgari ücret olunca ‘Dolara endeksleyemeyiz’ diyor. Ama bankada Türk lirası mevduatı olan insanlara da dönüyor ‘Endişe etmeyin, biz sizin paranızı döviz kadar koruyacağız’ diyor. Böyle bir ülkede gelir dağılımı bozulur. Yoksul daha yoksullaşır, zengin daha zenginleşir. Ülkede bir şeyi dövize endeksleyecekseniz, o zaman maaşları da endeksleyin.
Ekonomi kayıt dışına yönelecek
Resmî-özel fark etmiyor, elinde döviz tutan kuruluşlara sat baskısı yapıyorlar. Döviz almak isteyenler rahat gidip alamıyor, korkuyorlar. Teşebbüs hürriyetinin olduğu bir ülkede döviz alana satana sorulur mu? Döviz almak neredeyse vatana ihanet gibi sunuluyor. Baskıyla ekonomi yönetilir mi? Ne olacak? Ekonomi tamamen kayıt dışına doğru yönelecek. Bir haftadır televizyon ekranlarında gördüğünüz döviz kuru başka, serbest piyasada alınıp satılan döviz kuru başka.
Merkez Bankası ve TÜİK başkan adayları toplumun önüne çıkmalı
Acilen yangını söndürmek istiyorsanız, Merkez Bankası’nın ve TÜİK’in karar alıcı kadrolarını hemen yenilemek ve ikisinin de yasalarına birer madde koyarak bunları gerçekten bağımsız hale getirmek lazım. Kendi çalışmamızda şöyle bir sistem öngördük: Her iki kurumun başkanı ve kurulları bağımsız olacak ama hesap verebilirlik hissiyatını taşımaları lazım. Adaylar belli olunca TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’na gidip orada soru-cevap oturumu yapmalarını çok faydalı görüyoruz. Toplumun önüne bir çıksınlar. Toplumsal kanaat ve işi bilenlerin kanaati olumluysa, ondan sonra görevlendirmesi yapılsın.
Devletin kendini fetva makamı olarak görmesi doğru değil
Devletin kendini fetva makamı olarak görmesi doğru değil. 84 milyon vatandaşımızın içinde Müslüman olmayan vatandaşlarımız var. Devletin tek bir inanç sistemi perspektifinden bakıp karar alması doğru değil. Devlet; inanç hürriyeti, ibadet hürriyeti ve bunu uygulama, yaşama hürriyeti ile ilgili alanı genişletmeli. Gelen talepler doğrultusunda düzenlemeleri yapıp, kanunlar ortaya koymalı ki vatandaşımızın seçeneği çoğalsın. Faiz hassasiyeti olan vatandaşımız o kurumlarla iş yapsın, farklı düşünen vatandaşlarımız bankalarla iş yapsın. ''