Taha Akyol yazdı.
MHP lideri Bahçeli, Kürt meselesi hakkında sürpriz konuşmalarına devam ediyor.
İlk defa “Kürt kardeşlerimin sorunu” kavramını kullandı.
Dahası, Öcalan hakkında söyledikleri:
“Yeni çözüm sürecine değil ortak akla ihtiyaç var… Kürt kardeşlerimin sorununu çözmek elbette mecburidir. Ama kolektif kimlik ve etnik bir temelde çözüme atıf yapmak vahim bir tehlikedir…
Terörist başının tecridi kaldırılsın talebi geliyor. Tecridi kaldırılsın ve çıksın TBMM’de grup toplantısında konuşsun ve terörü bitirdiğini açıkça ilan etsin. Ve bu terör ülke gündeminden tamamen çıksın.”
Bahçeli’nin bu sözleri son derece önemlidir, enine boyuna tahlil edilmelidir.
BAHÇELİ FORMÜLÜ
Türkiye’de “çözüm süreci” siyaseten negatif bir kavramdır, çünkü yaşanmış örnek, çok kötüydü. Tabii Bahçeli bu kavramı reddediyor. Onun yerine “ortak akla ihtiyaç var” diyor. Bu “ortak akıl” nasıl oluşabilir? Tabii ki serbest tartışmalarla… Bu bir.
İkincisi, Bahçeli terör sorununun çözümünü artık “taş üstünde taş bırakmamak” olarak tanımlamıyor. Öcalan’ın Meclis kürsüsünde değil, Meclis’teki DEM grubunda PKK’ya silah bırakma çağrısı yapmasını öneriyor.
Öcalan bunu yaparsa, AİHM içtihatlarında tavsiye edilen, “umut hakkı”nın bir kanunla Öcalan’a tanınabileceğini ve tahliye edilebileceğini söylüyor.
AİHM, “25 yılı iyi halle doldurmuş ağırlaştırılmış müebbed hapis” mahkumlarına kanunla “umut hakkı” olarak tahliye edilebilmesini tavsiye etmişti.
Fakat sorun şu ki, Öcalan’ın “tecrid”i idari kararla kaldırılsa bile, İmralı’dan çıkarılamaz, Meclis’e getirilemez. Böyle bir konuşmayı nasıl yapacak ki, ondan sonra “umut hakkı” kanunu çıkarılacak?!.
Bu konuların nasıl ayrıntılı düşünülmesi gerektiğini görüyorsunuz. Kaldı ki Öcalan, sırf kendi tahliyesi için böyle bir çağrıyı yapar mı?
‘ÇÖZÜM SÜRECİ’ DERSLERİ
Öcalan, Bahçeli’nin istediği konuşmayı yapsa bile PKK ve Türkiye için asıl tehdit olan Suriye kolu PYD/YPG silah bırakır mı?
Asıl mesele, asıl sorun budur. 2013-2015 dönemindeki çözüm sürecini de çıkmaza sokan bu olmuştu.
Erdoğan hükümeti 10 Temmuz 2014’te çözüm sürecini yasallaştıran bir kanun çıkarmış, Öcalan da bu kanun için teşekkür etmişti. (11 Temmuz 2014)
Erdoğan çözüm vesilesiyle Kürt oylarını alarak başkanlık sistemini getirmeyi düşünüyor, şöyle diyordu:
“Tüm Türkiye’ye sesleniyorum. Gelin 7 Haziran seçimlerini yeni Türkiye, yeni anayasa, başkanlık sistemi, Çözüm Süreci ile beraber ülkemizin tarihinde milat yapalım…” (20 Şubat 2015)
Eyalet sistemini öven konuşmaları ve PKK’nin bölgede silah depolamasına müdahale etmemeleri de o dönemdedir.
Fakat PKK, o dönemde Suriye’de örgütlenmiş, “Rojava” dedikleri bölgede hakimiyet bile kurmuştu. “Rojova’yı Türkiye’ye taşımak” Kandil’in temel stratejisiydi. Bu amaçla, 15 Temmuz 2015’te Kandil’den Bese Hozat Türkiye topraklarında “devrimci halk savaşı” ilan etti. Cemil Bayık 19 Temmuz’da “halkımızı silahlı direnişe” çağırdı.
PKK, bu hayalle çözüm sürecini bozmuş, Öcalan’ı dinlememişti. Bugün dinler mi?..
SORUN AĞIRLAŞTI
Geçen on yılda hem Kürt sorunu hem PKK’nın ilişkileri daha da uluslararasılaştı. Türkiye’ye iyi niyetle bakan bir başkan olduğu halde, Obama “Kobani olayları” üzerine, IŞİD’e karşı PKK/YPG militanlarını kullanma, destekleme kararını almış, maalesef Ankara bunu önleyememişti.
Bugün Suriye’nin petrol sahalarının önemli bir kısmı PKK/YPG kontrolü altındaki bölgededir.
Bir arada Suriye’den çıkacaklarını söyleyen Trump’ın fikir değiştirip, “Petrol sahalarını korumak için Suriye’de kalacaklarını ve Suriye Demokratik Güçleri’ne (YPG’ye) yardımcı olacaklarını” söylemesi son derece önemliydi. (23 Ekim 2019)
Petrol yanında, ABD’nin terör örgütünü ağır silahlarla donatması IŞİD’le mücadeleden ibaret olmayan bir politikayı gösteriyor.
PKK’nın İran, Esat rejimi ve Rusya ile de ilişkileri var.
Sorun ağırlaşmıştır. Sorun ne kadar dal budak salmış görüyorsunuz.
Öcalan bir faktör olabilir ama onun çağrısıyla bir sonuç alınabileceğini sanmıyorum.
Türkiye’nin sadece içeride demokrasi ve hukuk değil, dış politikayı ve uluslararası enerji projelerini de dikkate alan, ekonomiyi de içeren kapsamlı ve uzun vadeli bir ‘devlet politikası’ oluşturması gerektiği apaçık belli.
Bahçeli’ninki ayrıntıları iyi düşünülmemiş, uzmanlarca çalışılmamış bir konuşma.
Siyasetin seçim ve anayasa taktikleriyle bu sorun çözülmez, hatta azdırılabilir; öyle de olagelmekte.