İngiliz şarkiyatçı Arthur Stanley Tritton İslam hakkında şu sözleri söylemiştir: “Bir elinde kılıç, diğer elinde Kur’an’la resmedilen Müslüman asker tipi, sadece bir sahtekârlıktan ibarettir.”1 İngiliz Oryantalist De Lacy O’leary İslam için; “Tarih gösteriyor ki, dünyayı süpüren ve hâkimiyetleri altına aldıkları ırkları kılıcın ucuyla İslam’ı kabule zorlayan fanatik Müslümanlar masalı, tarihçilerin tekrarlayageldikleri en fantastik ve en saçma hurafelerden biridir”2 demiştir.
İslam: Her İnsanın İdrakine Hitap Edebilen Tek İnanç Sistemidir
İslam, kelimenin etimolojik ve tarihî en geniş anlamıyla makul bir dindir. Bu dinde Kur’an ve Peygamber’in öğretileri, daima temel kalkış noktası olarak önceliğini korumuş ve tevhid akidesi, her zaman hiç bulanmaz bir berraklık, bir ululuk ve tam bir kanaat ve kararlılıkla ilân edilmiştir. Böylesine net, bütün teolojik karmaşıklıklardan uzak ve her insanın idrakine hitap edebilen bir akideden, insanların vicdanına her zaman kolaylıkla yol bulması beklenir ve nitekim bulmuştur da.3
Varlığın Ve Hayatın Değişen Çehresini Özümseyebilen Ve Her Çağa Hitap Edebilen Tek Din
JURYO diyor ki: “Müslümanların Hıristiyanlara karşı davranışı ile papalığın ve kralların Müslümanlara reva gördüğü muamele, asla birbirine benzetilemez. Mesela 1572 yılı Sent Bartelemi yortu günü, IX. Şarl ve Kraliçe Katerina’nın emri ile Paris ve civarında 60 bin Protestan öldürüldü. Böyle nice işkencelerde dökülen Hıristiyan kanları, Müslümanların harp meydanlarında döktükleri Hıristiyan kanlarından kat kat fazladır. Bunun içindir ki, birçok aldanmış insanı, İslamiyet’in, bir zulüm dini olduğu zannından kurtarmak gerekir. Papalığın vahşet ve yamyamlık derecesine varan işkenceleri yanında, Müslümanların gayrimüslimlere karşı davranışları, çok yumuşak olmuştur.” “Gelecek 100 yıl içinde İngiltere’de, hayır bütün Avrupa’da bir dinin hâkim olma şansı varsa, bu ancak İslam olabilir.”4
Amerikalı ünlü biyolog Davenport ise İslam hakkında şöyle demiştir: “İslamiyet, başka dinlerin hurâfe ve şüpheler bataklığı ortasında, çiçek temizliği ile yükselmiş, aklî ve fikrî asaletin sembolü olmuş bir dindir. İlim davasına Müslümanlar kadar bağlı ve saygılı hiç bir millet gelmemiştir denilebilir. Muhammed Aleyhisselam’ın pek çok hadisleri, samimi bir ilim teşvikçisidir ve ilme saygı ile doludur. İslamiyet, ilme maldan daha çok kıymet vermiştir. Muhammed’in sahabesi de daima ilim öğrenmek ve yaymak için bu yolda çalışmışlardır. Ayrıca bugünkü fen ve medeniyetin, eski ve yeni eserlerin ve edebiyatın koruyucuları, Emeviler, Abbasiler, Gazneliler ve Osmanlılar zamanındaki Müslümanlar olmuştur.” Buraya kadar bazı parçalarını yazdığımız Davenport’un İngilizce kitabı, yabancılar tarafından piyasadan toplanarak, yok edilmek istenmiştir.
Tavizsiz Tevhid İnancı, Aşkın Varlığın Hâkimiyetine Sarsılmaz İman
Philip K. Hitti, ‘History of the Arabs’ kitabında İslam hakkında şu itirafta bulunmuştur: “Bu tavizsiz tevhid inancı, aşkın bir varlığın mutlak hâkimiyetine olan sade ve sarsılmaz imanın, İslam’ın ana gücünü teşkil ediyor. Bu dinin bağlıları, çoğu dinlerin bağlılarında görülmeyen ve bilinmeyen şuurlu bir rıza, tatmin ve sabır duygusuna sahipler. Müslüman ülkelerde intihar hâdisesine pek nadir rastlanıyor.”5
Leopold Weis ise; “İslam bana, bütün parçaları tam bir denge ve kesintisiz bir huzur vericilik içinde birbirini destekler ve bütünler bir ahenk arz eden mimarî bir eser gibi görünüyor. İslam’da her şey, gerek düstur, gerekse uygulama olarak tam olması gereken yerde”6 diyerek İslam’a hayranlığını gizleyememiş ve akabinde müslüman olmuştur.
Robert Briffault İslam Medeniyeti’nin ulviliğini şu sözlerle ifade etmiştir: “Müslüman Araplar olmasaydı, modern Avrupa medeniyeti, bütün tekâmül safhalarını aşmasını sağlayan bir hüviyete asla bürünemezdi. İslam kültürünün belirleyici tesirinin görülmediği hiçbir insanî gelişme buudu yoksa da, bu tesir, modern dünyanın en büyük kuvvet ve muzafferiyet kaynağını oluşturan tabî bilimler ve ilim ruhu sahalarında çok daha fazla belirgindir… Bilim dediğimiz şey, Avrupa’da yeni araştırma ruhunun, yeni inceleme metodlarının, deney ve gözlem metodunun, matematiksel ölçme ve değerlendirme yöntemlerinin neticesinde ortaya çıkmıştır ki, bunlar, eski Yunan’ın malûmu değildi. Bu ruh ve bu metodlar, Avrupa’ya Araplar tarafından getirilmiştir.”7
İslam’ın Değiştirici Gücü
Isaac Taylor’ın İslam hakkındaki açıklamaları ise bu dine olan hayranlığını gözler önüne sermektedir: “Muhammedîlik yani İslam; kabul edildiği zaman putperestlik, totemizm, çocukları öldürme, büyücülük hemen kaybolur. Kirliliğin yerini temizlik alır ve İslam’ı kabul eden kişi, şahsî bir şeref, haysiyet ve kendine güven duygusu kazanır. Hayâsızca yapılan danslar, oyunlar ve cinsler arası ahlâksız münasebetler sona erer; kadının iffeti kabul edilen bir fazilet hâlini alır. Çalışkanlık, tembelliğin yerine geçer ve keyfîlik yerini kanuna bırakır. Düzen ve temkin yerleşir. Kan davalarıyla, hayvanlara ve kölelere kötü muamele yok olur. İslam, batıl inançlarla her türlü tefessühü silip süpürmüştür. İslam, boş polemiklere karşı bir baş kaldırmadır. Kölelere ümit, insanlığa kardeşlik ve temel insan fıtratına tanıma getirmiştir. İslam’ın yerleştirdiği faziletler edep, nefse hâkimiyet, temizlik, iffet, adalet, metanet, cesaret, cömertlik, misafirperverlik, dürüstlük ve sabırdır. İslam, Müslümanlar arasında tam bir kardeşlik ve eşitlik vaaz eder. Kölelik, İslam inancının bir parçası değildir. Çok kadınla evlilik şartlara bağlıdır ve zor bir iştir. Kaide olmaktan ziyade, sadece bir istisnadır. Musa onu yasaklamamış, Davud uygulamış, İncil de açıkça men etmemiştir. Muhammed ise, onu sınırlandırmış ve belli şartlara bağlamıştır. Müslümanlar, Allah’ın iradesine teslimiyetleri, nefse hâkimiyetleri ve iffet, doğruluk ve İslam kardeşliği sayesinde kendilerini taklitle çok şeyler kazanacağımız bir model oluşturmuşlardır. İslam, Hıristiyan dünyanın üç baş belası olan sarhoşluk, kumar ve fuhşu ortadan kaldırmıştır. İslam, medeniyet adına Hıristiyanlıktan çok daha fazla şey ortaya koymuştur. Dünyanın üçte birinin Muhammed’in itikadına bağlanması bir mucize, belki bir insandan ziyade, aklın mucizesiydi.”8
1. A. S. Tritton, Islam, 1951 2. De Lacy O’leary, Islam at the Crossroads, Londra, 1923 3. Edward Montet, La Propagande Chretienne et ses Adversaries Musulmans, Paris 1890 4. Sir Georged Bernard Shaw, The Genuine Islam, 1936, 1: 8 5. History of the Arabs, 1951, s. 129 6. Muhammed Esed [Leopold Weis], Islam at the Crossroads, 5. 7. Robert Briffault, The Making of Humanity. 8. Isaac Taylor, nakl. Ebu’lâ Fazl İzzetî, An Introduction to the History of the Spread of Islam, Oxford.