Bir gün soran olur mu?

Siyasetçilerin popülist vaatlerinin bedelini günün sonunda halk ödüyor. Rahmetli Süleyman Demirel 1991’de erken yaşta emeklilik getirdiğinde milyonlarca insan için bulunmaz bir imkandı.

Eklenme Tarihi: 20 Mar 2022
3 dk okuma süresi
Güncelleme Tarihi: 26 Eyl 2024
Bir gün soran olur mu?

Siyasetçilerin popülist vaatlerinin bedelini günün sonunda halk ödüyor. Rahmetli Süleyman Demirel 1991’de erken yaşta emeklilik getirdiğinde milyonlarca insan için bulunmaz bir imkandı.

Kadınlar 38 yaşında erkekler 43 yaşında emekli olabilme imkanına kavuştu. Bugün emeklilikte yaştan bahsettiğinizde ilk duyduğunuz cümle “insanlar mezarda mı emekli olsunlar!” Tabii para varsa herkes hemen emekli olsun. Kaynak varsa ekonominin mantığına uyuyorsa neden itiraz edilsin ki?

Süleyman Bey bu dünyadan göç edeli çok oldu ama Türkiye hala o yıllarda bozulan sosyal güvenlik sisteminin yaraları ile uğraşıyor. Hatta bir dönem bu yapılabildiğine göre bugün neden 50 yaşında 55 yaşında emeklilik olmuyor sorusu hâlâ tartışma konusu.

Erdoğan’ın bugüne odaklı ekonomi mantığında da yollar, köprüler, havaalanları, şehir hastaneleri aynı mantığa dayanıyor. Bir kez devreye girdiğinde o icraatın getireceği oy ve yapım aşamasında sağlanacak kazanç, kimler kazanıyorsa artık, yarın ne olacağından daha önemli.

Yarını yarın düşünürüz mantığı kamu özel ortaklığı projelerinde 2045’e kadar giden bir borç yükü oluşturmuş durumda. KARAR yazarlarından Uğur Emek hoca bu projeleri eski devlet planlama tecrübesi, akademik kimliği ve gazeteci araştırmacılığı ile çok detaylı analiz ediyor ve rakamları önümüze döküyor. Keşke haksız olsa ama verdiği bilgiler çok da iç açıcı değil.

Meselenin yapılacak faydalı işlere itiraz edilmesi olmadığının en güzel iki örneği Zafer Havalimanı ve İstanbul Havalimanı.

Birinde verilen yolcu garantisinin yüzde biri bile zor karşılandığı için 50 milyon Avro maliyetli alana şimdiye kadar bu maliyetin üzerinde bir para hazineden ödendi. Daha da 150 milyon ödenmesi ihtimali var. Hani devletin yani milletin kasasından bir kuruş çıkmıyordu?

Bir önceki kar fırtınasında İstanbul’un diğer iki havalimanı açıkken insanların saatlerce uçaklarda mahsur kaldıkları yeni havalimanı ise baştan sonra incelenmesi gereken bir yatırım. Alanın körüklerine verilen reklamlardan, alanın inşa edildiği kot seviyesindeki değişikliklere, yeni havalimanı için çöpe atılan Atatürk havalimanı yatırımından, havayolu şirketlerinin operasyonel maliyetlerini artıran planlamaya varana kadar günü geldiğinde tek tek mercek altına alınması gereken koskoca bir maliyet.

Üstelik bu yanlış yatırımları bir kez hayata geçirdiğinizde yapılanın sonuna kadar yanlış olduğunu bilenler bile bununla yaşamak hatta itiraz eden yeni iktidarlar da bu yatırımı yaşatmak zorunda. Aksi taktirde maliyet daha da yükseliyor. Kırk katır mı kırk satır mı hesabı.

Hesap vermeyeceğini düşünen ve kendisini devletin, hazinenin, bürokratın, vatandaşın, vatandaşın ödediği verginin ez cümle memleketin sahibi gören bir anlayışın icraatlarını tartışıyoruz hep birlikte.

Eğer emanet edilen bütçenin hesabının sorulacağını, hazinedeki paranın 85 milyonun ödediği vergilerle oluştuğunu ve bunun devletin değil milletin parası olduğunu düşünseniz o bütçeyi kullanırken bir değil çok kere düşünmeniz gerekir.

Muhalefet bir dönem bu ihalelere girenlerden aldıkları parayı söke söke tahsil edeceklerini dile getiriyordu. Bu söylem bir süredir pek dile getirilmiyor. Bir ihtimal onlara da bunun pek de gerçekçi olmadığı söylenmiş olmalı. Bir gün gerçekten iktidar olacaklarına dair güçlü bir izlenim vermek için bu dili kullanmak mantıklı. Ama gerçek hayatta bu vaat ne kadar uygulanabilir orası biraz tartışmalı.

Beğenelim ya da itiraz edelim, hazineye milyarlarca dolar maliyet çıksın çıkmasın, bugün hayata geçirilen icraatların parasını en az 20 yıl daha ödemeye devam edeceğiz. Kaçımız o günü görürüz, ömrümüz yeter mi belli değil. Ama çocuklarımız bugün atılan yanlış adımların maliyetini ödemeye devam edecek.

Bütçeden verimsiz ve gereksiz yatırımların karşılığında ödenmek zorunda olan paralar ise gelecek nesillerin hayallerinin bile eksik olmasına neden olacak.

Demirel’in erken emeklilik mucizesi ile on yıllarca fazladan ödenen emekli maaşları günün sonunda yine bu ülkenin içinde kalıyordu. Verimsiz ve yanlış bir karar olsa da o paralarla milyonlarca kişi ya kendi hayatlarını idame ettirdi ya torunlarına baktı ya çocuk okuttu.

Erdoğan’ın verdiği hazine garantileri sonucu vergilerle oluşacak kaynaklar sınırlı sayıda müteahhite, yabancı bankalara ve yatırımcılara gidecek. Ya da Akkuyu Nükleer Santrali’nde olduğu gibi ödenecek paralar yabancı ülkelerin kimi zaman Türkiye aleyhine gerçekleştireceği askeri operasyonları finanse edecek.

Her gün şeffaflık, hesap verilebilirlik, meclis denetimi kavramlarının neden önemli olduğunu tekrar düşüneceğimiz örnekler yaşıyoruz.