Çanakkale’den Gazze’ye

Abdullah Yıldız yazdı… 12 Mart İstiklal Marşı’nın Millet Meclisi tarafından kabul edilişinin, 18 Mart ise Çanakkale Deniz Zaferi’nin yıldönümü idi… İstiklâl Marşı, Mehmet Âkif’in ifadesiyle, “Hakk’a tapan” milletimizin Hak ve hakikatten ayrılmadığı sürece hakkı olan istiklalini, “Şahadetleri Dinin temeli” olan ezanın “Haydi Namaza! Haydi Kurtuluşa!” çağrısına uyduğu sürece de istikbalini ilahi güvence altında görebileceği hakikatini … Çanakkale’den Gazze’ye Devamı »

Eklenme Tarihi: 19 Mar 2024
3 dk okuma süresi
Güncelleme Tarihi: 19 Mar 2024
Çanakkale’den Gazze’ye

Abdullah Yıldız yazdı…

12 Mart İstiklal Marşı’nın Millet Meclisi tarafından kabul edilişinin, 18 Mart ise Çanakkale Deniz Zaferi’nin yıldönümü idi… İstiklâl Marşı, Mehmet Âkif’in ifadesiyle, “Hakk’a tapan” milletimizin Hak ve hakikatten ayrılmadığı sürece hakkı olan istiklalini, “Şahadetleri Dinin temeli” olan ezanın “Haydi Namaza! Haydi Kurtuluşa!” çağrısına uyduğu sürece de istikbalini ilahi güvence altında görebileceği hakikatini haykırır asrın idrakine. Çanakkale Zaferi ise, yine Âkif’in “O rükû olmasa dünyada eğilmez”dediğibaşlarını “Bedrin aslanları” gibi Allah yolunda feda eden iki yüz elli bin şehidin diri ve diriltici kanları ile kurtarıp ebediyete taşıdıkları “tevhid”in hakikatini ilan eder çağlara…

Çanakkale Zaferi bana, 18 Mart 1915’in ardından başlayan kara savaşlarında Kanlısırt mevkiinde şehid düşen merhum ve mağfur Koca Mehmet dedemi hatırlatır: Adana’nın Kozan ilçesine bağlı Ayşehoca köyünde ikamet eden ve daha önce askerlik görevini yapmış bulunan dedem Koca Mehmet elinde kazma kürek tarlada çalışmakta iken, Çanakkale Cephesi için asker toplamak üzere köye gelen jandarmalarla birlikte apar-topar çıkınını hazırlar ve Sultan ebem ile üç çocuğunu geride bırakarak Çanakkale’nin yolunu tutar… Yaklaşık bir buçuk ay sonra dedemin şehadet haberi ve künyesi ulaşır Ayşehoca köyüne. Koca Mehmet dedem, Arıburnu-Kanlısırt mevkiinde şehadet şerbetini içerek Rabbine yürümüştür…

Kanlısırt, Çanakkale savaşlarında her iki tarafın da ağır kayıplar verdiği ve şehid kanlarının günlerce sızıp aktığı mübarek bir toprak parçasıdır. Ben Kanlısırt bölgesini iki kez ziyaret etmiş, dedemin şehid olduğu Kanlısırt’ın muhtemelen “Adana Bayırı”ndaki siperlere inmiş ve Koca Mehmet dedemin kanı ile kanları birbirine karışıp akan şehid dedelerimiz için dualar etmiştim…

Çanakkale bölgesinin geniş arazilerinde toprağa düşen aziz şüheda arasında Kudüs, Gazze ve Filistin’den gelen yiğitler de vardı. Mehmet Akif’in “Bedr’in Aslanları”na benzettiği Çanakkale mücahidleri, Bedir’den başlayarak gaza meydanlarında cihadın en muhteşem örneklerini sergileyen Ashâb-ı Kirâm gibi, kıldıkları namazdan güç alarak gözlerini kırpmadan “yedi düvel”e kafa tutmuşlar, şehadete koşmuşlar ve “Çanakkale geçilmez!” demişlerdi.

Bugün Gazze mücahidleri de altı aydır süren muhteşem direnişleri ile sadece katil İsrail’e değil, onu destekleyen bugünün “yedi düveli” çağdaş haçlılara meydan okuyorlar. Biz ise ümmet olarak fiilen onlarla birlikte olamıyoruz; zira Gazze hariç bütün Müslüman toprakları, bütün yönetimler ve zihinler işgal altında. Yedi düvelin Haçlı armadası da katil İsrail’le birlikte tarihin en korkunç soykırımına müzahir ve müdahil konumda… Müslümanlar “İslâm Birliği” ve “İslâm Ordusu” kurmadıkları sürece de modern haçlı kuşatmasının kırılması zor görünmektedir… Bu tespit umutsuzluğun ifadesi değil, aksine Allah’ın yardımını celbetmenin kaçınılmaz şartlarının vurgulanması olarak okunmalıdır.

Bakara suresinin 153. ayeti; yüce Allah’ın, “sabırla (zorluklara direnerek) ve namaz kılarak yardım dileyenlerle beraber” olduğunu müjdeler; 154. ayeti ise “Allah yolunda öldürülenlere ‘ölüler’ demeyin; onlar diridirler ama siz bilmezsiniz” buyurur.

Evet, şehidler diridirler, dirilticidirler… Bedir şehidleri gibi aziz olan Çanakkale ve Gazze şehidleri de ayetteki ifadeyle diri ve dirilticidirler… Bedir’de İslam ordusu müşrik Kureyş ordusu ile ilk kez karşılaşmıştı. Peygamberimiz (s.a.) bütün hazırlıkları tamamlayıp bir gölgeliğe çekilmiş, uzun uzun secdeye kapandıktan sonra kıbleye dönüp ellerini kaldırarak şöyle dua etmişti: “Allah’ım! İşte Kureyş! Kibir ve gururla senin dinini ortadan kaldırmak için geldi. Sana meydan okuyor, Peygamberini yalanlıyor. Yâ Rab! Bana yapmış olduğun yardım ve zafer vaadini lütfet. Allah’ım! Şu bir avuç mümin yok olursa, bugünden sonra yeryüzünde sana kulluk edecek kimse kalmayacak. Allah’ım, yarın sabah onların burunlarını yere sürt!” İlerleyen saatlerde namaz vakti gelmiş, Efendimiz, ashabına cemaatle namaz kıldırmış, nihayet Kamer sûresinin 45. âyetini okuyarak ashabını savaşa teşvik etmişti:

“Yakında o cemaat bozguna uğrayacak, onlar arkalarını dönüp kaçacaklar!”

“Bedr’in Aslanları”, nasıl Resulullah’ın duasının kabulü ve Allah’ın inayetiyle müşriklerin burunlarını sürttülerse, Çanakkale’de dedelerimiz aynısını yaptılarsa, bugün de Gazze yiğitleri katil İsrail’in burnunu sürteceklerdir inşallah… Ey Allah’ım! Gazze mücahidlerine yardım ve zafer lûtfeyle. Âmin.