Bu yılın başlarında Orta Doğu bölgesinin iki ezeli rakibi Suudi Arabistan ve İran arasındaki diplomatik ilişkilerin normalleşmesinde Çin’in üstlendiği rol küçümsenemez. Çin’in attığı bu tarihi adımlar karşısında şüphesiz ABD Başkanı Joe Biden ve yönetimi çok etkilendi. Aslında bu açılım projesi Biden için bir meydan okumaydı.
Suud-İran yakınlaşması ABD’yi Orta Doğu’da diplomatik olarak marjinalleştirdi. Başta İran’ı izole etmek ve Suudi Arabistan ile İsrail arasındaki ilişkileri normalleştirmeye çalışan ABD’nin bölgesel olarak ortaya koymaya çalıştığı birçok hedefini baltaladı. Washington’un rahatsızlığına rağmen Çin, arabulucu rolüne soyunarak kendisinin Orta Doğu’da önemli bir oyuncu ve güç simsarı olduğunu kabul ettirmiş oldu.
ABD, bölge devletleri arasındaki ilişkilerinin normalleşme sürecine girmesi, değişen stratejik manzara ve yeni oyun planlayıcısından duyduğu rahatsızlığı gizlemeye çalışıyor. Biden yönetimi bugünlerde Orta Doğu’daki oyuna geri dönmeye ve Çin’in etkisini kontrol altına almaya odaklandı.
Başkan Joe Biden, Suudi Arabistan ve İsrail arasında diplomatik görüşmelerin başlamasını amaçlayan bir anlaşma için çalışmaların sürdüğünü kabul etti. Biden’ın bu planı New York Times’a geçtiğimiz haftalarda yaptığı bir açıklamada gün yüzüne çıktı. Röportajı yapan Thomas Friedman’a göre Biden yönetimi “Büyük bir Orta Doğu anlaşması” yapmayı planlıyor.
Gerçekleştirilecek olan anlaşma, Suudi Arabistan’ın ABD ile karşılıklı imzalayacağı güvenlik anlaşması karşılığında İsrail ile ilişkilerin normalleşmesi ve Riyad’ın Batı Şeria’daki Filistinlilere yardım sağlamasının yanı sıra Çin ile ilişkilerinde geri adım atmayı taahhüt etmesini içeriyor.
Bu anlaşmanın İsrail’e bakan tarafı da çok önemli. İsrail, Batı Şeria’yı ele geçirmeyeceğini, buradaki yerleşim yerlerinin istilasına ve genişletilmesine son vereceğini ve iki devletli çözümün yeniden gündeme getirileceğini taahhüt edecek. Bunun karşılığında da Filistin Yönetiminin, Suudi-İsrail barış anlaşmasını desteklemesi öngörülüyor.
Üst düzey bir ABD heyetinin Veliaht Prens Muhammed bin Selman ile görüşmek üzere Suudi Arabistan’a yaptığı ziyaret, Amerikalı yetkililerin böyle bir anlaşma arayışında olduğunu ortaya koyuyor. Beyaz Saray, 27 Temmuz’da Suudi liderlerle ABD ulusal güvenlik danışmanı Jake Sullivan ve Orta Doğu koordinatörü Brett McGurk arasında yapılan görüşmelerde bölgesel normalleşmenin ele alındığı dile getiriliyor.
Biden, Türkiye’nin içinde olmadığı yeni Orta Doğu düzeni için büyük pazarlıklar yapıyor. Henüz yolun başında olunsa da görüşmeler bölgede büyük değişikliklerin habercisi. Türkiye’nin büyük abilik rolü elinden alınarak Suudi Arabistan’a verilmiş oluyor. Recep Tayyip Erdoğan’ın istikrarsız ve beceriksiz dış politikası Türkiye’yi saf dışı bırakmaya yetti. İsrail ile gel-git politikasına güvenilmediği için de Suudi Arabistan anahtar rol olarak seçildi.
Beyaz Saray uzun zamandır Suudi-İsrail ilişkilerini normalleştirmek istiyor. 2020’de yapılan ‘İbrahim Anlaşması’ ile bazı Arap devletlerinin İsrail ile ilişki kurmasının adımları zaten atılmıştı.
Riyad bu yakınlaşmaları kendisi için fırsata çevirdi. Sıkı pazarlıklar yaptı. ABD ile savunma anlaşmaları imzaladı. Sivil nükleer anlaşma, füze savunma sistemi ve yüksek teknolojili silahların temini konularında isteklerde bulundu. İsrail’in Filistinlilere önemli tavizler vermesi taleplerinde bulundu.
Suudi Arabistan-İran yakınlaşması, Suudi Arabistan’ın pazarlık gücünü daha da arttırdı. Bu gelişme aynı zamanda ABD’nin bölgesel nüfuzunu yeniden tesis etmek için yürüttüğü diplomatik çabaların ehemmiyetini de ortaya koydu.
Bu zamanlamanın ABD’de önümüzdeki sene gerçekleştirilecek seçimlerin gölgesinde kalması durumunda Çin’in bölgedeki gücü daha baskın olarak ortaya çıkacaktır. Seçim havasının bu yılın sonuna doğru esmeye başlamasıyla birlikte bu çabaların sekteye uğraması durumunda, Çin bölgede önemli bir galibiyet ilan edecektir.
Böylesine karmaşık bir anlaşma uzun ve zorlu müzakereler gerektirir. Biden’ın seçim öncesi bu hamlesi geç kalınmış bir adım olarak görülüyor. Dahası, Biden’ın yeniden seçilememesi durumunda, bir anlaşma yapılsa bile bunun sürdürülebilmesi konusunda şüpheler var.
Amerika, bölgedeki hakimiyetini yeniden tesis etmek, Çin’in diplomatik ve ekonomik kazanımlarını tersine çevirmek ve bölgesel ilişkileri ABD ve İsrail çıkarlarına hizmet edecek şekilde yeniden düzenlemek istiyor. Bu, Batı Şeria’daki Filistinlilere biraz rahatlama sağlayacaktır. İsrail, bu pazarlıklardan daha iyi sonuç elde etse bile ABD’nin Arap ve diğer Müslüman ülkelerdeki itibarını ve imajını güçlendirmeye de yardımcı olacaktır.
Karmaşık ABD-Suudi-İsrail-Filistin müzakerelerinde karşılaşılan zorluklar nedeniyle diplomatik başarı şansı çok zayıf. Ancak siyaset gibi diplomasi de bir olasılık sanatıdır. Bölgede Amerika’nın güvenilirliğine dair şüphelerin devam ettiği bir dönemde hayata geçmesi durumunda, diplomasinin başarısını ortaya koyacaktır.
Washington, son günlerde Orta Doğu’da yeni askeri konuşlandırmalar yapacağını duyurdu. Yeniden angajman konusundaki ciddiyetini göstererek güvenilirliğini tesis etmeye çalışıyor. Amerika’nın bir başkanlık seçiminin eşiğinde olması nedeniyle bu çabaların havada kalacağı endişesi yaşanıyor. Biden yönetimiyle sorunlu ilişkiler yaşayan Suudi ve İsrail hükümetleri herhangi bir anlaşmaya varmadan önce ABD başkanlık yarışının sonucunu beklemek isteyebilirler.
İsrail’in ulusal güvenlik danışmanı böyle bir anlaşmaya giden yolun “çok uzun” olduğunu söylerken, hükümetin aşırı sağcı bakanları Filistinlilere verilecek herhangi bir tavize karşı olduklarını dile getiriyorlar.
Önümüzde, Cumhuriyetçilerin Riyad ile bir savunma anlaşmasına pek sıcak bakmayacağı, Demokratların ise iki devletli bir çözümü garanti altına almayan ve Filistinlilerin haklarını yeterince korumayan bir anlaşmayı kabul etmelerinin pek mümkün görünmediği ABD Kongresi var.
Dış politika uzmanları ve ABD’li eski yetkililer “büyük pazarlık” fikrini uzak bir ihtimal olarak görüyorlar. Masa başındaki bu müzakerelerin ilerleme kaydedebilmesi için Suudiler, İsrailliler ve Filistinlilerin temel ve siyasi açıdan zorlu tavizler vermesi gerekecek. Orta Doğu’da diplomasinin konuşulduğu bu sıcak günlerde, Türkiye’nin yeni dış politikasını dizayn etmeye çalışanlarının olmaması çok üzücü.