Bangladeş'teki Cemaat-i İslami Partisi Genel Sekreter Yardımcısı Muhammed Kamaruzzaman'ın, ülkenin 1971'deki bağımsızlık savaşı sırasında savaş suçu işlediği gerekçesiyle hafta sonu idam edilmesinin ardından gözler, ülkede idam cezasına çarptırılan Cemaat-i İslami Partisi'nin diğer yetkililerine çevrildi. Bangladeş'te haklarında verilen idam cezası hükümlerinin bozulması için temyize giden Cemaat-i İslami Partisi'nin beş üyesi cezaevinde bulunuyor. Başsavcı Mahbubey Alam, Dhaka Tribune'e yaptığı açıklamada, temyiz başvurularının bazılarının sene sonuna kadar değerlendirilebileceğini belirtirken, Cemaat-i İslami Partisi'nin birçok üst düzeyyetkilisini temsil eden avukat İmran Sıddıki, bundan sonra görülecek temyiz davasının, partinin Genel Sekreteri Ali İhsan Mücahid'inki olacağını söyledi. Avukat Sıddıki, çok sayıda belge ve tanık olması nedeniyle temyiz süreçlerinin zaman alacağını sözlerine ekledi. Muhammed Kamaruzzaman, Bangladeş'te savaş suçundan idam edilen ikinci kişi oldu. Partinin lideri Abdülkadir Molla, Aralık 2013'te idam edilmişti. Cemaat-i İslami Partisi'nin üst düzey yöneticilerinden Gulam Azam ve Abulkelam Muhammed Yusuf, 2014 yılında cezaevinde ölmüştü. Partinin iki üst düzey yöneticisi Çovdhuri Muiniddin ve Eşrefüzzaman Han da Kasım 2013'te gıyaplarında idam cezasına çaptırılmıştı. Muiniddin Londra'da, Han'ın da ABD'de yaşıyor. Bangladeş'te savaş suçu işlediğine hükmedilen ancak artık Cemaat-i İslami Partisi ile bağlantıları olmayan çok sayıda kişi bulunuyor. Ülkede idam cezasına çarptırılan ve temyize giden Cemaat-i İslami Partisi'nin üst düzey yöneticileri arasında Ali İhsan Mücahid ve Parti Başkanı Motiur Rahman Nizami'nin yanı sıra Genel Sekreter Yardımcısı Azharhul İslam, merkez yürütme kurulu üyeleri Mir Kasım Ali ve Abdus Sübhan yer alıyor. ALİ İHSAN MÜCAHİD Cemaat-i İslami Partisi'nin Genel Sekreteri Ali İhsan Mücahid, hakkındaki idam cezasının bozulması için yaptığı temyiz başvurusu değerlendirmeye alınacak bundan sonraki ilk yetkili olacak. Bir siyasetçinin oğlu olan Mücahid, 1971 yılında Cemaat-i İslami'nin öğrenci kanadının öne çıkan isimlerindendi. Mücahid, Cemaat-i İslami'nin Bangladeş Milliyetçi Parti ile kurduğu koalisyon hükümetinde 2001-2006 yılları arasında Sosyal Refah Bakanlığı görevini üstlenmişti. Pakistan ordusuyla yakın işbirliği yaptığı ve akademisyenlerin öldürülmesinde rolü bulunduğu iddia edilen El Bedr milis gücünün lideri Nizami'nin yardımcısı olmakla suçlanan Mücahid, 2013 yılında idama mahkum edildi. MOTİUR RAHMAN NİZAMİ Cemaat-i İslami Partisi'nin Genel Başkanı Motiur Rahman Nizami, 1971 yılında partinin öğrenci kanadı İslami Çatra Sangha'nın lideriydi. Partide yükselen isim olan Nizami, önce genel sekreterlik görevine getirildi, 2000 yılında da parti "Emiri" oldu. Bangladeş'te 1991-1994 yılları arasında kısa bir süre milletvekilliği yapan, 2001-2006 yıllarında da önce Tarım sonra Sanayi Bakanlığı görevini üstlenen Nizami, Savaş Suçları Mahkemesi tarafından El Bedr milis gücünün lideri olmakla suçlanıyor. Nizami, 2014 yılı ekim ayında insanlığa karşı suç işlemek dahil olmak üzere hakkındaki sekiz suçlamadan suçlu bulunmuştu. Hem Mücahid hem Nizami haklarındaki suçlamaları reddediyor. DELVAR HÜSEYİN SEYİDİ İç savaştan sonra din öğretmenliği yapan Delvar Hüseyin Seyidi, Cemaat-i İslami'nin en iyi bilinen hatiplerinden. 1996 ve 2001 yıllarında Cemaat-i İslami Partisi'nden milletvekili seçilen Seyidi, Savaş Suçları Mahkemesi'nin asılmasına hükmettiği ilk parti yetkilerindendi. Seyidi'nin idam cezası, 2014 yılı eylül ayında ömür boyu hapse çevrildi. BANGLADEŞ'İN TEPKİLERİ DİKKATE ALIP ALMAYACAĞI MERAK EDİLİYOR Cemaat-i İslami Partisi Genel Sekreter Yardımcısı Muhammed Kamaruzzaman'ın idam edilmesine, dün ve önceki gün uluslararası toplumdan tepkiler geldi. Türkiye, ABD, Pakistan, İngiltere, Fransa idama tepki gösteren ülkeler arasında yer aldı. Kamaruzzaman'ın idamı, AB ve Uluslararası Af Örgütü tarafından da kınandı. Türk Dışişleri Bakanlığı, cezanın infazından duyulan üzüntüye vurgu yaparak "Bangladeş'in toplumsal uyum ve huzuru bakımından söz konusu infazın yapılmaması ve diğer benzer idam cezalarının infazlarının da askıya alınması yönünde Bangladeş tarafına telkinde bulunmuş, idam cezasını kaldırmış bir ülke olarak bu cezanın uygulanmasının toplumda yeni gerginliklere yol açabileceği hususundaki endişelerimizi bildirmiştik" ifadesini kullanmıştı. ABD Dışişleri Bakanlığı, Bangladeş Uluslararası Savaş Suçları Mahkemesi ve Yüksek Mahkeme'nin kararlarına saygı duyduğunu ancak uluslararası yükümlülükleri gözeten adil ve şeffaf yargılamanın önemli olduğunu belirtti. İngiltere Dışişleri Bakanlığı açıklamasında da "Bangladeş'in savaş suçlarından hüküm giyenler de dahil, kişileri ölüm cezasına çarptırmaya devam etmesinden dolayı endişeliyiz. Birleşik Krallık prensip olarak idam cezasına tüm koşullarda en kuvvetli şekilde karşıdır. İdam cezasının insanlık onurunu zedelediğine ve bu uygulamanın caydırıcı olduğuna dair herhangi bir kanıt olmadığına inanıyoruz. Bu nedenle idam cezasının küresel olarak kaldırılması için çağrıda bulunuyoruz" ifadesi kullanıldı. Fransa, idam cezasının her koşul ve mekanda uygulanmasına mutlak ve kararlı bir şekilde karşı çıktığını vurgulayarak Kamaruzzaman'a verilen idam cezasını kınadı. İdama verilen tepkilerin yanı sıra Bangladeş'in bundan sonra idam cezalarını infaz etmeye devam edip etmeyeceğinden duyulan endişe dile getirildi. Bangladeş hükümetinin uluslararası toplumun tepkilerinin ardından nasıl bir tavır takınacağı merakla bekleniyor. İDAMLAR 2013'TE BAŞLADI Hindistan'dan 1947 yılında ayrılarak bağımsızlığını ilan eden Pakistan'ın doğusu ile batısı arasında 1971'de başlayan iç savaş, bağımsız Bangladeş devletinin kurulmasıyla son bulmuştu. Pakistan, ülkenin doğusundaki halkın bağımsızlık talep etmesi üzerine bölgedeki asker sayısını artırmıştı. İç savaş sırasında Doğu Pakistan'dan yaklaşık 10 milyon sivilin evlerini terk ederek Hindistan'a göç etmesi üzerine Hint hükümeti, Aralık 1971'de Doğu Pakistan'ı işgal etmişti. Pakistan askerlerinin Dakka'da Hindistan güvenlik güçlerine teslim olmasının ardından 16 Aralık 1971'de Doğu Pakistan, Bangladeş olarak bağımsızlığını ilan etmişti. Yaklaşık 9 ay süren bağımsızlık savaşı sırasında 3 milyondan fazla kişi ölmüş, milyonlarcası yaralanmıştı. Başbakan Şeyh Hasina önderliğindeki Bangladeş hükümetinin 1971'deki bağımsızlık savaşı sırasında işlenen suçların araştırılması için 2010'da kurduğu Uluslararası Savaş Suçları Mahkemesi, 2012 yılına kadar ülkenin İslami değerleri savunan en büyük partisi Cemaat-i İslami'nin 9, Bangladeş Milliyetçi Parti'nin de 2 lideri hakkında iddianame hazırlamıştı. Mahkeme tarafından suçlu bulanan ve idam cezasına mahkum edilen ilk kişi, Cemaat-i İslami Partisi'nden Abdülkelam Azad olmuştu. Ülkeden ayrıldığı için gıyabında yargılanan Azad, Ocak 2013'te idam cezasına çarptırılmıştı. Partinin Genel Sekreter Yardımcısı Abdülkadir Molla, Şubat 2013'te ömür boyu hapse mahkum edilmiş, 17 Eylül'de cezası Temyiz Mahkemesi tarafından idama çevrilmişti. Molla, 12 Aralık 2013'te cezası infaz edilen ilk Cemaat-i İslami lideri olmuştu. Mahkemenin 90 yıl hapse mahkum ettiği Cemaat-i İslami'nin 92 yaşındaki lideri Gulam Azzam da 23 Ekim'de hapishanede ölmüştü. Uluslararası Savaş Suçları Mahkemesi, 29 Ekim'de Azzam'ın ardından partinin liderliğini üstlenen Motiur Rahman Nizami'yi, 2 Kasım'da da partinin Merkezi Yürütme Kurulu üyesi Mir Kasım Ali'yi bağımsızlık savaşı sırasında suç işledikleri gerekçesiyle idama mahkum etmişti. 12 Aralık'ta da partinin Genel Sekreter Yardımcısı Muhammed Kamaruzzaman'a verilen idam cezası Yüksek Mahkeme tarafından onanmıştı. Mahkeme, 18 Şubat'ta da bağımsızlık savaşı sırasında Cemaat-i İslami'nin Pabna'daki şubesinin başkanlığını yapan, daha sonra terfi ettirilen 79 yaşındaki Abdus Sobhan'ı "cinayet, soykırım, adam kaçırma ve yağmanın" da aralarında bulunduğu dokuz suçlamadan altısından suçlu bularak idama mahkum etmişti. "MAHKEME KARARLARI TAMAMEN SİYASİ" Cemaat-i İslami Partisi, lider kadrosuna yönelik mahkeme kararlarının siyasi olduğuna dikkati çekerek halkı Hasina hükümetinin "devlet terörüne" karşı çıkmaya çağırıyor. Parti yetkilileri, hükümetin muhalifleri bastırmak için kitlesel cinayetler, keyfi tutuklamalar, yargısız infaz ve işkence gibi suçlar işlediğini savunuyor. Parti yetkilileri, halihazırda Cemaat-i İslami'nin 200'den fazla üyesinin yasa dışı biçimde tutuklu olduğunu bildiriyor. Cemaat-i İslami yetkilileri, bağımsızlık savaşının ardından 1973'te çıkarılan Savaş Suçları Kanunu'na göre ancak silahlı gruplara üye kişilerin savaş suçları ya da insanlığa karşı suç işlemekten yargılanabileceğini belirterek bunun üyeleri için geçerli olmadığını, dolayısıyla söz konusu suçlamalarla yargılama yapılamayacağını vurguluyor.