Ben Ağlamayayım Da Kim Ağlasın?

Furkan Nesli Dergisi’nde yer alan, Mehmet Akif Ersoy’un aktardığı ibretlik kıssayı ilginize sunuyoruz.

Eklenme Tarihi: 03 Ağu 2018
2 dk okuma süresi
Güncelleme Tarihi: 26 Eyl 2024
Ben Ağlamayayım Da Kim Ağlasın?

İşte Furkan Nesli Dergisi 22. sayıda yer alan kıssa;

“Her sabah Sultan Ahmet Camii’ne giderdim fakat ne kadar erken gidersem gideyim mihrabın kenarında saçı sakalı bembeyaz olmuş, ihtiyar bir adam ümitsizce durmadan ağlardı. O kadar ağlardı ki ağlamadığı tek dakikayı yakalayamadım. Nihayet bir gün yanına sokuldum. ‘Ah Efendim, Allah’ın rahmetinden bir insan bu kadar ümitsiz olur mu? Niye bu kadar ağlıyorsun?’ dedim Bana: ‘Beni konuşturma, kalbim duracak’ dedi. Ben çok ısrar edince ağlıya ağlıya anlattı. Dedi ki :

‘Ben Abdülhamit devrinde orduda bir binbaşıydım. Bir birliğim vardı benim de. Annem babam vefat edince, servetimiz heder olmasın diye sadarete bir istifa dilekçesi gönderdim. Dedim ki; ‘annem babam vefat etti, falan yerdeki dükkanlarımız, filan yerdeki gayrimenkullerimiz... Bunlara nezaret edecek bir nezaretçiye ihtiyaç vardır. İstifam kabul buyrulursa, istifa etmek istiyorum.’ Biraz sonra bana doğrudan doğruya hünkârdan bir yazı geldi, ‘istifan kabul edilmedi.’

Öyle anlaşılıyor ki istifa dilekçem padişaha gönderilmişti. Ben bir daha dilekçe verdim yine aynı cevap geldi. Bizzat çıkayım huzuruna şifai olarak görüşeyim istedim. Bizzat o celâdetli, haşmetli padişahın huzuruna çıktım. ‘Hünkârım istifamın kabulünü rica edeceğim, durumumuz budur’ dedim.

Derin derin düşündü. İstifa etmemi istemiyordu, yüzünün halinden belliydi. Israrıma da dayanamadı, öfkeli bir edayla, elinin tersiyle beni iter gibi “Haydi istifa ettirdik seni” dedi. Ben döndüm ve sevinerek işimin başına geldim.

Gece rüyamda âlem-i manada orduların teftiş edildiğini gördüm. Gördüm ki son savaşı vermek üzere şarkında ve garbında savaşan orduları bizzat Rasul-i Ekrem teftiş ediyor. Efendimiz yıldızın önünde duruyordu. Bütün ordu Aleyhissalatu Vesselam’a teftiş veriyordu. Osmanlı padişahlarının ileri gelenleri vardı. Abdülhamit de edeple, kemerbeste-i ubudiyetle Fahr-i Kâinatın arkasında duruyordu.

Bütün ordular geçti. Derken benim birlik geldi; başında kumandanı olmadığı için darma dağındı. Efendimiz döndü ve Abdülhamit’e dedi ki: ‘Abdülhamit! Nerede bu ordunun kumandanı?’ Abdülhamit Han: ‘Ya Rasulallah! Çok istedi, ısrar etti, istifa ettirdik.’

Efendimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem: ‘Senin istifa ettirdiğini, biz de istifa ettirdik’ buyurdu.

Ben ağlamayım da kim ağlasın?”

İnsan, aziz dinin neferi olduğu müddetçe onur ve şeref sahibi olur. Ne zamanki kaygısı dünya olursa, o anda kaybı da izzeti olur…