Ruşen Çakır, “Devlet dini gruplara sert bir şekilde saldırıyor” diye başladığı konuşmasında “Bu kadarla kalmayacak, bunun devamı da gelecek” diye devam etti.
Çakır, operasyonların Cumhurbaşkanı Erdoğan döneminde olmasına dikkat çekerek “Bir zamanlar merkez medyada çıkan irtica haberlerinin 100 katı bu dönemde iktidara yakın medyada yayınlanıyor” diye konuştu. Çakır Furkan Vakfının herhangi bir terör örgütü ile alakası olmadığını ifade ederek onlara yapılan operasyonun 28 Şubat'ta yapılanların yarısı edebilir” şeklinde değerlendirmelerde bulundu. Çakır, konuşmasında, yapılan operasyonların Erdoğan’a muhalefet eden dini yapılara yönelik olduğunu mu, yoksa tek nedenin bu olmayıp olayların daha derin anlamlar içerdiği mi sorguladı. Ruşen Çakırın açıklamasından öne çıkanlar şu şekilde; Adnan hocacılara yönelik operasyon sürüyor, en son baktığımda gözaltına alınanlar 185 kişiydi, tabi öncelikle Adnan Oktar’ın kendisi de gözaltında. Daha önce Alparslan Kuytul ve Furkan Vakfı’na yönelik çok büyük bir operasyon oldu. En son kararnamelerle Furkan Vakfı’nın birçok kurumu da kapatıldı mal varlıklarına el konuldu. Kuytul taraftarlarından bir kısmı uzun süredir tutuklu. Fetullahcılar apayrı bir olay zaten. Tüm bunlara baktığımız zaman Türkiye’de son dönemde değişik, farklı farklı özellikleri olan, bir birine hiç benzemeyen bir takım dini iddialılara yönelik devletin çok sert, haşin bir şekilde operasyon yürüttüğünü görüyoruz. Bu kadarla kalacağa benzemiyor, devamı gelebileceği yolunda rivayetler var. En son Nevzat Çiçek, HaberTürk’ te bir söyleşide istihbarat birimlerinin bunu sürdüreceklerini söyledi ve isim vermedi ama birçok gurubun bu kapsam içine girebileceğini söyledi. Cumhuriyet tarihinde aslında dini gruplara, İslami iddialı gruplara yönelik devlet operasyonu yapılması çok şaşırtıcı bir durum değil ancak burada şaşırtıcı olan tabi ki iktidarın Adalet Ve Kalkınma Partisin’de ve Recep Tayyip Erdoğan’da olmasıdır. Aynı şekilde Recep Tayyip Erdoğan’ın da İslami hareketin içerisinden geliyor olması ve İslam’ı hala kendisi yönettiği için, en önemli motiflerden biri olarak muhafaza ediyor olması, birçoklarının gözünde hala İslamcı ama her şey bir yana dindar kimliğiyle ortada olan birisi, bu çok ilginç bir durumdur. Şöyle ki Türkiye’de uzun yıllar önce bir irtica haberleri diye bilinen bir kavram vardı merkez medyada ki medyanın büyük bir kısmın da dini gruplarla ilgili olan haberlerin hemen hemen hepsi irtica başlığı altında yapılırdı. Doğruluğu yanlışlığı sorgulanmadan bir yığın suçlamalar peş peşe yayınlanırdı ve belli bir tarihten sonra İslami Hareketin güçlenmesiyle beraber özellikle 1980 ortalarından itibaren bu çok ciddi bir şekilde sorgulanmaya başlandı. Bir gazeteci olarak o tarihte gazeteciliğe yeni başlamış ve İslami hareket üzerine çalışan bir gazeteci olarak buna birinci derecede tanıklık ettim. Bir yerden sonra mürteci, gerici, irtica gibi kavramlar kullanılmaz oldu haklarında bir şey söyleneceği zaman kendilerine mikrofon tutulur oldu arkalarında polis raporları, istihbarat raporları ile yapılamaz oldu bu ayıp telakki edildi yapanlar insan haklarına aykırı davranan kişiler olarak tanımlandı işin rengi baya değişmişti. Şimdi bakıyoruz irtica haberinin bin katı yapılıyor. Adnan Hoca olayında yapılıyor, Furkan Vakfı olayında da yapıldı bu kadar olmasa bile FETÖ konusunda zaten tamamen artık bu konuda şanzımanı dağıtmış bir şekilde iktidara yakın medya gidiyor artık her şey ne söyleseniz olur halinde yürüyen medya var ve kimsede bundan rahatsız olmuyor. Buradaki gariplik daha da süreceğe benziyor ve bunu bir kurcalamakda yarar var bu sadece ve sadece Erdoğan’ın kendisine biat etmeyen kendisine meydan okuyan bir takım dini grupları tasfiye etmesi midir? Onları kirimize etmesi midir? Yoksa bu olayın daha derin anlamları var mı? İlk başta özellikle Fetullahcılıkla olan mesele doğrudan Erdoğan’a, Fetullah Gülen meydan okuduğu, ona savaş açtığı için bu bir ikili savaştı bu anlaşılır bir şeydi ama ardından Furkan Vakfı ve Adnan hocacılar girince işin rengi birazcık değişmeye başladı. Birçok yapının da cemaatin, dini grubun da tepesinde bir demokrasi kılıcı gibi devletin operasyon ihtimali sallandığını görüyoruz, duyuyoruz. Burda iş biraz daha karışık bir boyut kazanıyor. Şöyle bakalım, bunu biraz anlamak için açıkçası bunun üzerinde baya bir kafa yordum. Örneğin şöyle bir olay hatırlıyorum; yıllar önce Fransızca’dan bir kitap çevirdim. Almanya’da ki Kızıl Ordu Fraksiyonu, aşırı sol, şiddete başvurmuş olan bir grubun, gençlerin oluşturduğu radikal sol grubun üzerine yapılmış bir sosyoloji çalışmasıydı ve orada sık sık karşıma şöyle bir şey çıkıyordu. Bu Kızıl Ordu Fraksiyonu Raf Hareketi’ne yönelik olarak Almanya’da çok ciddi bir baskı politikası uygulanıyor, polis devleti en son yere kadar uygulanıyor, cezaevlerinde kuşkulu ölümler yaşanıyor, insan haklarına aykırı muamele iddiaları vesaire vardı. Orda karşıma şu çıkmıştı: İktidarda sosyal demokrat parti var yani sol bir parti var ve bunlarda radikal sol. Eğer iktidarda sol bir parti olmasaydı, Kızıl Ordu Fraksiyonuna karşı sağ bir iktidar bunları yapabilir miydi? Bu soru ciddi bir şekilde ortaya atılmıştı, bu sorunun benzerlerinin değişik tarihlerde değişik yerlerde edildiğini görüyoruz. Türkiye’de mesela Sivas’ta yaşanan katliamda o sırada SHP hükümet ortağı yani Alevilerin en önemde gelen temsilcisi olduğu varsayılan parti iktidar ortağı ve o sırada Sivas’ta valilik yapan kişide doğrudan CHP kontenjanından atanmış bir kişi olması işin rengini değiştirmişti. Yani SHP’ nin yada CHP’nin döneminde onların muhalefette olduğu bir dönemde bir katliamın olması işin çok daha farklı kılabilirdi veya Abdullah Öcalan’ın idamının infaz edilmemesiydi. İdam kararı infaz edilmemesiydi daha doğrusu, idamın kaldırıldığı süreçte koalisyon ortağı MHP olması gibi. Eğer MHP’siz bir koalisyonda idam cezasının kaldırılmasının hiç de kolay olmayacak gibi bunlar tabii çok spekülatif gözükebilir; ama şunu çok açık bir şekilde söyleyebilirim CHP iktidarda olsaydı ne Fethullahçılara yönelik bu kadar sert bir operasyon yapabilirdi ne Alparslan Kuytul’u içeri atabilirdi ne de Adnan hocacılara karşı bu kadar geniş çaplı bir operasyon yapabilirdi. Geniş çaplı diyorum, 1999'da Adnan hocaya yönelik yine bir operasyon oldu ama orada kendisine birkaç tane kurmayı alınmıştı. Şimdi gözaltına alınan 200’e yakın insanlardan söz ediliyor, şirketlerine el konuluyor vesaire. 28 Şubat Türkiye'nin yakın tarihinde irtica ile mücadele adı altında devletin yaptığı en yoğun müdahale 28 Şubat'ta yapılanlar ve inanın şu anda bir Furkan Vakfı'na yapılanların toplamı 28 Şubat'ta yapılanların yarısı edebilir ya da Fethullahçılara yapılan olayın 28 Şubat'ta yapılanların kat ve kat fazlası olduğu söylenebilir tabi ki bunlar bir yerden sonra kıyaslanması kolay olan şeyler değil çünkü Fetullahçıların bu ülkeye yaptığı bu kötülük çok büyük ve buna karşılık devletin öfkesi çok büyük. Tamam, toplumunda öfkesi çok büyük var ama 28 Şubat’ı yapan 28 Şubatçılar da aynı şekilde öfkeliydiler ama kendileri İslami bir iddiaya sahip olmadıkları için laik kampta yer aldıkları için hep ayakları frende gittiler. Şu anda iktidarda İslam iddialı bir yapı var ve İslami iddialı ya da dini iddialı yapılara yönelik devlet operasyonlarında ayakların hiç frene gitmediğini görüyoruz. Bu çok önemli bir farklılık bu tek başına AKP’nin ve Erdoğan'ın yaptığı bir şey midir yoksa bir koalisyon mu? Söz konusu ve koalisyonun diğer ortakları bu koalisyonda yer almaların karşılığında bu temizlikleri mi yaptırıyorlar bu tasfiye mi yaptırıyorlar. Önemli bir soru şu anda açık kaynaklardan elde ettiğimiz bilgilerle bu sorunun cevabını vermemiz mümkün değil olayın tabi ki bir boyutu var. O da bu kişilerin bir şekilde Erdoğan'ın iktidarını rahatsız etme boyutları var ama bir de biliyoruz ki bu tür yapıların Türkiye'deki devletin geleneksel Cumhuriyet yapılanmasında baktığımız zaman devletin hep geleneksel olarak düşman olarak kodladığı kişiler olduğunu görüyoruz. Şu anda hepsi geçmişte devletin düşman olarak gördüğü ya da tehdit olarak gördüğü herkesin tasfiyesi söz konusu olmayabilir ama bugün AKP iktidarı döneminde kendini AKP'yi ve Erdoğan'ı hep desteklediğini ısrarla söyleyen Adnan Oktar ve grubuna yönelik böyle bir operasyon yapması, başlı başına önemli bir olay, bu operasyonların açıkçası Fethullahçılar ve Adnan Oktar'a yönelik operasyonların çok daha fazla. Tabii ki boyutları kimleri kapsadığı gibi detaylarda tartışma olabilir ancak bunların bir suç örgütü olarak ayrı ayrı birisini terör örgütü olarak tanımlıyor. Devlet yargı ama esas olarak devletlerinde şimdilik suç örgütü olarak tanımlıyor Adnan Oktar’ı bu tanımlara çok itirazım yok. Ancak ortada çok ilginç bir istisna var o da Furkan Vakfı bunun bir suç örgütü olarak tanımlanması ya da terör örgütü olarak tanımlanması gerektirecek bir durumun olduğunu bilgim dahilinde bilmiyorum şu ana kadar haklarında yapılan devlet eliyle ya da devletin sızdırdığı bilgilerle yapılan yayınlarda da bu konuda çok fazla bir şey görebilmiş değiliz. Orda şöyle bir olay var klasik anlamda bildiğimiz bir islamcı yapı söz konusu. Seksenli yıllarda buna benzer çok yapı vardı ve bu yapı bir şekilde inatçı bir şekilde var olan siyasi iktidara tabi olmayı ona onun parçası olmayı onun çizdiği sınırlar içerisinde kalmayı kabul etmiyor. Bunun bir şekilde cezalandırılması söz konusu ancak burada tabii ki bu yapılırken bu tür uygulamalar yapılırken bunun sadece Erdoğan iktidarının icraatı olarak AKP icraatı olarak tanımlamak doğru mudur yanlış mıdır sorusu ortada duruyor. Ruşen Çakır'ın o videosu: