TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu, AKP İstanbul Milletvekili Mustafa Yeneroğlu başkanlığında toplantı. Toplantıda Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürü Yıldırım, cezaevlerinde yaşandığı iddia edilen hak ihlallerine ilişkin bilgi verdi.
Komisyona 12 Ekim 2016 tarihi itibarıyla toplam 3 bin 643 başvuru yapıldığını, bunlardan 2 bin 582'si hakkında işlem yapıldığını, geri kalanların da yasal süresinde cevaplandırılacağını belirten Yeneroğlu, işleme alınan başvuruların bin 279'unun cezaevlerinden geldiğini, 591'inin yargıya ilişkin şikayet, 657'sinin memuriyete ilişkin sorun, 229'unun yasal düzenleme talebi ve 129'unun komisyondan girişimde bulunma talebine ilişkin olduğunu anlattı.
Cezaevlerindeki doluluk oranı
Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürü Enis Yavuz Yıldırım, cezaevlerinde yaşandığı iddia edilen insan hakları ihlallerine ilişkin sorulara yanıt verdi.
Yıldırım, 290'ı kapalı, 66'sı açık, 4'ü çocuk kapalı, 2'si çocuk eğitim merkezi, 4'ü kadın açık, 6'sı da kadın kapalı olmak üzere toplam 372 ceza infaz kurumunda 195 bin tutuklu ve hükümlü bulunduğa dikkati çekti.
15 Temmuz darbe girişiminden sonra artan tutuklu sayısı itibarıyla cezaevlerindeki doluluk oranının yaklaşık yüzde 104'e tekabül ettiğine değinen Yıldırım, kapasite fazlalığını karşılayabilmek için kurumlara ek yatak koymak ya da ek üniteleri yatakhaneye çevirmek gibi tedbirler alındığını anlattı.
Cezaevlerinde yaşandığı iddia edilen insan hakları ihlallerini hiçbir zaman reddetmediklerini, her şikayeti detaylı araştırmaya gayret ettiklerini belirten Yıldırım, "52 bin personelle yönettiğimiz kurumlarda elbette münferit olumsuzlukların yaşanma ihtimali her zaman vardır. Hak ihlali sayılacak olayların sistematik ya da kurumsal olup olmaması önemli, ki böyle bir durum da yoktur." dedi.
Ceza infaz kurumlarının modernleşmesi için 2000'li yılların başından itibaren yoğun bir çalışma yapıldığını, kurumlarda sosyal hizmet uzmanları, psikolog, eğitimciler gibi unsurların infaz sistemine dahil edildiğini vurgulayan Yıldırım, "İnsan hak ve onurunu esas alan uygulamalardan kurumsal olarak geri dönüş mümkün değildir. Bize intikal eden her türlü insan hakları ihlallerine mağdurun, şüphelinin kimliğine bakmaksızın ciddiyetle ve samimiyetle yaklaşmaya gayret ediyoruz." ifadesini kullandı.
Yıldırım, cezaevlerinde çıplak arama iddialarının rutin bir uygulama olmadığını, ihtiyaç halinde, örgütsel doküman, uyuşturucu, kesici ya da delici alet sokulması ihtimali karşısında bu uygulamanın yapıldığını belirterek, "Kişinin mahremiyet duygusunu rencide etmemek için tek kullanımlık kağıt elbiseleri ceza infaz kurumlarına dağıttık. Mahremiyet duygusuna olabildiğince en üst düzeyde dikkat ederek bunu yapıyoruz. Giriş aramasının alternatifi olan bir sistemi tespit edemedik. Eğer bu kaygıları ortadan kaldıracak alternatif sistem varsa bunu almaya, kurmaya, geliştirmeye hazırız." açıklamasında bulundu.
"İhbar portalı" oluşturulacak
Cezaevinden yazılan mektupların basına reel sonuç gibi yansıtıldığını, kurumdan bilgi alınmadan haberler yapıldığını vurgulayan Yıldırım, vatandaşların, tutuklu ya da hükümlülerin şikayetlerini almak için "ihbar portalı" oluşturacaklarını bildirdi.
Yıldırım, hükümlü ve tutukluların odalarında aynı anda 10 kitap bulundurulmasına izin verildiğini belirterek, bunun kitap hakkını kısıtlama gibi algılanmaması gerektiğini, 2015 yılında 1 milyon 720 bin kitabın tutuklu ve hükümlülerce alınıp okunduğunu, cezaevlerindeki kütüphanelerde 1 milyonu aşkın kitabın bulunduğuna işaret etti.
Odalarda kitap sayısını sınırlamalarının amacını içerideki yangın ihtimalini azaltmak, kapı önlerine bariyer kurulmasını engellemek ve kurumlardaki kalabalık dikkate alındığında yaşam alanını sınırlamamak olarak anlatan Yıldırım, "2013'te bir odada yapılan aramada yaklaşık 2 bine yakın kitap tespit edilmiştir. Bu kitaplarla isterseniz bariyer oluşturur, isterseniz büyük bir yangın oluşturursunuz. Tam tersine okuma yarışları düzenliyoruz." dedi.
Olağanüstü hal ilanının ardından haftada bir olan telefon görüşme hakkının 15 günde bire indirildiğini bunun da yaşanan yoğunluk düşünüldüğünde makul karşılanması gerektiğini belirten Yıldırım, 15 Temmuz darbe girişiminin ardından bazı ceza infaz kurumlarında oluşan kalabalıklaşmayı tolere etmek için yeni açılan ceza infaz kurumlarını acilen hizmete soktuklarını söyledi.
Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürü Enis Yavuz Yıldırım, OHAL kapsamında infaz kurumlarında alınan tedbirlerin terör örgütü, çocuk ya da büyük ayrımı yapılmadan terörle ilgili tüm tutuklulara karşı uygulandığına değindi.
Yıldırım, cezaevlerinde hijyen olmadığı, fare ve böcek bulunduğu iddialarına da "Yeni yapılan ceza infaz kurumlarının, hijyen açısından çok daha iyi olduğunu biliyoruz. Eski kurumlarımızda bunun olma ihtimali belki çok daha yüksek. Bu kurumları yavaş yavaş kapatıyoruz. Ancak bu tip olumsuzluklara karşı binanın eskiliğinden kaynaklanan başka hususlara karşı tedbirler alıyoruz." yanıtını verdi.
"Kendi etini kesip yiyen hükümlü var"
Cezaevlerinde bazı tutuklu ve hükümlülere müdahale ederken özel kıyafetli, teçhizatlı görevlilere ihtiyaç duyulduğuna işaret eden Yıldırım, Avrupa ülkelerinde de ani müdahale ekibi ya da hazır kuvvet tarzı birimlerin olduğunu belirtti.
Yıldırım, "Cezaevlerinde 10'un üzerinde kendi dudağını diken hükümlümüz var, bu bir hastalık. Kendini kesmeyi, kanatmayı kendini ifade etme dili olarak kullananlar var. Çok sayıda memurumuz çeşitli şekilde yaralandı. Bu ihtiyatsız yaklaşmaktan kaynaklanıyor. Kendi etini kesip yiyen hükümlü var. Bu durumlarda gerektiğinde müdahale edecek şekilde bir birimin, kesici alete karşı elinde metal eldiven bulunan, göğüs bölgesini koruyacak elbise giyen ekibin bulunması zorunludur." ifadesini kullandı.
Tutuklu ve hükümlülerin resmi makam ya da avukatlarına yazdıkları mektuplar hariç diğer mektuplarının kontrol edildiğini, kurumun ve personelin güvenliğini tehlikeye düşüren, örgütsel haberleşme amacı taşıyan, tehdit ve hakaret içeren mektupların gönderilmesine izin verilmediğini belirten Yıldırım, "Milletvekillerine gönderilen mektupların 'örgüt haberleşmesi' sayıldığı için gönderilmediği iddiası doğru değil." dedi.
Yıldırım, tutuklu ve hükümlülerin sohbet hakkını kullanamadığı iddialarının da gerçeği yansıtmadığını vurgulayarak, OHAL ile beraber yoğunluktan kaynaklı farklılaşmalar olduğunu, ancak yaygın olmayan bu durumun en kısa zamanda normal şartlarına döneceğine inandığını ifade etti.
Adli Tıp Kurumunda 15 Temmuz darbe girişiminin ardından başlatılan soruşturma kapsamında en son 38 kişinin gözaltına alındığını, bu kişilerin hazırladığı raporların incelendiğini düşündüklerini belirten Yıldırım, 2013'ten bugüne kadar 767 kişinin ceza tehirinin kabul edildiğini, 145 kişinin işlemlerinin devam ettiğini ve bin 87 kişinin de ceza tehirinin uygun görülmediğini söyledi.
Şırnak Cezaevine ilişkin iddialar
Genel Müdür Yıldırım, Şırnak'taki terör operasyonlarında patlayan mayınlardan tahrip olan şebeke nedeniyle cezaevine zaman zaman su verilmediğine dikkati çekerek, içme suyunu karşılamak için tutuklu ve hükümlülere şişe su dağıttıklarını, belediyenin yapmaması üzerine kurumun boru masrafını karşılayarak su sorununu çözdüklerini bildirdi.
Yıldırım, Şırnak cezaevindeki yangında ölen 2 çocuğa ilişkin iddiaları da şöyle yanıtladı:
"Bu çocuklarımız Şırnak'ta hendeklerden tutuklanıp gelen tutuklular. Bunlarda uyuz vakası görülmeye başlandı. Bunun da hendek şartlarından kaynaklandığını düşünüyoruz. Derhal muayeneler yapıldı. 3 çocuktan birisi tedaviye cevap verdi. 2 çocuğun tedavisi devam ederken, bunları ayrı odaya koyduk. Olay tarihinde eşyalarını kapının arkasına dayamakla yangın çıkartıyorlar. Odada zor yanan yatak var, yanmayınca duman oluşturuyor.
Vefat eden çocuklara ilişkin 2 yazılı metin çatıda bulundu. Bunlardan birisi PKK'ya yönelik özeleştiride bulunmuş. İkinci metinde de yan koğuştan çakmak talebi var. Örgüte karşı özeleştirisini verdikten sonra yangını çıkartıyorlar. İkisinin de ölüm sebebi duman zehirlenmesi. Bununla ilgili adli ve idari soruşturma devam ediyor."
Yıldırım, Ödemiş ve Şakran cezaevlerinde kadınların banyo yaptığı alanlara kamera yerleştirildiği iddialarını da reddederek, "Terör örgütleri bir taraftan işkence gördüklerini iddia etmekte bir yandan da özellikle havalandırmalara koyduğumuz kameraları ayakkabı boyası, deterjanla tahrip etmekteler. Ortak alanı gören kameraların banyoların 1 santim dahi içerisini gösterildiği tespit edilirse biz bunların hepsini iptal ederiz." diye konuştu.
"FETÖ kapsamında bin 929 personele işlem başlatıldı"
15 Temmuz darbe girişiminin ardından başlatılan soruşturma kapsamında personel yönünden adli ve idari soruşturmaların devam ettiğini anımsatan Yıldırım, şu değerlendirmelerde bulundu:
"Bir kısım personelimizin bu terör örgütüne mensup ya da gönül bağı içerisinde olduğu, örgütsel faaliyetlerde aktif rol aldığı bilgisine sahibiz. Bu noktada şu ana kadar bin 929 personel hakkında işlem başlatıldı. Bin 517'si hakkında görevden uzaklaştırma işlemi yapılmış, 490 kişi tutuklanmıştır. 3 kişi halen firaridir, 726 kişi adli kontrol altında, 391 kişi hakkında da adli ve idari soruşturma başlatılmış, ancak serbest bırakılmıştır."
Ceza infaz kurumlarındaki intihar sayısının Avrupa Birliği ülkelerinin tamamından daha az olduğuna işaret eden Yıldırım, son olarak cezaevinde intihar eden eski bir cumhuriyet savcısının şortunun ipiyle canına kıydığını, intiharların önüne geçebilmek için belli uzunluktaki ipleri tutuklu ya da hükümlüye vermediklerini anlattı.
Tutuklu ve hükümlülerin avukatlarıyla görüşmelerindeki kısıtlamaların cezaevi idaresiyle değil, Cumhuriyet savcılığıyla ilgili olduğunu belirten Yıldırım, "Bu tedbir bazen gerekli olabiliyor. Münferit olarak olumsuz örnekler var. Çocuklarla görüşürken 'içeride ne duruyorsunuz eylem yapın' diyen avukat örnekleri var. Sıkıntılı bu süreçte savcıların böyle bir lüzum gördüğünü arz etmek istiyorum." dedi.
Cezaevindeki Engin Aktaş'ın sağlık durumundan dolayı serbest bırakılmamasına yönelik soruları da cevaplayan Yıldırım, bu kişinin bomba atarken kollarını kaybettiğini, dışarı çıktığında canlı bomba olabilme endişesi nedeniyle serbest bırakılmadığını kaydetti.