Yayımlanan bir rapora göre Birleşik Krallık’taki Müslümanlar, hükûmetin herhangi bir bildirimde bulunmaksızın vatandaşlıktan çıkarma yetkisine sahip olması nedeniyle “ikinci sınıf vatandaş” hâline getiriliyor.
Birleşik Krallık’ın başkenti Londra’da bulunan Irk İlişkileri Enstitüsünün (İng. Institute of Race Relations) 11 Eylül’de kamuoyuyla paylaştığı rapor, Vatandaşlık ve Sınırlar Yasası’nın Britanyalı Müslümanları hedef almak için kullanıldığı uyarısında bulunuyor.
Vatandaşlıktan Çıkarma Mevzuatının Verdiği Mesaj
“Haktan İmtiyaza Vatandaşlık: Vatandaşlıktan Çıkarma Yetkilerinin Tarihi Üzerine Bir Arka Plan Araştırması” başlıklı raporun yazarı ve kurumun Başkan Yardımcısı Frances Webber, yaptığı sunumda, “2002’den bu yana vatandaşlıktan çıkarma mevzuatı ve bunun büyük ölçüde Güney Asya kökenli Britanyalı Müslümanlara karşı uygulanmasıyla verilen mesaj, pasaportlarına rağmen bu insanların ‘yerliler’ gibi ‘gerçek’ vatandaş olmadıkları ve asla olamayacaklarıdır.” sözleriyle bir durum tespiti yapıyor ve ekliyor:
“Başka bir vatandaşlığa erişimi olmayan ‘yerli’ bir Birleşik Krallık vatandaşı, Britanyalı olarak kalma hakkını tehlikeye atmadan en iğrenç suçları işleyebilirken, başka bir vatandaşlığa erişimi olan tahmini 6 milyon Birleşik Krallık vatandaşının hiçbiri vatandaşlıklarının daimi olduğundan emin olamaz.”
2003 Yılında Başlayan Süreç ve Verilen Mesaj
Webber, vatandaşlıktan çıkarmanın vaiz Ebu Hamza’ya karşı kullanıldığı 2003 yılından önce, bu stratejinin 30 yıldır kullanılmadığını da hatırlatıyor. Ancak Ebu Hamza vakasından bu yana en az 217 vatandaşlıktan çıkarma vakası yaşandı ve bu sayı IŞİD’in çökmesiyle beraber önemli ölçüde arttı.
Webber, vatandaşlık sınıflarının, Güney Asya ve Orta Doğu kökenli Britanyalı Müslümanları hedef almak için getirildiği görüşünde:
“Bu tür bölünmeler, etnik azınlık konumundaki vatandaşlara attıkları adımlara dikkat etmeleri gerektiğini sürekli olarak hatırlatmakta ve Britanyalı olmaya layık olmayan ve bunu ‘hak etmeyen’ ırksal gruplara ilişkin ırkçı mesajları pekiştirmektedir.”
Webber, vatandaşlıktan çıkarmayı “son yirmi yılda Birleşik Krallık’taki ve diğer ülkelerdeki Müslüman toplulukları hedef alan ve Müslümanların ‘şüpheli bir topluluk’ hâline gelmesinde rol oynayan tedbirlerin sadece bir kısmı” olarak değerlendiriyor.
Shamima Begum Vakası Ne Anlama Geliyor?
Birleşik Krallık İçişleri Bakanlığının bir kişinin vatandaşlığını elinden almak için objektif olarak makul gerekçeler göstermesi gerekmediği gibi, kişinin herhangi bir suçtan hüküm giymiş olması da gerekmiyor. Birçok kişi hiçbir cezai mahkumiyeti olmamasına rağmen vatandaşlıktan mahrum bırakılabiliyor.
Raporda, vatandaşlıktan çıkarma kriterlerinin muğlak ve tanımlanmamış olmasının keyfi ve ayrımcı kararların alınma ihtimalini arttırdığı iddia ediliyor. Bu yetkilerin siyasi amaçlarla kötüye kullanılması riski konusunda uyarıda bulunuluyor.
Webber’e göre 2018 yılında dönemin İçişleri Bakanı Sajid Javid tarafından vatandaşlıktan çıkarılan Shamima Begum‘un Kanadalı bir casus tarafından Suriye’ye kaçırıldığının ortaya çıkması bu uyarıyı haklı kılıyor:
“Begüm’ün nasıl kaçırıldığının ortaya çıkması ve Birleşik Krallık makamlarının bu olayın örtbas edilmesinde iş birliği yapması, riskin bir gerçeklik olduğunu gösteriyor.”
Webber, “Bu durum şu soruyu gündeme getiriyor: Begum’un vatandaşlığı, Batılı kurumların insan ticaretine maruz kalmış savunmasız kızları korumak yerine istihbarat toplamaya öncelik vermesine dikkat çekmek için mi geri alındı?” sözleriyle olayı tartışmaya açıyor.