Vakıf binası girişinde polis memurlarının arama yapmak için hazır bulunduğu gözlendi. Alparslan Kuytul Hocaefendi, tefsir dersi sonrası alışılmışın dışında gelişen bu duruma katılımcılardan gelen bir soru üzerine açıklık getirdi.
Furkan Eğitim ve Hizmet Vakfının Adana’da bulunan merkez binasında, her hafta Cuma günü düzenli olarak gerçekleştirilen tefsir dersinde bu hafta (05 Ocak 2018) Güvenlik Şubenin ilginç bir uygulaması ile karşı karşıya kalındı.
Vakıf binasında şimdiye kadar hiçbir olay yaşanmamasına rağmen, yetkililerden alınan bilgiye göre vakıf binası ve Hocaefendi’nin şahsına olmak üzere ihbar geldiği ifade edilerek vakıf girişinde polis memurlarının arama yapmak için hazır bulunduğu gözlemlendi. Ayrıca güvenlik amacıyla çok sayıda emniyet görevlisinin vakıf binasının çevresine yerleştirildiği görüldü.
Alparslan Kuytul Hocaefendi, tefsir dersi sonrası alışılmışın dışında gelişen bu duruma katılımcılardan gelen bir soru üzerine açıklık getirdi. Hocaefendi kendisine yöneltilen; “Bugün dersten önce vakıf girişinde polis memurlarının arama yapmak için bulunduklarını gördük. Bu konu hakkında düşünceniz nedir?” sorusuna verdiği cevapta; “Bana bu şekilde mesaj verdiklerini zannediyorlarsa, ben de onlara diyorum ki; Ben bu davaya tek başıma başladım, ne konferans salonları vardı ne vakıf vardı. Ben tek başıma da olsa devam ederim” dedi ve önemli açıklamalarda bulundu.
Alparslan Kuytul Hocaefendi’nin açıklaması şu şekilde;
Önemli bir şey değil. Söylenen şey; “Bir takım ihbarlar var. Biz de emniyet olarak güvenlik tedbiri almak için geldik” diyorlar. Ben, güvenlik şube müdürünün samimi olarak konuştuğuna inandım. Arkadaşlarımız gidip görüştüler. Fakat müdür beyin haberi olmayabilir. Benim kanaatimce bu ihbarların hepsi yalan. Tabi o görevini yapıyor. Görevi gereği, “Ya gerçek çıkarsa” gibi düşünmesi, (düşünmüş olabilir). Ama bizim böyle bir tehdit aldığımız falan yok. Bu kaçıncıdır aynı şekilde kaç defa bana da geldiler. “Hakkınızda tehdit var hocam, koruma ister misiniz?” diye kaç defa dediler. Ben de böyle bir tehdit olmadığını söyledim. İstemedim. Ben istemeyince bu sefer vakfa gönderdiler. Ben gönderen yetkilinin gerçekten inandığına inandım. Ama o bilmiyor olabilir.
Şimdi bu durum nereden icap etti? Hatırlarsanız ben geçen hafta bazı açıklamalar yapmıştım. Benim bu açıklamalarımı da bazı arkadaşlar internete yüklemişler. Ondan sonra bu iş başladı. Savcılıktan beş-altı tane soruyla, bununla ilgili ifadem istendi. Arkasından da bu olay. “İşte vakfa geleceğiz, burada güvenlik tedbirleri alacağız” denildi.
Eğer sadece güvenlik tedbiri konusu olsaydı çok şüphe etmezdim. Ama ondan iki gün önce, altı tane soru gönderiliyor; “Bunlarla ilgili ifadenize başvuracağız. Neden filan tarihte şunu söylediniz? Neden falan tarihte bunu söylediniz? Bunlarla ilgili açıklama yapın” deniliyor. Savcılıkta ifademizi vereceğiz. Eğer o olmasaydı, sadece güvenlikle ilgili olsaydı belki gerçekten bir ihbar var diyebilirdim. Ama ikisi ve yıllardan beri olan engellemelerin hepsi üst üste düşünüldüğü zaman bu bana inandırıcı gelmiyor. Müdür bey samimi olabilir, o öyle inanmış olabilir. Ama ihbar yapmak çok zor bir şey değil. Bazı güçler karar veriyor rahatsız etmek istiyor. “Sen bizim hakkımızda böyle böyle konuşuyorsun, AKP değil ZKP dedin sen bize.” diyorlar. Evet, dedim de diyorum da… Bundan dolayı ve diğer konuşmalarımdan dolayı rahatsız oluyorlar.
Biliyorsunuz geçen Cuma Mersinde konferansımız vardı. Mersin Emniyeti ve Valiliği son güne kadar tamam dediler, son gün iptal ettiler. Şimdi ben buna ne diyeyim?
Bu yıllardan beri böyle, kaçıncı konferans ben sayısını bile bilmiyorum artık. “İptal oldu” demekten usandım hepiniz şahitsiniz. Artık son zamanlarda gündeme bile getirmiyoruz, o kadar alıştık ki “artık iptal oldu” bile demiyoruz. Yani bu kadar zulüm uzun zamandır devam ediyor ve ben de bunu yapan Mersin Emniyetini ve Valiliğini kınamıştım.
“KONFERANSLARI HALLETTİK SIRA VAKFA GELDİ” Mİ DEMEK İSTİYORLAR?
Bazı sorulara verdiğim cevapların arkasından bu gelişmeler başladı. Yani “Konferansları hallettik sıra vakfa geldi” mi demek istiyorlar. Yoksa “Böyle konuştun o yüzden böyle yaparız” mı diyorlar. Her ne cehennemin dibiyse ben konuşmaya devam ederim!
Bir taraftan “demokrasi” diyorlar ondan sonra kimsenin konuşmasını istemiyorlar. Her konuşan onların lehinde konuşacakmış. Tam Faşizm, tam diktatörlük. Her konuşan onların lehinde konuşmak zorundaymış. Onlar hiç tenkit edilmeyecekmiş. Suriye de böyleydi… Ben Suriye’de de, Mısır’da da kaldım. Ben bu diktatörlük olan ülkeleri bilirim, o ülkeler de böyleydi. Türkiye oraya doğru gidiyor…
Ben, bu işin içinde kimlerin olduğunu biliyorum. Kimlerin olduğunu tahmin ediyorum. Allah en iyisini bilendir ve onlar Allah’ı hesaba katmıyorlar, ahireti hesaba katmıyorlar, görecekler. İstiyorlar ki herkes onlara yalakalık yapsın.
BENİM BİR MENFAAT DERDİM YOK Kİ YALAKANIZ OLAYIM!
Benim bir menfaat derdim yok ki yalakanız olayım. Benim mevki, makam derdim yok ki. Ne zengin olma derdim var, ne makam derdim var. Ben ömrümü bu davaya adamışım, benim tek arzum bu dava uğrunda çalışmak ve bu yolda ölmek. Dolayısıyla siz gidin o tür yalakalığı menfaatperestlerden, ikbal kaygısı taşıyanlardan, mevki-makam, mal-mülk isteyenlerden bekleyin.
Bana bu şekilde mesaj verdiklerini zannediyorlarsa, ben de onlara diyorum ki;
Ben bu davaya tek başıma başladım, ne konferans salonları vardı ne vakıf vardı. Ben tek başıma da olsa devam ederim. Evlerde de devam ederim. Köşelerde de devam ederim. Karanlıklarda da devam ederim...
Ben aydınlıkta da konuşuyorum, karanlıklarda konuşmamı mı istiyorsunuz? Ben etrafımdakileri teröre sevk etmedim. Bu gençlerin başka insanlar tarafından teröre sevk edilmesini mi istiyorsunuz? Bunlar dağılsınlar, başkalarının tuzağına düşsünler onu mu istiyorsunuz? Bir taraftan DAEŞ’ten, şundan bundan yakınıyorsunuz, sonra da bizim gibilerin önünü kesiyorsunuz. Belanızı mı arıyorsunuz? Beni böyle eften püften sorularla korkutacağınızı mı zannediyorsunuz? Şu lafı neden dedin? Bu lafı neden dedin? Bütün laflarımın arkasındayım ben…