Mustafa Karaalioğlu yazdı
Hukuk devleti geriliyorsa, hukuk üstünlüğünü kaybetmeye başlatmışsa toplumların sığınacak başka yerleri vardır. “Ortak iyi” dediğimiz, toplumsal ahlak veya müşterek değerler diye tabir ettiğimiz bir alan vardır. Orası hala bir toplumu değerli ve saygın kılacak geniş ve zengin bir alandır. Şimdi olduğu gibi bazen devlet hukuk ve yargı sorumluluğunu yerine getirmekte başarılı olamasa da toplum kendi değerleriyle, sadece lisan-ı hal ile o alanda problemlerini aşma iradesini sergiler. Bu da toplumun sorumluluğudur.
Kabul edelim, nasıl devlet epeyidir hukuku üstün kılamıyorsa toplum da özellikle son zamanlarda o probleme karşı iradesini sergilemekte yetersiz kalıyor. Milyonların gözü önünde apaçık yaşanan haksızlıklara karşı hakkın ve hukukun yanında tutum takınabilmiş değildir. Yapabilseydi zaten iktidar ya da kamu idaresi yahut de devlet bu kadar pervasız olamazdı.
Toplum, yanlış giden bazı işlerde; mesela, hayat pahalılığı ve gelir kaybı konusunda mesajını verebilmekte ve şöyle ya da böyle karşılığını alabilmekte ama hukuk/demokrasi bahsinde bu kozunu kullanmamaktadır. Hatta, hayat pahalığı ile hukuksuzluk arasındaki doğrudan ilişkiyi de ıskalamakta beis görmemektedir. Elbette herkes değil ama “büyük bir kitle böyle” diyecek durumdayız. İnsanlar, gerçek refahın, adaletli gelir dağılımının veya iyi bir maaşın ancak hukuk devleti ve demokrasi zemininde mümkün olabileceğini, kayıtsız kaldığı hukuksuzluk, denetimsizlik ve şeffaflık probleminin herkesi aynı şekilde fakirleştirdiğini görmezden gelmektedir. Haksızlığa, hukuksuzluğa, adaletsizliğe ilgisiz kalmanın topyekün kayıp getirdiği gerçeğini idrak etmek artık bir “toplumsal bilgi” olmaktan çıkmıştır. Değer kayıpları listesinin başına yazılmayı hak eden bir “kayıp”tır bu. Toplumun, toplum olma kabiliyetinin, gücünün ve elbette kalitesinin kaybı.
Öte yandan, toplumun yanlış, hata, haksızlık ve suç karşısındaki otorite kaybı, sadece siyaset kaynaklı hukuksuzlukların ya da yolsuzlukların artmasına yol açmıyor. Ya da ifade hürriyetinin kısıtlanması veya kamu işlemlerine ait birçok iş ve eylemin örtbas edilmesine… Hukuk devleti eksikliği ve ona eşlik eden toplumsal denetim yoksunluğu sosyal problemlerin büyümesi ve derinleşmesine de yol veriyor.
Mesela kadın cinayetlerinin devam etmesi de toplumun ortak anlayışının ürettiği otoriteyi önemsemenin bir göstergesidir. Ölüm dahil kadına yönelik şiddetin her türlüsü medyada düzenli olarak lanetlenmesine rağmen saldırıların arkası kesilmiyor. Oysa, Türkiye toplumumun değerleri bu problemi bitirecek bir baskı yaratabilmeliydi.
Son günlerde sokaklarda daha görünür hale gelen silahlı çete çatışmaları da öyle. Bazı insanlar, bazı çeteler, toplumun içinde bazıları kendilerini hiçbir yasal ve toplumsal kuralla bağlı hissetmiyor; tepkilere karşı bağışık şekilde şiddetin her türlüsünü sergileyebiliyor. Ne kanuna, ne topluma saygı duyuyor. Yani, kanunun ve toplumsal baskının otoritesi onlar üzerinde işlemez hale gelmiş bulunuyor. Tıpkı kadın cinayetleri gibi sokaklarda bu görüntüleri sergileme cesareti de bulunamamalıydı.
Temsil ettiği değerlerin otorite kaybı, topluma saygıyı da kaybettirdi…
Ortak iyi, inanç, fikir, bölge ve kimlik tanımadan gelişen bir değerdir. Herkesin menfaatine olan şeye sahip çıkmak ve onu müdafaa etmek demektir. Sebepleri çok ama sonuncudan başlayalım; siyasal gerilim, toplumun bu özelliğine son darbeyi vuruyor. Devletin hukuk karakteri zayıflarken, toplum olma kalitesi, karizması ve moral otoritesi de geriliyor. Böylelikle, ifade hürriyeti üzerindeki baskılara da sokaktaki şiddete de ses çıkarılamaz hale geliniyor.
Tekrarlayayım, bu en büyük değer kaybıdır. İhlal edilen haklara duyarsız kalıp, olup bitenlerin kendi hayatıyla, geleceğiyle, ülkesiyle direkt ya da dolaylı ilişkisini kurma becerisini kaybeden toplum da iyi yönde ilerlemiyor demektir.