İsmail Kapan yazdı…
Doğu Pakistan (Bangladeş) ile Batı Pakistan arasında iki bin kilometre mesafe vardı… Ve buna rağmen iki coğrafi bölge tek devlet çatısı altına alınmıştı! Bu şartlar altında devletin bütün kalması ve hükümranlığını devam ettirmesi mümkün olabilir miydi? Olmadı nitekim… Yetmiş yedi sene evvel yani bağımsızlık sürecinin henüz tamamlanmadığı sıralarda başlayan serüven, bugüne kadar milyonlarca insanın hayatına mal oldu. Bugün Pakistan’ın nüfusu 240 küsur milyon. (Yüz ölçümü 881 bin km²). Bangladeş’in nüfusu ise 170 küsur milyon. (Yüz ölçümü 148.460 km². Dünyanın en sıkışık ülkelerinden biri…) Hâlihazırda Hindistan sınırları içinde yaşayan Müslüman nüfus, resmî rakamlarda kasten çok düşük gösterilmesine rağmen, üç yüz milyondan fazladır. Anlayacağınız, şayet Mahatma Gandi’nin başından beri savunduğu üzere, Hindistan bölünmeden, yekpare olarak bağımsızlığına kavuşabilseydi, bugün ülke sınırları dâhilinde en az yedi yüz milyon Müslüman yaşıyor olacaktı… Ancak Cinnah’ın ‘ayrı devlet kurma’ sevdası yüzünden, işler bambaşka istikamette gelişti ve bugün hem Pakistan hem de Bangladeş büyük problemlerle boğuşuyor. Fakat ondan daha da kötüsü, Hindistan vatandaşı olan (daha doğrusu gerçek manada vatandaş olamayan ve haklarını kullanamayan) üç yüz milyon Müslüman, büyük sıkıntı içinde… Hint alt kıtasındaki mevcut sıkıntıların çözüme kavuşması, maalesef yakın dönem için mümkün görünmüyor… Tam aksine problemlerin giderek daha da büyümesinden endişe ediliyor.
Pakistan bağımsızlığına kavuştuğu 1947’den beri bir türlü askerî darbe ve siyasi krizlerden başını kaldıramadı. Suikastların ve sosyal karışıklıkların haddi hesabı yok… Aynı şekilde Pakistan’dan ayrıldığı 1972 yılından bu yana, Bangladeş’te de siyasi çatışmalar ve darbeler hiç kesintiye uğramadı. Bakınız 52 yıl içerisinde, bazıları birden fazla görev almış olmak üzere, yirmi iki tane devlet başkanı gelip geçti… Bunların içinde özellikle iki kişi hem Batı Pakistan’a karşı başlatılan isyan ve bağımsızlık hareketinde hem de daha sonraki ülke yönetiminde, çok önemli rol oynadı. Bunların ilki, Bangladeş’in ilk Cumhurbaşkanı (1972 -1975) olan Muciburrahman… Diğeri de 1975 – 1981 yılları arasında devlet başkanlığı yapan General Ziya –ur Rahman. Her ikisi de suikastla öldürüldü… Lakin Muciburrahman’ın kızı Şeyh Hasina ile Ziya –ur Rahman’ın eşi Begüm Halide Ziya, son otuz bir yılda ülke yönetiminde hep söz sahibi oldular. Şeyh Hasina, babasının kurucularından olduğu Bangladeş Avami Birliği Partisinin, Halide Ziya ise kocasının kurduğu Bangladeş Milliyetçi Partisinin başkanları olarak, birbirlerine başbakanlık koltuğunu devredip durdular. Bu arada siyasi krizler döneminde her ikisi de çeşitli defalar gözaltına alındı ve hapse de atıldılar. Bunların iktidar döneminde yolsuzluk iddiaları ayyuka çıktı, davalar açıldı vs. Lakin ülke adına netice hiç değişmedi. Üstüne üstlük Şeyh Hasina misli görülmemiş bir diktatörlük kurmaya kalkıştı ve yüzlerce vatansever insanı idama gönderdi… Kendi babasını BANGABANDHU (Bangladeş’in atası) olarak pazarlayıp, ülkede yeni bir siyasi hanedanlık ve hâkimiyet kurmaya çalıştı.
Pakistan’a karşı yürütülen bağımsızlık mücadelesinde yer almış olan kişilerin çocuklarına ve torunlarına, devlet imkânlarını peşkeş çekmek gibi bir ihanete de başvurdu. Bütün bunlar bardağı taşıran son damla oldu. Yaklaşık iki yıldan beri devam eden kitlesel gösterilerde yüzlerce kişi hayatını kaybetti… Nihayet 5 Ağustos günü, göstericilerin hükûmet binalarını basması üzerine; 2009 yılından beri demir yumrukla ülkeyi yöneten Şeyh Hasina, helikopterle zar zor kaçıp Hindistan’a sığındı. İktidarda olduğu dönemlerde, Bayan Hasina her zaman Hindistan’la yakın münasebetlerde bulunmaya dikkat etmiştir! Hindistan da başta Keşmir meselesi olmak üzere, birçok konuda ihtilaf içinde olduğu Pakistan’a karşı, Bangladeş ile iyi ilişkiler kurmayı tercih etmekte… Ne enteresandır ki, Hasina’nın ülkeden apar topar kaçtığı gün, onun rakibi ve Bangladeş’in ilk kadın başbakanı olan Begüm Halide Ziya, hapisten salıverildi. Dost ve kardeş Bangladeş’in bir an evvel siyasi gerilimden kurtulup sükûn bulmasını temenni ederiz… Bangladeş ordusu, aylardır ülkeyi diken üstünde tutan protesto gösterileri ve çatışmalardan bir an evvel arındırmak için, geçici hükûmet kurulması konusunda tavır koydu ve gelişmeler de buna göre devam ediyor.
Yeni hükûmeti kurma görevi Bangladeş’in önemli simalarından olan ekonomi profesörü ve bankacı Muhammed Yunus’a verildi. Oysa düne kadar Şeyh Hasina, Yunus’u da hapse atmaya çalışıyordu!.. M. Yunus, mikrokredi sistemiyle binlerce Bangladeşli kadının sermaye temin edip iş kurmasını sağlayan sistemin fikir babası. 2006 yılında, alt gelir grupları için ekonomik ve sosyal kalkınma imkânı sağlaması çalışmalarından dolayı, Nobel Barış Ödülü almış kişidir aynı zamanda… Bakalım şahsi müteşebbislere yol gösterme ve imkân sağlama alanında gösterdiği, dünyada büyük bir dikkatle takip edilen başarısını, ülkeyi yönetmede de tekrarlayabilecek mi? Umarız bunu başarır ve küçük bir coğrafi bölgeye sıkışmış, kalabalık nüfusa sahip kardeş Bangladeş rahat bir nefes alır!