Batı, Orta Doğu’daki güç değişimlerini neden yanlış yorumluyor?

Filistin’e destek olma iddiasıyla, Kızıldeniz trafiğini engelleyen Ensarullah örgütü kimdir? Bunu yapacak kapasiteye nasıl sahip oldular? Bu örgütün Hamas ve Hizbullah ile hareket etmesinin anlamı ne? Batı neden ‘direniş eksenini’ anlamıyor? Hamas ile İsrail arasında 7 Ekim’den sonra başlayan süreç, Kızıldeniz’e kadar yayıldı. Yemen’in büyük bir kısmını kontrol eden İran destekli Husiler bölgeden geçen ve … Batı, Orta Doğu’daki güç değişimlerini neden yanlış yorumluyor? Devamı »

Eklenme Tarihi: 31 Ara 2023
6 dk okuma süresi
Güncelleme Tarihi: 31 Ara 2023
Batı, Orta Doğu’daki güç değişimlerini neden yanlış yorumluyor?

Filistin’e destek olma iddiasıyla, Kızıldeniz trafiğini engelleyen Ensarullah örgütü kimdir? Bunu yapacak kapasiteye nasıl sahip oldular? Bu örgütün Hamas ve Hizbullah ile hareket etmesinin anlamı ne? Batı neden ‘direniş eksenini’ anlamıyor?

Hamas ile İsrail arasında 7 Ekim’den sonra başlayan süreç, Kızıldeniz’e kadar yayıldı. Yemen’in büyük bir kısmını kontrol eden İran destekli Husiler bölgeden geçen ve İsrail’e doğru giden ticaret gemilerine roketler ve insansız hava araçlarıyla saldırılarıyla İsrail-Filistin meselesine dâhil oldu.

Peki, çatışmaların bölgede başka yerlere sıçraması, Hamas, Husiler ve Hizbullah gibi İran destekli grupların güçlenmesi ve bir arada hareket etmesi neye işaret ediyor? Batılı liderler ve Batı medyası bölgedeki bu değişimlerin ne kadar farkında?

Beyrut Amerikan Üniversitesi’nde öğretim üyeliği yapan ve 50 yıllık deneyime sahip gazeteci ve yazar Rami Khouri, Al Jazeera için kaleme aldığı yazısında bu konuyu ele alıyor.

Yazının öne çıkan bazı bölümlerini paylaşıyoruz:

“Hikmet Yemen’dedir,” der bir ortaçağ Arap atasözü.

Gazze’deki İsrail-Filistin çatışmasının Orta Doğu’yu nasıl sarstığını anlamaya çalışıyorsanız bu atasözünü aklınızdan çıkarmayın; zira Kızıldeniz’de İsrail bağlantılı gemilere yönelik devam eden Yemen saldırıları bölgenin son dönemdeki en önemli siyasi dinamiklerinden birine açıklık getiriyor.

Son haftalarda İsrail’e ait ya da İsrail’e giden gemilere yapılan roket ve insansız hava aracı saldırıları, Yemen’in kuzeyinin büyük bölümünü kontrol eden Ensarullah (Husiler) tarafından Gazze’de kuşatma altındaki Filistinlilere verilen desteğin bir emaresi. Ensarullah, bu saldırıları ancak İsrail’in Filistin bölgesine yönelik soykırıma varan kuşatma ve bombardımanına son vermesi halinde durduracaklarını söylüyor.

Bu saldırılar, İran liderliğindeki İsrail (ve Batı) karşıtı “Direniş Ekseni”nin üç temel Arap unsuru olan Hizbullah, Hamas ve Ensarullah’ın İsrail’in Filistinlilere yönelik son saldırısına verdikleri eşgüdümlü silahlı tepkinin bir parçası.

Aralık ayının son haftasında İsrail ve ABD, Lübnan’da, Suriye’de, Irak’ta, Yemen’de ve Filistin’de de Gazze ile Batı Şeria’da; Direniş Ekseni güçleriyle eş zamanlı olarak doğrudan çatışmaya girdi. Bu, aynı zamanda İran’la düşük yoğunluklu, dolaylı bir silahlı çatışma olarak da görülebilir.

Bölgenin 7 Ekim’den bu yana nasıl değiştiğine ve bundan sonra neler olabileceğine dair her türlü değerlendirme, Direniş Ekseni’nin bölgesel ağı, askeri kabiliyetleri ve gidişatı ile ilgili üç kritik noktayı dikkate almalıdır.

Ana akım ABD medyası ve siyasi elitler bu üç noktayı da görmezden gelme eğilimindeler:

Eksen bünyesindeki gruplar bölge genelinde koordinasyon sağlayarak İsrail’in karşısına birleşik bir cephe olarak çıkabilir

Batı’da İsrail-Hamas arasındaki son çatışmaların ABD-İsrail ve yarım düzine Arap-İran gücü arasında tam teşekküllü bir bölgesel savaşı tetikleyeceği yönündeki yaygın korkular henüz gerçekleşmedi. Ancak bu çatışma Gazze’yle sınırlı kalmadı ve Direniş Ekseni’nin bölgedeki ilk ciddi koordineli eylemlerine yol açtı. Bu, Hizbullah’ın tüm yıl boyunca dile getirdiği “cephelerin birliği” söylemini yansıtıyor; yani Direniş Ekseni’nin unsurları artık savaşta ya da savaşlar arasında, hazırlık dönemlerinde birbirleriyle koordineli hareket ediyor ve birbirlerine yardım ediyor.

Ensarullah, tıpkı Hizbullah ve Hamas gibi İsrail’i/ABD’yi caydırmak veya onlardan taviz koparmak için askeri meydan okumalara girişebilir

Hizbullah ve Hamas on yıllar boyunca İsrail’i askeri olarak karşısına alan ve ateşkes, esir takası ve diğer tavizlere zorlayan iki Arap gücü oldu. Ensarullah’ın Kızıldeniz’deki sevkiyat güzergâhlarına yönelik devam eden insansız hava aracı ve füze saldırıları da benzer şekilde İsrail’i zorlayacaktır. Bu saldırılar, özellikle de beklendiği gibi ABD ve İsrail’in Yemen’e kara birlikleri göndermeyip ticaret yollarını koruma çabalarında yalnızca hava gücüne güvenmeleri halinde, Yemenli gruba Batılı düşmanlarına karşı önemli bir koz sağlayabilir.

Direniş Ekseni’nin önde gelen üç Arap unsuru da son yirmi yılda askeri kabiliyetlerini önemli ölçüde geliştirdi

Hizbullah, İsrail’e karşı askeri gücünü kanıtlayan ilk Direniş Ekseni unsuruydu. Lübnan merkezli grup ile İsrail arasında 2006’daki savaşta yaşanan çıkmaz, karşılıklı caydırıcılığa dayalı gayrı resmi bir ateşkese yol açtı. Her iki taraf da tam teşekküllü bir savaşın ülkelerin kaynaklarına ciddi zarar vereceğini ve her iki tarafta da kabul edilemez sayıda sivil kayıplara yol açacağını fark etmişti ve o zamandan beri çatışmalarını sınırlı kayıplara yol açan kısasa kısas saldırılarla sınırlandırmıştı.

Hamas, 7 Ekim’de İsrail’e eşi benzeri görülmemiş bir saldırıda bulunarak ve ardından bugüne kadar sahip olduğu unsurları korumayı başararak önemli bir askeri güce sahip olduğunu da kanıtlamış oldu.

Ensarullah’ın kabiliyetleri de gelişiyor: Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri’ni Yemen’deki savaşlarını sona erdirmeye zorladıktan sonra geçtiğimiz ay Kızıldeniz’de en az 100 gemiye etkili bir şekilde saldırdı. Üst düzey bir ABD askeri yetkilisi bunu en azından “iki nesildir” görülmemiş “çok önemli kapsamlı saldırılar” olarak nitelendirdi.

Bunun gelecek için ne anlama geldiğini henüz kestiremiyoruz ama şurası kesin: Hamas’ın İsrail’e saldırma ve kendi unsurlarını savunma konusundaki yeni mahareti onu Hizbullah’ın niteliksel kabiliyetlerine yaklaştırıyor; Ensarullah’ın Suudi Arabistan, BAE gemilerine ve Kızıldeniz’den geçen sevkiyatlara yönelik insansız hava aracı ve füze saldırılarındaki kanıtlanmış kabiliyeti de askeri yeterliliğini artırıyor.

Ortaya çıkan gerçek şu ki, İran ile irili ufaklı yarım düzine Arap devlet dışı silahlı aktörü bir araya getiren Direniş Ekseni giderek güçleniyor ve bu ortaklığı tetikleyen meseleler -özellikle de Filistin sorunu ve İsrail ile ABD’nin Arap gruplara yönelik saldırıları, tehditleri ya da yaptırımları çözülmediği sürece de güçlenmeye devam edecek. Eskiden Yemen’de Amerikalı diplomat olarak görev yapan ve şu anda Washington’daki Arap Merkezi’nde üst düzey araştırmacı olarak çalışan Dr. Nabeel Khoury de bana verdiği bir röportajda Yemen’deki savaşın sona ermesinin ardından Ensarullah’ın artık bölgesel ölçekte hareket etmeye hazır göründüğünü söyledi.

Direniş Ekseni’nin artan gücü, birlikteliği ve etkisi, son yarım yüzyılda Orta Doğu’da yaşanan en önemli jeostratejik gelişmeler arasında yer alıyor.

Hizbullah (Lübnan), Hamas (Filistin) ve Ensarullah’ın (Yemen) devlet destekli Arap militanlığı ile İran’ın Amerikan ve İsrail provokasyonlarına karşı direnişinin birleşimi, en iyi şekilde altlarında yatan ortak “direniş” ve “meydan okuma” değerleriyle anlaşılabilir. Amerikan medyası, siyasi sınıfı ve Batı’nın büyük bir kısmı hala bunu görmeyi ya da kabul etmeyi reddediyor çünkü direniş ve meydan okuma İsrail, ABD ve onların Arap müttefiklerine karşı gösteriliyor. Bölgedeki gelişmeleri, körü körüne Amerikan ve İsrail karşıtı olan İslamcı aşırıcılığın hayali merceğinden değerlendirmeyi tercih ediyorlar. İsrail ve ABD, Ortadoğu’daki her türlü meydan okumayı askeri saldırılar, yaptırımlar ya da tehditler yoluyla halledebileceklerini varsayıyorlar.

Şaşırtıcı olmayan bir şekilde, akademisyenlerin sürekli doğruladığı üzere, ABD ve Batı medyası Gazze’yi çoğunlukla İsrail ve ABD politikalarını yansıtan çarpıtılmış bir çerçevede haberleştiriyor. Dolayısıyla Yemen ve genişleyen Direniş Ekseni hakkında da çoğunlukla Batı ve İsrail’in artan İran etkisine dair korkuları üzerinden haber yapmalarını bekleyebiliriz. Yakın zamanda bölgeye bir Amerikan donanması gönderilmesi ve Kızıldeniz, Babülmendep Boğazı ve Aden Körfezi’nde ortak devriyeler yürütmek ve istihbarat sağlamak üzere 10 ülkeden oluşan bir görev gücü oluşturulması gibi adımlar da buna dahil. Bu adımlarla deniz trafiğinin akmaya devam etmesi amaçlanıyor, ancak Danimarka’nın AP Moller-Maersk ve Almanya’nın Hapag-Lloyd gibi önde gelen küresel nakliyat şirketleri gemilerini şimdiden başka rotalara yönlendirdi.

Washington ayrıca Ensarullah’a yönelik askeri harekat düzenlemeyi de değerlendiriyor, ancak Direniş Ekseni’nin şu ana kadar gösterdiği dik başlı tavır ve Yemen tarihi, bunun gemilere yönelik gelecekteki saldırıları caydırmayacağını gösteriyor.”