Son yıllarda devlet makinasının iyice yönetilemez hale gelmiş olmasının en önemli sebebi devleti devlet yapan unsurların giderek etkisizleştirilmesi. Siyaset uğruna hukuktan vazgeçilmesi. Yargının siyasallaştırılması. Bunun ne kadar tehlikeli bir bumeranga dönüşebileceğinin düşünülmemesi.
Ülkede bir yandan yargı gücünün siyasallaştırılmasının yol açtığı facialar yaşanırken, diğer yanda yargı süreçlerinin siyasi şov aracına dönüştürülmesi, belli yerlere meydan okuma veya gözdağı verme amacıyla kullanılması gibi bir sorun da baş gösterdi.
Ne yazık ki eski zamanlarda çokça yaşadığımız ama artık geride kalmasını arzu ettiğimiz birtakım hoyratlıklar son zamanlarda birdenbire vites yükselterek yeniden ülke gündemini şekillendirir hale geldi.
Baksanıza, ikide bir “sosyal medyada yaptığı paylaşım” yüzünden mahkemelik olan insanların haberleriyle karşılaşıyoruz. Falanca kişinin sabaha karşı şafak baskınıyla göz altına alınıp ev ve işyerinde arama yapıldığı duyuruluyor.
Tweet atan bir vatandaşın paylaşımında suç unsuru varsa hakkında dava açarsınız, çağırır ifadesini alırsınız. Zaten bu tür suçlarda çoğunlukla hapis cezası da olmuyor. Bunun yerine vatandaşın “sabaha karşı şafak baskınıyla göz altına alınıp ev ve işyerinde arama yapılması” hangi amaca hizmet ediyor?
Sıradan vatandaşlarla başlayan bu uygulama şimdi siyasetçiler ve tanınmış gazeteciler için de devreye girdi. Vaktiyle başka kadrolara “Gözaltı ve tutuklu yargılama” olağandışı durumlarda başvurulacak tedbir usulleridir. Bunu ‘peşin cezalandırma’ya dönüştürmeyin” diyorduk. Onların yaptıkları yanlış çok matah bir şeymiş gibi bugün de “belirli kesimlere özel bir yargılama usulü” olarak benimsenmiş görünüyor.
Yanlışın yanlış olduğunu ve bu yanlışın çok daha ciddi yanlışlara sebep olabileceğini şimdi de bugünkü sorumlulara anlatıyoruz. Bu ülkenin çilesi hiç bitmeyecek mi?
***
Önce yaptığı bir “siyasi açıklama” yüzünden cumhurbaşkanına hakaret suçlamasıyla polis tarafından yakalanıp göz altına alınan, ardından yıllar önce attığı tweetler gerekçe gösterilerek başka suçtan tutuklanan Zafer Partisi Genel Başkanı niye tutuksuz yargılanmıyor, biliyor musunuz? “Kaçma ve suç kanıtlarını gizleme ihtimali olduğu” için.
Sevin ya da sevmeyin, bugün Türkiye’de ciddi oy oranlarına sahip bir partinin liderinden söz ediyoruz. Ama böyle bir kişinin tutuksuz yargılanması durumunda nereye kaçabileceğini izah etmeleri gerekmiyor. Onun için siz de sormayın.
Söz konusu siyasetçinin “suç kanıtlarını gizlemek için” ne yapabileceğini, mesela “davanın tek kanıtı olan” tweetlerini mi sileceğini soracak olursanız, onu da söylemeyeceklerdir. Hiç boşuna sormayın.
Benzer şekilde, TV sektöründe etkili olduğu söylenen bir “oyuncu menajeri” hakkında da önce dizi piyasasını domine ettiği suçlamasıyla soruşturma başlatıldı, sonra yine o da yıllar önce attığı tweetler üzerinden başka bir suçlamanın muhatabı oluverdi. “Türkiye Cumhuriyeti hükümetini ortadan kaldırmaya teşebbüs” suçundan tutuklandı. Yetmedi, bir de etki ajanlığı ile suçlandı. İlgili yasa teklifi Meclisten geçmeyen, yani yasada yeri olmayan bir “suç” da tutuklama gerekçesi oldu.
Son olarak, Halk TV’de görev yapan meslektaşlarımızın başına gelenler de başka bir trajik örnek… Hakkında şikayet olduğunu haber alıp savcılığa ifade vermek isteyen bir gazetecinin bu talebinin kabul edilmeyip çalıştığı TV kanalının önünde göz altına alınıp götürülmesi… Olacak şey mi bu? Yalanlanmadığına göre öyle olmuş demek ki. Bir yanlış anlaşılma falan değil.
Bir başka arkadaşımız bir polis ekibinin kendisini sorduğunu duyup geldiği evinin önünde yakalanarak göz altına alınmış. Kapıdan içeri girip üzerini değiştirmesine, ilaçlarını almasına, ailesiyle vedalaşmasına izin verilmemiş.
Bunun anlamı ne?
***
Siyasallaşmış yargı siyasetin vaz geçilmez, onsuz edilemez aparatı mı?
Öncelikle şu tespiti yapalım: Türkiye’de son dönemde yönetimin merkezileştirilmesi hedefi doğrultusunda yasama ve yürütme kuvvetleriyle birlikte yargı kuvveti de fiilen siyasi iktidara bağlandı. Siyasi iktidar bu durumda zahiren gücünü arttırmış gibi görünüyor.
Oysa, hep söylüyoruz, bütün gücün tek elde toplandığı, kurumların etkisizleştirildiği, toplum üzerinde baskı düzeninin inşa edildiği bir ülkede siyaset aslında güçlü değildir… Çünkü siyasetin gücünü de devlet kurumlarının uyumunu da hukuk sağlar. Hukukun üstünlüğünü tanımayan bir siyasi düzen gücünü başka yerlerden almak zorundadır. O başka yerlerin sağladığı güç ise devlet mekanizmasını işletmeye yarayan bir güç değildir.
Neticede devletin yönetilemez hale gelmesi halkın kendilerine devleti yönetme yetkisi verdiği siyasi kadroların zafiyetine dönüşür.
Bugün yaşanan aslında budur ama bulundukları kötü zeminde patinaj yaptırdıkları arabanın motor gürültüsünü “sistemin işleyişi” olarak görenler bunun farkında değiller.